Sayfalar

28 Ocak 2010 Perşembe

Haftanın Gece Kılınan Namazları



Pazar
Enes bin malik Hz.den rivayet edilen bir hadis-i şerifte;
“Pazar gecesi 20 rekat namaz kılan ve her rekatında Fatiha ve ihlası elli kere, muavvezeteyni birer kere okuyan ve müteakiben kendisi ve ebeveyni için yüz kere istiğfar ve peygamber üzerine yüz kere salavat-ı şerife getirip ‘la havle ve la kuvvete illa billahi’laliyyil azim’ dedikten sonra Adem alayhisselam’ın Allahü Teala’nın yaratığı ve ‘Sefiyyi’ halis kulu, İbrahim aleyhisselam’ın halili, Musa aleyhisselam’ın da kelimi, İsa aleyhisselam’ın ruhu, Muhammed aleyhisselam’ın habibi olduğuna şahadet eden kimseye, Allahü Teala’ya velet isnat edenler ile etmeyenler sayısınca sevap verir, kıyamet gününde her türlü sıkıntıdan emin olur. Peygamberler ile cennete girmeyi hak eder. ” buyuruyor.
Pazartesi
Enes bin malik Hz.den rivayet edilen bir hadisi şerifte;
“Kim ki pazartesi gecesi, birinci rekâtta Fatiha ve ihlâsı on kere, ikinci rekâtında 20, üçüncü rekâtında 30, dördüncü rekâtında ise 40 kere okumak suretiyle dört rekât namaz kılar ve selamdan sonra 75 kere ihlâs okur, kendisi anne ve babası için 75 kere istiğfar eder sonra Allah’tan hacetini dilerse, Allah Teâlâ her istediğini kendisine verir. ” buyuruyor.
Salı
Bir hadis-i Şerifte;
“Salı gecesi her rekâtında Fatiha, ihlâs ve muavvezeteyni 15’er kere okumak suretiyle iki rekât namaz kıldıktan sonra 15 Ayet-el Kürsi okuyup 15 kere istiğfar eden kimseye büyük ecir ve mükâfat verir.” Buyruluyor.
Yine Hz. Ömer’den rivayet edilen baksa bir hadis-i şerifte;
“Salı gecesi her rekâtında bir Fatiha ve yedişer kere kadir suresini okumak suretiyle iki rekât namaz kılan kimseyi Allahü Teâlâ cehennemden azat eder ve cennete girmesine öncülük eder.” Buyruluyor.
Çarşamba
Hz. Fatıma validemizden rivayet edilen bir hadis-i şerifte;
“Çarşamba gecesi birinci rekâtında Fatiha’yı ve on kere Felak suresini, ikinci rekâtında Fatiha’yı ve on kere Nas suresini okumak suretiyle iki rekat namaz kıldıktan sonra on kere istiğfar eden ve peygamber üzerine on salavat getiren sevap için her gökten yetmiş bin melek gelir kıyamete kadar sevabını yazmakla meşgul olurlar.” Buyrulmuştur.
Yine başka bir hadis-i şerifte;
“Birinci rekâtta Fatiha ve dilediği zammı-ı sureden sonra on ihlâs, ikinci rekâtta yine Fatiha ve zammı sureden sonra on Ayet-el’kürsi okumak suretiyle 16 rekât namaz kılan kimse, akrabasından azaba müstahak olmuş 16 kimseye şefaat edecektir.” Buyrulmuştur.
Yine Hz. Fatıma validemizden rivayet olunan bir hadisi şerifte;
“Kim ki Çarşamba gecesi altı rekât namaz kılar var her rekâtında Fatiha’dan sonra Âl-i İmran suresinin 26. Ayetini sonuna kadar okur, namazı müteakip ‘Cezallahü Muhammeden annâ bima hüve ehlühü’ duasını okursa, yetmiş senelik günahı bağışlanır ve Cehennemden beraeti yazılır.” Buyrulmustur.
Perşembe
Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte;
“Perşembe gecesi akşam ile yatsı arası iki rekât namaz kılıp her rekâtında Fatiha, Âyet-el’kürsi ve muavvezeteyni beş kere okur ve namazdan sonra on kere istiğfar eder sevabını anne ve babasına bağışlarsa onlara âsi olsa da haklarını ödemiş, sıddîk ve şehitler mertebesine yükselmiş olur.” Buyruluyor.
Cuma
Hz. Cabir’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte;
“Her kim Cuma gecesi akşam ile yatsı arasında 12 rekât namaz kılar, her rekâtında bir Fatiha, on iki ihlâs okursa, gündüz oruçlu gece namazda olmak üzere on iki sene ibadet etmiş gibi sayılır.” Buyrulmuştur.
Enes (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte;
“Cuma gecesi cemaat ile yatsının farzını ve sonra da sünnetini kıldıktan sonra her rakâtte Fatiha ihlas ve muavvezeteyn surelerini birer kere okumak sureti ile on rekât kılar, ayrıca da üç rek’at vitir namazını kıldıktan sonra kıbleye karşı sağ tarafına yatıp uyursa kadir gecesini ihya etmiş kadar sevap alır.” Buyrulmuştur.
Cumartesi
Yine Enes (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte;
“Cumartesi gecesi akşam ile yatsı arasında on iki rekât namaz kılan kimseye cennette bir kçşk inşa edilir. Bütün mü’minlere sadaka vermiş olur. Yahudilikten uzaklaşır ve Allahü Teala’nın mağfiretini hak etmiş olur.” Buyruluyor.
Bookmark and Share

25 Ocak 2010 Pazartesi

Duanın Kabul Olunduğu Yerler

  • Kur’an-ı Kerim hatmedildigi vakit,
  • Ezanla Kaamet arası,
  • Hastalıkta,
  • Kabe görüldügü vakit,
  • Recep ayının ilk gecesi,
  • Gece yarısından sonra,
  • Oruçlu iken,
  • Cuma gecesi,
  • Misafirlikte,
  • Secde anında,
  • Kandil gecelerinde,
  • Arafatta,
  • Zemzem suyu içilirken,
  • Yolculukta,
  • Yağmur yağarken,
  • Arefe günü,
  • İftar vakti,
  • Ramazan-ı şerifte,
  • Beraat gecesi,
  • Harp meydanında,
  • Kalp üzüntülü iken,
  • Bayram geceleri,
  • Farz namazdan sonra,
  • Seher vakti,
  • Hacerul esved yanında….

Bookmark and Share

23 Ocak 2010 Cumartesi

7 ŞEYE DEVAM EDEN 4 SEYDEN EMİN OLUR


1- Her işin başında besmele çekmek,
2- Her işin sonunda "elhamdülillah" demek,
3- Bir şey yapacakken "inşaallah" demek,
4- Bir şeye kızdıgı zaman "la havle vela kuvvete illa billahi aliyyil azim" demek,
5- Kötü bir şey söyledigi zaman "estağfirullah..." demek,
6- Birisi vefat edince (haber alınca yada sela duyunca) "inna lillahi ve inna ileyhi raciun" demek
7- Gece gündüz aklına geldikce kelime-i tevhid okumak...
Emin olacagı 4 şey;
1- Nasıl öleceginden (iman ile),
2- Kabir halinin nasıl olacagından (cennet bahçelerinden bir bahçe),
3- Ne şekilde haşr olunacagından (yüzü ayın 14ü gibi parlayarak),
4- Cennete mi cehenneme mi gideceginden (cennete)
Rivayette her ne kadar 4 seyden emin olur denilse de bunlar ümid edilen, olması kuvvetle muhtemel olan seylerdir. Hadis-i serifle sabittirki mü'min her zaman korku ile ümid arasında olmalıdır.
Bookmark and Share

12 Ocak 2010 Salı

Tesettür

وَقَرْنَ فِي بُيُوتِكُنَّ وَلاَ تَبَرَّجْنَ تَبَرُّجَ اْلجَاهِلِيَّتِ اْلاُلَي
Manası: iman şurubunu kalbine akıtmış olan hanımlar vakar ile evlerinizde durunuz. Sizden evvelki geçen cahiliyet devrinin kadınları gibi süslenip, püslenip, boyanıpta dışarıya çıkmayınız. Buyuruluyor. (Ahzap 33)
Görülüyor ki okuduğumuz ayet-i kerimede Mevlamız bugünkü soyunup, boyanan ve kendisini eşinden başkasına beğendirmek isteyen kadınları ayetinde kulluğuna kabul etmeyeceğini ve onları cehenneme atacağını bizlere işaret etmiş oluyor.
Birgün Hz. Ömer efendimiz (r.a.) Peygamber Efendimiz’e geldiler ve dediler ki “ ya Rasulallah karımızın yabancı erkeklerle konuşmalarından ve onlara mahrem yerlerini göstermelerinden haya ediyoruz. Rabbimize dua et ki Hz. Allah bunun hakkında bir ayet göndersin.” Rasulullah efendimiz dua buyurdular. Az evvel okumuş olduğumuz ayet-i kerime nazil oldu.
Ayet-i kerime’nin manası şöyledir. Habibim Ahmed rasulum ya Muhammed ailelerine ve müminlerin ailelerine söyle başlarından tırnaklarına kadar örtünsünler. Elbiselerini bedenine yapıştırmasınlar. Ziynetlerini, süslerini izhar edip açmasınlar. Yani yabancı erkeklere göstermesinler byurulmuştur. Bu zahiri manasıdır.
Batını manası ise; kollarını, bacaklarını, ziynetlerini Hz. Allah’ın kendilerine vermiş olduğu bu azaları yabancı erkeklere göstermesinler. Bir kadının bu ziynetleri kendisine nikah düşen erkeklere göstermesi haram kılınmıştır.
Bu hususu Aişe validemiz şöyle anlatıyor. Müslüman bir hanım zaruret icabı mecbur bir anda sokağa çıktığında gezdiği yerleri ve bastığı toprağı görebilmesi için bir tek göze ihtiyacı vardır. Binaenaleyh bir tek gözü açar o da ihtiyaca kafidir.
İmam-ı Şafi Hz.’ne göre bir kadın yüzünü tamamen kapatacaktır. Yani hiçbir kısmını yabancı erkeklere hiç göstermeyecektir.
Fakat Hanefi mezhebinin imamı İmam-ı Azam Efendimize göre bir kadın çene altı, gerdanı ve saçı hariç yüz kısmı, bileklerine kadar elleri ve topuklarına kadar ayakları avret değildir. Yani yabancı erkeğe göstermesinde bir mahzuriyyet ve günah yoktur. Bunun dışında diğer yerlerini göstermesi haramdır. Gösterenler cehenemde cayır cayır yanacaktır.
Bir Müslüman hanımın İslami şekilde örtünmesi için 6 şart vardır.
1- Göstermesi caiz olan yerleri hariç bütün bedenini kapalı tutmak.
2- Ziynet için, süs, püs için, benim elbisemi beğensinler için değil örtünmek için giyinmek.
3- Kalın kumaş veya basma olup dışarıdan bakılınca bedeninin rengini göstermeyecek.
4- Vücud hatlarını belli edecek şekilde çok dar olmayacak.
5- Devamlı ipek elbise giymeyecek.
6- Örtündüğü elbise erkek elbisesine benzemeyecek. Zira Peygamber Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde:
“Hz. Allah kadın elbisesi giyen erkeğe, erkek elbisesi giyen kadına lanet etti.” Buyurmuşlardır.
Evet, günümüzde şöyle bir baktığımız zaman bir erkeği saçı uzun olduğu için kadına, bir kadını da pantolon giydiği için erkeğe benzetiyoruz. Halbuki Peygamber Efendimiz:
“ kim ki bir kavme benzerse ondandır.” Buyurmuşlardır.
Zira Peygamber Efendimiz birgün tırnaklarını keserken sırayla kesiyormuş ve bir Yahudi çocuğu gelip “Aa! Rasulullah tırnaklarını aynı babamın tırnak kesişi gibi kesiyor.” Deyince bunun üzerine Peygamber Efendimiz yapmış olduğu hareketin Yahudi hareketine benzememesi için bir dahakine tırnaklarını keserken arada bir parmağını atlayarak kesiyorlar.
İşte bakın mübarek Rasülü Zişan efendimiz bile bir kavme benzememek için böyle bir harekette bulunuyorsa o zaman biz aciz ve günahkârların nasıl düşünmesi lazım? Elbette ki bizim idrakimiz onların idraki gibi olamaz. Ama onların yolunda yürüyen kişiler olarak bizimde bu idrake sahip olmamız lazım. Mevlam cümlemize bu idrak ve şuuru nasip etsin.
Bizim için önemli olan, mevzu bahis olan dışarıdaki insanların, mahlukatın beğenmesi, sevmesi değil Hz. Allah’ın sevip beğenmesidir. Peki, Hz. Allah’ın sevip beğenmesi için ne yapmamız lazım? Tabi ki emirlerine intisab edip, nehiylerinden içtinab etmek lazımdır.
Bir gün Hz. Ali efendimiz Peygamber Efendimiz’i mahzun bir şekilde ağladığını görüyor. “ya Rasulallah sizi bu kadar mahzun eden nedir? Niçin ağlıyorsunuz?” dediğinde Peygamber Efendimiz “ sorma Ya Ali! Miraç gecesinde cehennemi gezerken o kadar acayip hanımlar gördüm. Cehennemde o kadar feci azab olunuyorlardı ki onların hallerini hatırlayınca kendimi tutamayıp ağlıyorum.” Diyor. “ne gördünüz Ya Rasulallah?” deyince Peygamber Efendimiz anlatmaya başlıyor. “bir kısım kadınlar saçlarından asılmışlardı. Elleri göğüslerinin üzerinden sokulmuş arkalarından çıkartılmış, ağızlarına boğazlarından aşağıya kaynar katranlar dökülüyordu. Bir kısım kadınlar dillerinden asılmışlar, ağızlarına zebaniler tarafından zakkum ağacı yani dikene benzer bir meyve zorla yediriliyordu. Yine bir kısım kadınlar altlarından kızgın cehennem onları cayır cayır yakıyordu. Yine bir kısım kadınlar gördüm elleri bacaklarına yapıştırılmış, tepesi aşağı cehenneme asılmışlardı. Bir kısım kadınlar gördüm vücutları ateşten makaslarla biçiliyordu. Yüzleri simsiyah bunlar bağırsaklarını yiyorlardı. Yine bir kısım kadınlar gördüm ki kör, sağır, ateşten tabutlar içerisinde konmuşlar, bunların beyinleri akmakta ve vücutlarından çok kötü koku yayılmaktaydı. Bir kısım daha vardı ki onlar pis hayvan vücutlu ve merkep kafalı idiler. Köpek suretinde kadınlar gördüm ki bunların akrepler ve yılanlar ağızlarından giriyor ve arkalarından çıkıyordu. Bir yandan da zebaniler ateşten kamçılarla vuruyorlardı. “bunun üzerine ben (Hz. Ali ) dedim ki; “bunların suçları nelerdi ki böyle bir azaba düçar oldular?” Peygamber Efendimiz “anlatayım!” dedi “saçlarından asılanlar saçlarını yabanca erkeklerden gizlemeyenlerdir. Dillerinden asılmış olanlar dilleri ile beylerine eziyet edenlerdir.” Sonra Peygamber Efendimiz şunları söylediler. “dili ile beyine eziyet eden kadının kıyamet gününde dili 70 arşın uzar ve uzayan dili boynuna sarılır.” Mevlam cümlemizi mütesetir ve Saliha kişilerden eylesin.
Bakınız Peygamber Efendimiz bir Hadis-i şeriflerinde: “ bir müslüman kadın 5 vakit namazını kılar, ramazan orucunu tutar, zekatını verir, beyinin günah olmayan işlerinde ona itaat eder, tesettürüne uyar ve namusunu korursa cennetin istediği kapısından girebilir.” Buyuruyor.
Bir kadın açık gezse kafir olmaz, fakat kapanmanın lüzümsuz olduğunu söyleyip Ayet-i kerime ve Hadis-i şerifleri inkar ederse o zaman kafir olur. Günah ile küfür çok farklıdır. Hz. Allah günahı affedebilir ama küfrü asla affetmez. Demek ki cennet-ü ala’ya vasıl olabilmek için emirlerini yerine getirmek lazımdır. Benim kalbim temiz nasıl olsa ben cennete girerim diye gaflete düşmemek lazımdır.
Bir de bakın insanlar arasında şu laf meşhurdur. Namaz kılıyor, Hac’a gitmiş ama yalan gıybet her bir şey var. Ben açıksam da hiç olmazsa kalbim temiz derler. Onlara cevaben “zaten şeytan senin en önemli tesettürünü hayanı kaldırmış. Başka seninle neden uğraşsın? Diğer taraftaki Hz. Allah’ın emirlerini yerine getiriyor. Onada şeytan o şekilde yaklaşacak. Bu sebepten kimseyi ibadeti ile tahkir etmemek lazım.”
Evet belki de şu anda Şeytan aleyhillane bize de böyle fitneler verebilir veya çevremizden, eşimizden, dostumuzdan şu kelimeleri işitebiliriz. “sen daha küçüksün kapanmasan da olur.” Ama onların böyle demeleri mühim değil. Bizim bunları kulak ardı etmemiz lazım. Çünkü biz Hz. Allah’ın emirlerini yerine getiriyoruz. Önemli olan zaten insanları memnun etmek değil Hz. Allah’ı memnun etmektir.
Rivayet olunur ki 6 şey vardır ki 6 yerde çok güzeldir.
1- İlim amelde güzeldir. Amelsiz ilim direksiz ev gibidir.
2- Adalet padişahta güzeldir. Adaletsiz padişah susuz kuyu gibidir.
3- Cömertlik zenginde güzeldir. Cömert olmayan zengin yağmursuz bulut gibidir.
4- Tevbe gençte güzeldir. Tevbesiz genç meyvesiz ağaç gibidir.
5- Sabır fakirde güzeldir. Sabırsız fakir ışıksız kandil gibidir.
6- Haya kadında güzeldir. Hayasız kadın tuzsuz yemek gibidir.
Bir gün nurani bir zat ev kiralamak için bir yere geliyor. Kapı açılınca birde ne görsün? Saçı açık yüzü boyalı, açık elbiseli bir kadın çıkıyor. Kadına “ben evi kiralayacaktım. Bana evi kiraya verir misiniz?” deyince kadın: “ev kiralık ama sana veremem.” Diyor. “peki, niye?” diye sorunca o hanım şöyle söyler “çünkü sen benim babama benziyorsun!” adam épeki babandan niye bu kadar nefret ediyorsun?” deyince o hanım şöyle söylüyor. “ben önceden bu halde değildim. Ama babam bana sen daha ufaksın açık giyinsen bir şey olmaz deyip beni serbest bıraktı ve sonunda hayamı kaybedip bu hale geldim. İşte onun için vermem.” Diyor.
İşte böyle manevi elbise kalktı mı maddi elbisenin kalkması an meselesidir. İşte bu hanımında maddi elbisesi kalktığı için manevi elbisesi de yırtılmıştır. Halbuki haya kadında güzeldir. Hayasız kadın tuzsuz yemek gibidir.
Eğer bir hanım dünyada Hz. Allah’ın emirlerine dikkat eder, tesettürüne uyar, iffet ve namusunu korur bu hal üzerine yaşayıp bu hal üzerine ölürse öldüğünde de bu hal devam edecektir.
Nitekim bir hanım başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor: o zaman daha çocuk denilecek kadar küçüktüm. Annem köyün müstesna hanımlarındandı. Bilgili ve görgülü olduğu gibi dinine ve diyanetine bağlıydı. Çevremizdeki hanımlar bir müşkilleri olduğu zaman annemin yanına gelirler, onun maddi ve manevi yardımlarıyla rahatlamış bir şekilde ayrılırlardı. O gün annem ince hastalık dedikleri veremden ölmüş bir gelinin cenazesini yıkamaya gitmişti. Eve döndüğünde ağlamış gibiydi ve ağzından Allah’ım bize de böyle bir ölüm nasip et dediğini duydum. O akşam komşularımız geldi ve onlarla konuşurken şöyle anlattı: bu gün bir gelinin cenazesini yıkamak için çağırdılar. Abdestli bir şekilde gittim. Ev halkı içli içli ağlarken, gelinin 3 yaşında ki çocuğu hiçbir şeyden haberi yok bahçede oynuyordu. Cenazeyi yıkamak için sular ısınmış, yıkanacağı yer beyaz çarşaflarla dört bir yandan kapatılmış ve cenaze üzeri örtülmüş bir vaziyette teneşir üzerine konulmuştu. Ilık suyla bedenini yıkarken şöyle düşündüm; daha hayatının baharında vefat etti. Biz bu kadar yaşadıkta ne oldu? Önümde cansız yatan gelinin sağ eli yumulmuş üzerindeki örtüye sarılmıştı. Besmele çekerek yumulmuş elini açarak bezi kurtarmak istedim. Fakat yanılmıştım. Bu el vücudu dünyada bir kere bile mahreme göstermediği için şimdi de korumak istiyordu. Bütün gayretime rağmen elini açamadım. Hadise karşısında titriyordum. Kulağına fısıldayarak: “yavrum hiç endişe etme! Ben seni kimselere göstermem.” Dedim. Gözlerimden akan yaşa mani olamazken sımsıkıya bezine yapışık olan elini körpe vücudunun yanına salıverdi.” Diyor. Bakın ne güzel bir vukuat. Mevla bize de böyle akıbetler, hatimeler, ölümler nasip etsin.
Kişinin tesettürü sadece kapalı elbiseler giymekle olmuyor. Bu elbiselerin tenini göstermemesi, vücut hatlarını belli etmemesi ve erkeklere mahsus bir kıyafet olmaması lazımdır.
Bakınız Hz. Aişe validemiz şöyle anlatıyor. Bir gün kardeşim Esma ince bir elbise ile Peygamber Efendimiz’in yanına gelince, Peygamber Efendimiz baldızına bakmadı. Yüzünü çevirip “Ya Esma bir genç kız baliğ olduğu zaman eli ve yüzü hariç vücudunu erkeklere göstermez.” Buyurdu.
Peygamber Efendimiz giyindikleri halde altını gösteren elbiselerin sahiplerine giyinen çıplaklar buyuruyorlar. O zaman bizlerde adetlere göre değil, ayetlere göre hareket edeceğiz. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifte mealen: “avret mahallimi içimdeki elbiseden saklamaya güç yetirebilseydim, elbette onu gizlerdim.” Buyuruyorlar.
Cihan-ı Yar-ı Güzin efendilerimizden her biri Peygamber Efendimiz’in bir vasfına varis olmuşlardır. Mesela Hz. Ebubekir imanına, Hz. Ömer adaletine, Hz. Ali şecaatine, Hz. Osman’da hayasına varistir. Hz. Osman efendimiz bizlere bir haya timsalidir, örneğidir.
Bir gün Peygamber Efendimiz dizine kadar açık bir şekilde Hane-i saadetlerinde oturuyorlardı. Hz. Ebubekir geldi, kalkmadı. Hz. Ömer geldi yine kalkmadı. Hz. Osman geldi. Ayağa kalktı ve kendine çeki düzen verdi. Daha sonra Hz. Ömer bunun sebebini sorunca şöyle buyurdu. “Ya Ömer meleklerin bile kendisinden haya ettiği Hz. Osman’dan ben nasıl haya etmeyeyim.” Buyurdu.
Peki tesettürümüz sadece erkeklere karşı mı olacak? Tesettür kadın ve erkeğe olmak üzere ikiye ayrılır. Kadınlarda ki de ikiye ayrılır.
Erkeklere karşı tesettürümüz: elimiz, ayaklarımız ve yüzümüz hariç bütün bedenimizdir. Gayrı Müslim kadına karşı tesettürümüz: aynı erkeklere karşı olduğu gibidir. Müslüman kadınlara karşı tesettürümüz: Fatıma validemiz başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatıyor. Uhud harbinde erkekler savaşırken bir kadınla su taşıyorduk. Bir anda her taraf toz duman oldu. Öyle bir fırtına geldi ki fırtınanın tesiri ile kimse kimseyi görmüyordu. O anda heyecanla koşarken şalvarımın parçası 4 parmak kadar yukarı sıyrılıvermiş. Onu görünce bir anda bayıldım. O toz toprak içinde bir erkek benim topuğumu gördü. Halim ne olacak diye 40 gün sabaha kadar ağladım. Diyor. Bir rivayete göre bu üzüntü ölünceye kadar gitmiyor. Cenab-ı Hakk hepimize Ashab-ı kiramın halleri ile hallenmeyi nasip etsin.
Şeriatın bize bildirdiği hükümlere, miktarlara dikkat etmemiz lazım. Dikkat ettiğimiz takdirde bunun mükâfatı hem kendi nefsimize hem de evimizdekilere, yine dikkat etmediğimiz takdirde bunun cezası hem bize hem de başkalarına isabet eder.
Bir demirci; kızgın demire eli ile şekil verebiliyor fakat hiç eli yanmıyor. Bir gün hanımı beyinin yanına geldiğinde “ efendim siz nasıl böyle elinizi ateşe sokup şekil verebiliyorsunuz?” deyince o da: “benden olan bir kabiliyettir.” Diyor. Hanımı “ sadece sizden mi?” diyor. O da “evet” diyor. Hanım beyine “ bu sözünüzü yarın bu vakitte hatırlayın.” Diyor. Adam hiçbir şey anlamıyor. Ertesi gün aynı şekilde demire eli ile şekil verirken demir eline yapışıyor ve koşa koşa hanımının yanına varıyor. “ sen bugün ne yaptın?” deyince hanımı şöyle söylüyor. “bu gün süt almak için kapıya çıktığımda birkaç tel saçık gözüktü. Sütçüde bunu gördü.” Diyor. İşte o hanımın tesettürüne dikkat edip Hz. Allah’ın emirlerini yerine getirmesiyle kendisi korunduğu gibi, çevresindekiler de, beyi de korunuyor.
Peki! Tesettürüne dikkat etmese ne olacak?
Peygamber Efendimiz zamanında şöyle bir hadise vuku buluyor. Bir hanımın hiç çocuğu olmuyormuş. Eğer çocuğum olursa 3 erkekle zina edeceğim diye adakta bulunuyor. Sonra bu hanımın bir çocuğu oluyor. Adağı aklına gelince ne yapacağını şaşırıyor. Peygamber Efendimiz’e sormaya karar veriyor. Peygamber Efendimiz “kendi saçından 3 teli bir erkeğe veya 3 erkeğe göster.” Buyuruyor.
İşte kişi tesettürüne dikkat etmediği zaman çevresindekilere zararı olduğu gibi bu şekilde kendisine de zararı dokunuyor. Zira zina etmiş günahı yazılıyor.
Mesela: eşarplarımız… Eşarplarımızın altına tülbent takmalıyız ki önden veya arkadan açıldığı zaman saçımız, boynumuz gözükmesin. Eğer bone takıyorsak o bonenin önden gözükmemesi lazımdır. Çünki o şekilde kişi rahibelere benzer. Hadis-i şerifte:
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُ
Manası: kim ki bir kavme benzerse o kavimdendir.
Ve yine başımızın tepesine saçlarımızı toplayıp deve hörgücü gibi yapmamalıyız. Zira bir Hadis-i şerifte mealen: başlarının üzerine deve hörgücü misali bir şey koyan veya saçlarını başının üzerine dürüp toplayan kadınları gördüğümüzde onlara hiçbir namazının kabul olmayacağını bildiriniz.
Yine bir Hadis-i şerifte mealen: Hz. Allah takma saç yapana ve yaptırana lanet etsin. Buyrulmuştur.
O zaman kişinin bu anlattığımız şeylere dikkat edip kendini bunlardan muhafaza etmesi lazımdır.
Bir de kişinin en büyük düşmanı olan nefis ve iblisten uzak durması lazım. Zira Hz. Allah bir Ayet-i kerime de mealen: “ Ey Ademoğulları biz sizin derinizi, avret mahallinizi kapatasınız diye elbise inzal ettik.” Buyuruyor. Nitekim tesettüre dikkat etmemeniz şeytanın kandırdığına alamettir.
Ayet-i kerime de avret mahallinizi örtmeniz için elbise inzal ettik diyor. Bu libas 3 kısımdır.
1- Avret mahallini setredecek olan libas.
2- Ziynet kastı ile olan libas.(pardesü)
3- Takva libasıdır. Yani Hz. Allah’tan takva…
1- Avret mahallini setredecek olan libastır. Bakınız Peygamber Efendimiz bunun hakkında şöyle buyuruyor. “ Avret mahallimi içimdeki elbiseden saklamaya gücüm yetseydi elbette saklardım.” Yine Hz. Ali efendimiz “kişi avret mahallini açınca melekler ondan utanarak yüz çevirir.”
Hatta bakınız İmam-ı Birgüvi Hz.’nin helada ki maşrapası kırılınca ikinci bir maşrapa avret mahallini görecek diye çok ağlamış. İşte kişinin helada ki hayasına bu kadar dikkat etmesi lazım olduğu gibi banyoda da hassas davranması lazımdır. Bir Hadis-i şerifte:
“Kim ki örtünmeksizin hamama dahil olursa melekler o kimseye lanet ederler.”
Bu Hadis banyoların bir kulaç olması itibarı iledir. Yani büyük banyolarda çamaşır veya astarın olması şarttır. Fakat küçük banyolarda bunlar şart değildir.
2- ziynet kastı ile olan libastır. Yani pardüsedir. Akıl baliğ olduktan sonra her kadının baştan aşağıya bütün bedenini sarıp onları kapatacak elbise ile vücudunu örtmek gizlemek nikahı haram olan kimselerden başkasına şeriatta izin verilenlerden başkasına hiçbir uzvunu göstermemektir.
Şeriatın kabul edeceği bir zaruret olmadıkça evlerinden çıkıp yabancı erkeklerin arasına karışmaması lazımdır. Zira Hz. Allah bir Ayet-i kerime de mealen: “Habibim Ahmed ve rasülüm Ya Muhammed! Sen o inanmış olan hanımlara söyle gözlerini haramdan muhafaza etsinler. Harama bakmasınlar.” Buyurmuştur.
Bu Ayet-i kerime nazil olduğunda Hz. Ali ağlayarak “ Ya Rasulallah! Yolda giderken karşımıza bir kadın çıkar ve görürsek halimiz ne olacak?” diye sorunca Rasulullah Efendimiz: Birinci bakış senin lehine, 2. Bakış aleyhinedir. Buyuruyor.
Birincisinde bir mahzur yoktur. Tekrar bakılırsa haramdır. Yolda sokakta tesadüfen görülürse ilk görüşte mahzur yoktur. Tekrar “kimmiş? Nasıl biriymiş?” diye incelemek için bakılırsa o zaman haram olup göz zinası oluyor…
Hz. Osman Efendimiz’in huzuruna bir adam geliyor. Hz. Osman Efendimiz ona: “ git gusül et de gel. Karşımda cünüp cünüp durma.” Buyuruyor. Adam “ Ya emiralmüminin ben cünüp değilim” dediğinde Hz. Osman Efendimiz “ nasıl cünüp değilim diyebiliyorsun? Sen buraya gelirken bir hanıma şehvet nazarı ile bakmışsın, göz zinası yapmışsın!” buyuruyor. Adam hatasını anlıyor. Gidip yıkandıktan sonra tekrar huzuruna kabul ediyor.
Hadis-i şerifte: “Kim ki gözünü haram ile doldurursa Allah’da onun gözünü kıyamet gününde cehennem ateşi ile doldurur.”
Devrisaadette, Peygamber Efendimiz’in huzuruna âmâ (kör) bir zat geliyor. Aişe validemiz odadan çıkmıyor. Peygamber Efendimiz “Ya Aişe çık” buyurunca Aişe validemiz “Ya Rasulullah o beni görmediği için çıkmadım” deyince Peygamber Efendimiz “Ya Aişe o seni görmüyor ama sen de mi onu görmüyorsun?” buyuruyorlar.
Bakmayı bile nehiy ediyorsa tokalaşmak evleviyetle haramdır. Leyni kelam konuşulmamalıdır.
Bakınız Fatıma validemiz cennetteki komşusunu merak ediyor ve Peygamber Efendimiz’e soruyor. “falan yerdeki hatundur.”buyuruyor. Bunun üzerine Fatıma Validemiz oraya gidiyor. Kapıyı çalıyor. İçeriden yaşlı bir kadın “ kim o?” deyince Fatıma Validemiz: “Ben Rasulullah’ın kızı Fatıma’yım. Açar mısınız? Sizi ziyarete geldim.” Diyor. Kadın: “ Kusura bakma Ya Fatıma! Beyimden izin almadan seni içeriye alamam.” Diyor. Fatıma Validemiz geri dönüyor. Ertesi gün tekrar geliyor. Kadın yanında kim var diye soruyor. Fatıma Validemiz: “oğlum Hasan var” diyor. Kadın: “ kusura bakma Ya Fatıma oğlun için izin almadım.” Diyor. Tekrar geri dönüyor. Ertesi gün olunca içeriye giriyor. Bir de bakıyor ki kadın genç. “Ey kadın! Sesin yaşlı bir hanım sesi gibi geliyor.” Deyince “Ya Fatıma! Olur ya kapıya bir erkek gelir. Sesimi duyunca şehvet hisleri kabarır. Onun için dilimin altına taş koyuyorum ki sesim kalın çıksın diye” diyor. Bunun üzerine Fatıma Validemiz cennetteki komşusunun nasıl bir halde olduğunu anlıyor.
3- Takva libasıdır. En hayırlı libas budur. Hz. Allah bizleri zinadan nehiy ediyor.
Hz. Allah bizi zinadan nehy ediyor. Delilimiz; isra suresi 32. Ayeti kerimede;
وَ لَا تَقْرَبُواالزِّنَي* اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَ سَاءَ سَبِيلاً
“zinaya yaklasmayın. Çünki o son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.”
Bakın bitin ayet-i kerimelerde Hz. Allah evvela racülleri zikrediyor. Hatta ayet-i kerimesinde ne buyuruyordu:
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَي النِّسَاءِ
“muhakkak racüller nisalar üzerine kuvvetlidirler.” (nisa 34)
Zina ayetinde ise;
اَلزَّانِيَةُ وَ الزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَامِءَةَ جَلدَةٍ
“zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun..” (nur 2)
Ama dikkat edersek zina ayetinde evvela müennesi zikretti. Çünki zinaya ilk sebebiyet veren kadındır.
Peygamber efendimiz hanımlar kendisine biat ederlerken onlara 6 şeyi şart kılmıştır.
1) Şirkten nehiy. Bu şirk ya gizli veya âşikâr olur. Âşikâr yani acıktan yapılan Hz. Allah’ın gayrı başka bir şeye tapmak ve hatta cehalet haliyle İslam dışı âdetlere uymak, mesela; medet umarak mavi boncuk takmak veya şeytan kulagına kurşun demek şirktir. Gizli şirk mesela ibadet ve taatta riya yapmak… mesela bir kimse namazını Allah rızası için değil de insanlar beğensinler diye kılarsa, yine zekat verirken insanlar cömert desinler diye verirse taatında riya yaptıgı için şirk yapmıs olur.
Sultan-ül Arifin olan Beyazıt-ı Bestami hz. Vefat ettikten sonra büyüklerden birisi kendisini ruyasında görüp “Allah-ü Teala sana ne yaptı?” diye sorunca; Beyazıt-ı Bestami hz.
-ben Cenab-ı Hakk tarafından “ey Beyazıt benim huzuruma ne ile geldin” sesini duydum, ben de “ya rabbi! Senin huzuruna layık bir hediye getirmedim ama şirkte getirmedim” dedim (biliyorsunuz ki şirk en büyük günahtır.) Cenab-ı Hakk’ta bana “ey Beyazıt! Süt gecesini unuttun mu?” buyurdu.
Bu hadise şöyle olmuştur. Beyazıt-ı Bestami hz. Bir gece süt içmiş, sonra karnı ağrımış ve “süt içtim karnım ağrıdı” diyor. İşte Cenab-ı Hakk o geceye işaret ile
-“ey Beyazıt! O karın ağrısını sütten bilemk şirk degil miydi de şirk getirmedim diyorsun!” buyuruyor.
2) Hırsızlıktan nehiydir. Peki hanımın hırsızlığı nasıl olur. Beyinin malını hiç korkmadan harcamak ve israf etmektir.
3) Zinadan nehiydir. Gözün zinası erkeklere bakmak, elin zinası onlarla tokalaşmak, ayakların zinası onların yanına gitmektir.
Mansur bin ammar bir gece sokaktan gecerken bir erkegin bir kadına “iki gümüşe tamamı?” dedigini ve kadının kabul edip onun peşinden gittiğini görüyor. Şeyh Mansur bin ammar kendi kendine “ben bu işe müsaade edersem hz. Allah’ın mülkünde fesat olur ve âlem bozulur” deyip paltosuyla yüzünü örttü. Kadının yanına gelip “ey kadın! Dört gümüşe ne dersin?” kadın birinci adamı bırakıp Mansur bin ammar hz. İle gitti. Şeyh onu kendi evine götürdü ve önüne dört gümüşü koydu. Namaz kılmaya başladı. İki rek’at namaz kıldıktan sonra kadın dayanamadı. “ben senin namaz kılmanı seyretmeye mi geldim?” dedi. Bunun üzerine şeyh ağladı ve “ey kadın! Eğer meylim olmadığını söylesem yalan olur. Eğer biz zina fiilini işlemiş olsak, bizi dört şahit görse, kadıya şikayet etse ne olur?” kadın “zina haddini (cezasını) icra eder.” “eğer kâdının kendisi görse ne olur?” “delil daha kuvvetli olur!”dedi kadın. Sonra “hani kâdı hani şahit?” deyince; şeyh:
- Senin amelini yazan 2 melek, 2 de benim amelimi yazan melek 4şahit. Allahü Teala’da kullarının hallerini bilir ve görür. Hiç düşündünmü bize kıyamette ne yaparlar.” Kadın bu sözü duyunca feryad etti ve bayıldı. Kendine gelince “ey şeyh! Ömrümün bu zamana kadar olan kısmını ziyan ettim. Bu dediklerini hiç aklıma geitrmedim. Tevbe etsem kabul olunur mu?” şeyh;
- Allahü Teala kullarının tevbelerini kabul eder ve affedicidir. Buyurdu.
Bu zina günahı insanlara dünya ve ahrette zarar verir.
Peygamber efendimiz buyuruyorki;
“Zinanın 3 fenalığı vardır:
1- Güzellik ve parlaklıgı giderir.
2- Fakirliğe sebeb olur,
3- Ömrün kısa olmasına sebeb olur.
Âhirette de 3 fenalığı vardır:
1- Allahü teala’nın gadabına sebeb olur,
2- Sualin hesabın fena olmasına sebeb olur,
3- Cehennem ateşinde azap çekmeye sebeb olur.”
Mevlam cümlemizi muhafaza buyursun.
4. şart: hanımları katli evlattan nehiydir. Cehalet devrinde kız evlatlarını diri diri gömerlerdi. Zamanımızda böyle bir şey yok ama bir hanımın istegi ile evladının dünyaya gelmemesine sebep olması katli evlattandır.
5. şart: kadınları iftiradan nehiydir.
6. şart: peygamber efendimizin her emrine itaat etmektir.
İşte bizlerde bu nehiy olunan seylere dikkat edip, tesettür emrini yerine getirmekle peygamber efendimize itaat etmiş oluruz.
Mevlam cümlemizi son nefesimize kadar emirlerine itaat edip mütesettir olan kullarından eylesin..


Bookmark and Share

11 Ocak 2010 Pazartesi

Akraba Ziyareti Komşu Ve Misafir Hakkı

وَالَّذِينَ يَنْقُضُونَ عَهْدَ اللهِ مِنْ بَعْدِ مِيثاَقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا اَمَرَاللهُ بِه
   اَنْ يُوصَلَ وَ يُفْسِدُونَ فِي اْلاَرْضِ اُلاَءِكَ لَهُمُ اَّلعْنَةُ وَلَهُمْ سُؤُالدّارِ 

 

Ayeti kerime meali: ol kimseler ki Allah ile vardıkları kesin sözlesmeyi bozarlar. Allah’ın isler halde tutmasını emrettigi münasebet ve bagları keserler. Bunlar yokmu? İşte Allah’ın laneti bunların üzerinedir. Kötü barınak (cehennem) bunların olacaktır.

Mevlayı zül-celal velkemal hazretleri bizlere su okumus oldugum ayet-i celilede akrabalık baglarını kesmemeyi ve kesildigi takdirde cezasının agır olacagını beyan buyurmaktadır.

Bu hususta peygamber efendimiz buyuruyorlar ki: “sadaka vermek ve akrabalık baglarını gözetmek sayesinde haz. Allah ömrü uzatır. Son nefeste imansız can vermek tehlikesini uzaklastırır. İstenmeyen ve korkulan ihtimallerden uzak kalmayı temin eder.”

Haz. Aişe validemiz anlatıyor: “ruyamda kıyamet kopmus. İnsanlar mahsere sevk olundular. Bu arada bir kadının amelleri tartıldı. Onun bir ameli uhud dagından daha agır gelmişti. Ben okadını tanıyordum. Uyanınca o kadını cagırdım ve dedim ki: “ne amel işliyorsun, ne yapıyorsun?” kadın su cevabı verdi:

“ben 7 amel işliyorum:

1.si mahremimden baksa kimse görmeyecek sekilde kendimi koruyorum,

2.si yanımda bir sey oldugu vakitte geleni bos cevirmiyorum,

3.sü yalnız basıma hiçbir sey yemiyorum,

4.sü ezandan evvel namaza hazırlanıyorum,

5.si ezan okunurken müezzinin dedigini arkasından söylüyorum,

6.sı meşveretsiz iş yapmıyorum,

7.si akrabamdan benden münasebeti kesenleri ziyaret ediyorum.

Aişe validemiz “işte sen bu amelden (akraba münasebetini kesmediginden) bu mertebeye ulaştın.”

Sıla-i rahimde esas olan akraba geldiginde senin gitmen degildir, bilakis gelmedigi vakitte senin gitmendir.

Sahabeden biri peygamber efendimize gelip “ya Rasulallah! Benim bir akrabam var. Ben onlara giderim onlar gelmez, ben affederim onlar zulmeder, ben iyilik ederim onlar kötülük eder. Acaba onların yaptıklarını yapayımı?” deyince peygamber efendimiz: “sen yine onlara git, sen bu ahlakında devam ettiğin müddetçe Allah’ın yardımı senden eksik olmaz!” buyuruyor.

Zaten hadis-i serifte öyle buyruluyor
          اَفْضَلُ الْفَضَاءِلُ اَنْ تَصِلْ مَنْ قَطَعَكَ وَ نُعْطِيَ مَنْ حَرَمَكَ وَتَصْفَحَ عَمَّنْ ظَلَمَكَ

Faziletlerin en üstünü sana gelmeyene gitmen, vermeyene vermen ve kötülük edene iyilik etmendir.”

Su 5 seye devam edenlerin hz. Allah velev ki günahları daglar gibi olsun affeder ve rızkını artırır..

1- Az cok sadakaya devam edenler,

2- Akrabayı ziyaret edenler,

3- Fi sebilillah cihada devam edenler,

4- Suyu israf etmeden abdest alanlar,

5- Ana babaya itaate devam edenler,

Rabbim bunları yerine getiripte günahlarını af ettigi kullarından eylesin. Amin.

Sıla-i rahimdeki rahim ismi rahman isminden meydana gelmiştir. Ve Allah-ü Teala sılai rahme hıtaben

وَمَنْ وَصَلَكَ وَصَلْتُهُ وَمَنْ قَطَعَكَ قَطَعْتُهُ
Kim sana gelirse ben ona rahmetimle gelirim, kim senden uzaklasırsa bende ondan uzaklasırım..

Ve su yerine getirildigi takdirde rabbimizin rahmetle gelmesine sebeb olan sıla-i rahim 3 seyle tamam olur:

1- Ziyaret 2- selam 3- infak

Bu gün insanlar degil yardımlasmak ziyaret etmek, rastlayınca selam vermek icab eder diye baslarını ceviriyorlar. Fakat neler kaybettiklerinin farkında degiller…

Vaktiyle bir zat 7 mesele için bir ehli hikmetin peşinden 700 fersah gitti. Bu kadar mesafeden sonra ehli hikmet olan zat dönüp bakınca adam ona dediki;

“ben senin pesinden sunun için geldim, Allah sana haber vermiş sende simdi bana haber ver

1- Göklerden daha büyük agır olan sey nedir?

2- Yerden, arzdan daha geniş olan sey nedir?

3- Tasdan daha katı olan sey nedir?

4- Atesden daha kızgın olan sey nedir?

5- Zemherirden daha soguk olan sey nedir?

6- Denizden daha gani (zengin) olan sey nedir?

7- Yetimden daha zelil olan sey nedir?

Ehli hikmet cevap verdi;

1- Namuslu dürüst kimseye iftira etmek göklerden daha büyük ve agırdır,

2- Hak yerden daha geniştir,

3- İmansızın kalbi tasdan daha katıdır,

4- Hırs ile hased atesden daha kızgındır,

5- Muzdar kalıp, akrabaya bas vurmak zemherirden soguktur,

6- Kanaatkar olan kalp denizden daha zengindir,

7- Kogucu olan kimse gammazlıgı ortaya cıkınca yetimden daha zelildir.

Buhari Müslim ve diger hadis kitaplarında rivayet edildigine göre;

Peygamber efendimiz’in zevce-i mutahharelerinden hz. Meymune kendisine ait bir köleyi peygamber efendimiza danısmadan azad eder. Peygamber efendimiz gelince derki;

- Haberin varmı ey allah’ın rasülü ben köleyi azad ettim,

- Sen mi yaptın?

- Evet

- Dayılarına verseydin senin için daha sevaplı olurdu. Buyuruyor.

Peygamber efendimiz bu sekilde buyurmakla akrabaya infakın sevabının büyüklügünü ifade etmiştir.

Binaen aleyh hadis-i serifte:
اَفْضَلُ الصّدَقَتُ عَلَي ذِي الِرّحِمِ اْلكَاشِحِ
sadakanın en faziletlisi senden yüz ceviren akrabaya verilen sadakadır.

Ebu ya’li has’amlı bir adama isnaden kaydeder, has’amlı;

Peygamber efendimize geldim. Sahabesinden bir toplulugun yanında oturuyordu.

- Sen Allah’ın rasûlü müsün? Dedim.

- Evet, dedi

- Ey allah’ın rasûlü! Allah’ın yanında hangi amel daha sevimli dedim

- Allah’a iman etmek, dedi

- Sonra, dedim

- Sıla-i rahim, dedi

- Ey allah’ın rasûlü! Allah’ın yanında en kötü amel nedir? Dedim

- Allah’a es ortak kosmak, dedi

- Sonra, dedim

- Sıla-i rahim kesmek, dedi

- Sonra, dedim

- Kötülük işlemeyi emretmek iyilikten vazgecirmek.” Dedi

Demek ki su ‘akrabalık baglarını gözetmek’ yerine getirilmedigi takdirde haz. Allah katında en degerli amel cignenmiş olup en degersiz amel olur. Mevlam bizleri akrabalık haklarına riayet edip mükafatlandırdıgı kullarından eylesin. Amin!

Hasan-ı basri haz. Söyle buyuruyor: “insanlar ilmi acıklayıp, ameli yok ettiklerinden, dil ile birbirlerini sevip kalp ile bugz ettiklerinden ve sıla-i rahimi kendilerinden kaldırdıklarından allh-ü Teala onlara lanet eder kör ve sagır kılar.”

Yahya bin Salih anlatır: Mekke’de yanımızda horasanlı gayet Salih bir kimse vardı. Herkes emanetini onun yanında bırakırdı. Birisi bu sahsa 10 bin dinar bırakıp ihtiyacı için çıkıp gitti. Mekke’ye dönüşünde adam ölmüştü. Ailesine ve evladına emanetini sordu. Fakat hiç birinin haberi yoktu. Meseleyi o gün toplu halde bulunan Mekke alimlerine bildirdi. “ne buyuruyorsunuz” dedi. Onlar horasanlı bu zat umarız ki cennetliktir. Gecenin 3te birinde yahut yarısında zemzemin yanına git, yukarısına cık ve o gece yapmak sartıyla “ben falan oglu falanım, ben emanet sahibiyim” de.” dediler.

Adam öyle yaptı. Fakat hiç kimse cevap vermedi. Alimlere gitti durumu bildirdi. Alimler “    اِنّا لِلهِ وَ اِنَّا اِلَيْهِ رَاجِعُونْ korkarız ki o kimse cehennem ehlidir. Yemene git orada bir vadi vardır. Adı berhut’tur. Orada bir kuyu vardır. Üstüne cık gecenin 3te birinde veya yarısında 3 defa seslen” dediler. Adam gitti orada 3 defa seslendi. Ölü ilk sesleniste cevap verdi. Bunun üzerine adam “yazık sana! Sen hayır sahibi idin seni buraya ne düşürdü.” Ölü cevap verdi: “evet ben hayır sahibi idim. Fakat benim uzakta bir akrabam vardı. Onların yanına gitmemiştim. Nihayet öldüm. Onun için Allah beni buraya indirip cezalandırdı. Senin malın ise oldugu gibi durmakta. Cocuklarıma emanet edemedim. Evin falan yerine gömdüm. Orayı kaz malını bulacaksın.” Ve adam döndü malını oldugu gibi buldu.

İşte akrabayı ziyaret etmemek böyle acı bir cezayı icap etmektedir. O halde bizlere su fani hayattan kesilmeden, imkan nisbetinde elimizden geldigi kadar, akraba-i taallukatımızı ziyaret edip, onların gönüllerini almamız, onların kalplerini hosnut etmemiz lazımdır. Aksi takdirde mesuliyetten kurtulmaya imkan yoktur.

Bunun ehemniyyetine binaen peygamber efendimiz söyle buyuruyor: “akraba ziyaretini kesen kimse benimle oturmasın. Akraba ziyareti kadar sevabı tez gelen bir iyilik yoktur. Akraba ziyaretini terk edenin cazasıda cabuk gelir.”

Sıla-i rahim ailede muhabbetin, malda servetin, artmasına ve ömrün uzamasına sebebtir. Ömründen 3 gün kalan bir kul sıla-i rahim yapsa Allah-ü Teala bu sebeble ömrünü 30 sene uzatır. Sıla-i rahimi keseninde 30 senelik ömrünü 3 güne indirir.

İmam-ı Ahmet’in rivayetinde peygamber efendimiz söyle buyuruyor: “ bu ümmetin içinden öyleleri gelecektir ki: bunlar bir gece insan gibi yiyip içip oynayacaklar fakat hınzır suretinde sabahlayacak, sarsıntıya ugrayıp yerin altına gececekler ve ya üzerlerine tas yagacaktır.

Bu afetin sebebi su günahları işlemeleridir;

1- Devamlı içki içmeleri

2- Erkeklerin ipekli elbise giymeleri

3- Faiz alıp vermeleri

4- Oyuncu sarkıcı ve kadınlar edinmeleri

5- Akraba haklarını savsaklamaları.”

Zamanımızda belirtilen su adetlerin işlenmesi âdet haline geldi. Fakat insanlar o kadar gafilane ki baslarına bir bela, musibet afet geldiginde arastırdıkları yalnız dünyevi sebebler, hiç manevi eksiklikleri göz önünde bulundurmuyorlar. Sen bir bak bakalım ne cihetten eksiksin. Namazın mı yok, asi misin, islam’ın gerektirdigi haller sende mevcut mu? Burayı arastırsan ya! Ama maalesef bunlar hiç akla gelmiyor. Mevlam cümlemize gaflet uykusundan uyanıp hakikati anlamayı nasip etsin. Amin.

Akrabayı ziyaret gerektigi gibi komsu hakkına riayette lazımdır. Zira hadis-i serifte:

مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِااللهِ وَالْيَوْمِ اْلاَخِرِ فَلْيُكْرِمْ جَارَهُ
Allah’a ve ahiret gününe imanı olan komsusuna ikram etsin” buyuruluyor.

Peygamber efendimiz buyuruyor ki;

Komsunun komsu üzerinde 10 hakkı vardır:

1- Borc istedigi zaman borc vermek,

2- Evine misafirlige davet edince gitmek,

3- Hastalanınca ziyaretine gidip halini hatrını sormak,

4- Sefkatli olmak,

5- Yardım isteyince yardım etmek,

6- Basına bir bela gelince bas saglıgı dilemek gecmiş olsun demek,

7- İyi bir haberle karsılasınca gözün aydın demek,

8- Ölünce cenazesinde bulunmak defni ile mesgul olmak,

9- Sefere cıkınca evini gözetlemek,

10- Ondan gelen sıkıntıya katlanmak, onunla münakasa etmemek.”

İşte bu hususlara dikkat etmemiz, riayet etmemiz lazımdır.

İmam-ı azam hz.’nin bir komsusu vardı. Evleri birbirine bitisikti. Komsusu devamlı surette sarhos olup meyhaneden cıkmaz, aksamları eve gelince de sabaha kadar saz calıp sarkı söylerdi. Hz. İmam hiçbir sey söylemeden sabrederdi. Bir aksam o adamdan hiç ses gelmeyince sabah erkenden komsusunun evine gidip kapıyı caldı. Adamın hanımı cıktı ve “buyurun efendim!” dedi. İmam-ı azam hazretleri “aksam hiç ses gelmeyince merak ettik. Acaba basına bir iş mi geldi.” Hanımı üzülerek “efendim, dün akşam geç saatlerde carsıdan gelirken polisler sarhos diye yakalayıp hapse atmıslar.” Bunun üzerine imam-ı azam hz. Hemen sehrin valisinin yolunu tuttu. İmam-ı azam hz. “vali bey! Bizim söyle bir komsumuz vardı. Aksam bekciler hapse atmıslar. Onu hapisten cıkarmanız için geldim.” Ve adam-ı imamı azam hz.ne teslim ettiler. Yolda giderken imam-ı azam haz. Komsusuna “ kusura bakmayın aksamdan haberimiz olmadı. Cocuklarınıza nafaka veremedik. Su paraları alında cocuklarınıza nafaka temin edin.” Dedi. Adamcagız cok üzüldü ve halis bir kalple tevbe edip ölünceye kadar imam-ı azamdan ayrılmadı.

İşte komsu hukukuna riayete güzel bir misal, bizler onlar gibi olamayız ama onların yolunu takip edip elimizden geldigi kadar caba sarfetmemiz lazımdır.

Mücahid r.a. buyuruyor ki; bir gün Abdullah ibni ömerin yanında idim. Bir kölesi koyun yüzüyordu. Abdullah “ koyunun yüzmesi bitince önce yahûdi komsumuza ver” dedi ve bu sözünü bir kac kez tekrarladı. Bunun üzerine kölesi ona “kac keredir aynı seyi söylüyorsun” dedi. Abdullah kölesine “peygamber efendimiz bize komsu hakkında o kadar ısrarla tavsiyede buludu ki onu bize varis ilan edeceginden korktuk.” Dedi.

Ebu zer r.a. “benim sevgili peygamberim bana söyle öğüt verdi.- tencereyi kaynattıgın zaman suyunu bol koy, sonra etrafında ki komsularına bak ve onlara da ver.”

Ayet-i kerime de 
اِنَّمَا اْلمُؤْمِنُونَ اِخْوَةٌ
mü’minler birbiriyle kardestir.” Buyuruluyor. Bir kimse kendi nefsi için istedigi bir seyi mü’min kardesi için de güzel görmeli, kendi nefsi için kerih gördügü bir seyi mü’min kardesi içinde kerih görmelidir. Hakiki manada mü’min böyle olmalıdır.

Bakınız adamın biri farelerin evini istila etmesinden sikayet etmiş. Bir kedi almasını tavsiye edenlere de “ bunu yapamam cünki kedinin sesini duyan farelerin evimi terk edip komsumun evine gitmesinden ve bu surette kendim için sevmedigimi komsum için sevmiş olacagımdan korkarım.” Diye cevap vermiş.

Bilinmelidir ki; komsuluk hakkı sadece komsuyu rahatsız etmemekle bitmez, onun eziyetine katlanmak lazımdır.

Bir kimse ibn-i mesud r.a.’a gelerek “benim bir komsum var ve beni rahatsız ediyor. Bana eziyet ve sıkıntı cektiriyor.” Diye sikayet eder. İbn-i mesud hz. Ona “mademki o senin hakkında Allah’a karsı geliyor, sen var onun hakkında Allah’a itaat et” diye cevap veriyor.

Zaten bir mü’mine de yakısan da odur. Peygamber efendimiz bir hadis-i serifinde:
اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلَمَ اْلمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ   
Müslüman elinden ve dilinden insanların emin oldugu kimsedir.”

Peygamber efendimize bir kadın hakkında “falan kadın gündüzleri oruc tutup, geceleri namaz kılıyor , fakat komsularını rahatsız ediyor.” Dediler peygamber efendimiz: “o cehennemliktir.” Buyurdu.

Hz. Mevlam cümlemizi komsu hakkına riayet eden memnun oldugu kullarından eylesin,  amin..




Bookmark and Share

Ahlak-ı Hamide ve Ahlak-ı Zemime

<I></I>

<I></I>

ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ *مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ *وَإِنَّ لَكَ لَأَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍ

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ

<I></I>

Manası: (nûn) kaleme ve yazanların yazdıklarına kasem ederim ki; Rabbinin nimeti ile sen deli değilsin. Hakikaten senin için bitmez tükenmez bir ecir vardır. Ve cidden sen en güzel ve en büyük ahlak üzerinesin…

Sebeb-i nüzulü; bu ayetler Mekke müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Müşrikler peygamber efendimiz hakkında “muhakkak o delidir.” Dediler. “o Muhammed, kendi basına bir şeyler söylüyormuş” diye konuştular, bunu üzerine Allah-ü Teâlâ Habibini o kâfirlere karsı teselli ederek; “Habibim, sen en büyük bir ahlak üzerinesin.” Buyuruyor.

İzah: nefisteki manevi hastalıkları ve düşük hareketleri tedavi edip güzel ahlak ve vazifeler yerine getirmek, hasta bir vücudu tedavi etmeye benzer ki onu tedavi etmekle hastalık giderilir yerine sıhhat getirilir. Zira mizaçta asıl olan itidal halidir. Nasıl ki gıdalar yerine alcık sebebi ile sağlam bir mide de hastalık sebebi ile sağlam bir midede hastalık meydana geliyorsa, bunun gibi fıtratı selime üzerine çocukları ruhî gıdalar mesafesinde olan anne ve babaları tekinler ile Yahudi, Hristiyan ve Mecusi ederler. Yani kötülükler alışkanlık ve öğretim yolu ile kazanılır. Yine nasıl ki beden dünyaya ilk gelişinde nakıs olarak geliyorsa büyümesi ve kemale ermesi için gıda maddelerine muhtaç ise insandaki nefis nakıs fakat tekâmüle elverişli olarak yaratılmıştır. İnsan ruhu ancak terbiye ile ahlakını güzelleştirmek ve ilim ile beslemek sureti ile tekâmül eder yükselir. Böyle olmakla ahlak-ı hamide hâsıl olur.

Nasıl ki; insan vücudu sıhhatte olduğu gibi, doktorun vazifesi sıhhati muhafaza eden kanunları hazırlamak ve vücut hasta olduğunda sıhhati iade etmek için tedbirli olmak ise tıpkı bunun gibi bizdeki nefiste böyledir. Eğer o temiz ise onu muhafaza etmeye çalışmak, ona bir takım meziyetler kazandırmak daha fazla saf bir hale getirmek için çalışmak lazımdır. Eğer kendi vücudumuzu ahlak-ı zemime ile meşgul ediyorsak onlardan bir an evvel kurtulmak lazım gelir. Bundan kurtulmak; nasıl ki hastalıklar zıtlarıyla tedavi ediliyorsa yani hastalık soğuktan mütevellit ise sıcak ile eğer sıcaktan meydana gelmiş ise soğuk ile tedavi ediliyorsa kalpteki hastalıklar ve ahlak-i zemime ise zıddı olan ahlak-ı hamide ile tedavi edilir. Mesela cehalet hastalığı ilim ile, cimrilik hastalığı cömertlik ile, kibir tevazu ile, sefahat nefsi arzuları terk ile gayeye erilir. (zübdetül ihya)

Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde Cenab-ı Hakk’a söyle dua ediyor;

اْلاَخْلَاقِ فَمُنْكَرَاتِ جَنِّبْنَسِي اَلَّلهُمَّ وَيَقُولُ وَخَلْقِي خِلْقِي حَسِّنْ اَلَّلهُمَّ

“ Allah’ım yaratılışımı ve ahlakımı güzelleştir.” Ve yine söyle buyuruyor; “ “Allah’ım beni kötü ahlaktanmuhafaza eyle!” (zübdetül ihya)

Cenab-ı Hakk peygamber efendimizin duasını su ayet-i celilede bildiriyor;

اِسْتَجِبْلَكُمْ وَادْعُونِي رَبُّكُمْ وَقَالَ

manası: Rabbimiz dedi ki; bana dua edin duanızı kabul edeyim.”

Diğer bir hadis-i şerifinde Allah rasulü;

اْلعَظِيمْ اللهِ خُلُقِ اْلخَلقِ حُسْنُ

“güzel olan ahlak azim olan Allah’ın ahlakıdır.”

Eshabın ileri gelenlerinden bir topluluk bir gün haz. Aişe validemize gelerek “ey mü’minlerin annesi bize Allah rasulünün ahlakını anlatır mısın?” derler. Haz. Aişe validemiz onlara “siz Kur’an-ı kerim okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an’dır. Orada mevcuddur.” (ihya 3/48)

Güzel ahlakın şubelerinden biriside iyilik ve takva olup karşılıklı yardımlaşmayı icap eder. Kur’an-ı kerime, rasulü kibriyaya tabi olmaktan üstün ahlak olamaz. Zira peygamber efendimiz;

اْلاَخلَاقِ مَكَارِمَ لِاُتِمَّ بُعِثْتُ اِنَّمَا

“ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” Buyuruyor.

Hasan-ı Basri haz. “güzel ahlak, güler yüz, bol cömertlik, başkalarını rahatsız etmemektir. Güzel ahlak rahatlık ve genişlik anlarında insanları sevindirmektir.” (gazaliden vaazlar)

Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerinde söyle buyuruyor mealen; “Hz. Allah için 360 tane güzel ahlak vardır. Ehli tevhit olduğu halde kim bunlardan birine sahip olursa (iman ile ahlakı) onu er geç cennete götürür.” Buyuruyor. Bunun üzerine Hz. Ebubekir efendimiz “ bu ahlaklardan birisi olsun bende var mıdır?” deyince peygamber efendimiz “ya Eba bekr! Onların hepsi sende vardır, fakat bu ahlakların Allah’a en sevgilisi cömertliktir.” Buyuruyor.
Manası: mizana ilk konulacak iki şey güzel ahlak ile cömertliktir. Ne zamanki Hz Allah imanı yarattı iman “ey Allah’ım beni kuvvetlendir” diye dua etti. Haz. Allah’da onu güzel ahlak ve cömertlik ile mükâfatlandırdı. Yani kuvvetlendirdi. Ne zamanki Allah küfrü yarattı. Küfür “ey Allah’ım beni kuvvetlendir diye dua etti. Haz. Allah onu cimrilik ve kötü ahlak ile kuvvetlendirip takviye etti.”

Güzel ahlak 10 mertebedir;

1- Dinen ve ahlaken güzel olan işte halka uyup muhalefet etmemek lazımdır. Çünki peygamber efendimiz sahabe-i kiram bir şey arz ettiği zaman eğer dinen ve ahlaken onu kabul ederse diğer sahabelerinde onu işlemesini isterdi.

2- İnsaf ve muhabbet sahibi olmak icap eder. Enes r.a. şöyle buyuruyor; peygamber efendimiz kendisini tiksindiren bir şey için “bana bunu neden yaptın?” söylemediler. Hadiseler karsısında gayet metanetli ve merhametli olarak söyle buyururlardı; “Allah’a iltica ediniz, zira ancak kitap ve kader ile olmuştur.”

3- Kimsenin ayıbını araştırmamak lazımdır. Çünki peygamber efendimiz hiç kimsenin ayıbını araştırmazdı. Sahabe-i kirama söyle buyururlardı;
“sizden hiç biriniz eshabımdan birinin hiçbir şeyini bana bildirmesin. Yanınıza kalp huzuru ile çıkmayı severim.” Buyururlardı.

4- Kusur gördüğü zaman iyi te’vil edip iyiliğe sebep yormak lazımdır. Çünki Rasulullah ve sahabe-i kiram öyleydi. Rasulullah efendimize gelip bir münafık kötü şikâyetlerde bulunduğu zaman peygamber efendimiz onu hemen reddeder ve iyiliğe te’vil ederdi.

5- Özür dileyenin özrünü kabul etmek lazım gelir. Çünki efendimiz sahabe-i kiramın özrünü kabul ederdi.

6- Muhtaçların ihtiyacını gidermek lazımdır. Çünki Habibullah ashaptan biri ile karşılaşınca musafaha ederlerdi. Oturup kalkınca daima haz. Allah’ı anardı. Namazda oldukları halde bir kimse kendisi ile oturmaya gelse, namazı hafifletir, gelen kimseye bir ihtiyacın var mı diye mukabelede bulunurlardı. Varsa giderir yoksa ona dua ederlerdi.

7- Kendi kusurlarımızla meşgul olmamız lazım gelir.

8- İnsanlardan gördüğümüz eziyet için sabır göstermemiz lazım gelir. Çünki Rasulullah efendimiz taife risaletini anlatmak için gittiğinde Taif’liler Rasulullah efendimize tasla karşılık verince sabretti. Hatta Cebrail a.s. haz. Allah’a kavmin helaki için dua istediği halde Rasulullah efendimiz “ben dünyaya helak için degil hidayet ve rahmet için gönderildim.” Cevabı ile eziyete tahammül etmiştir.

9- İnsanlara karsı güler yüzlü olmak

10- Tatlı dilli olmak.

Rivayet olundu ki; lokman hekimin oğlu babasına dedi ki;
‘insan için en hayırlı haslet hangisidir?’ lokman hekim “dindir” dedi.
Oğlu ‘din ile beraber hangisidir?’ dedi, lokman hekim “maldır” dedi.
Oğlu ‘bu ikisi ile beraber 3.sü nedir?’ dedi lokman hekim “hayâdır” buyurdu.
Oğlu ‘bu 3ü ile beraber 4.sü nedir?’ dedi, lokman hekim “güzel ahlaktır” buyurdu.
Oğlu ‘bu 4ü ile beraber 5.si nedir?’ dedi lokman hekim “cömertliktir” buyurdu.
Oğlu ‘bu 5i ile beraber 6.sı nedir?’ dedi. Lokman hekim “oğlum bu 5 şey kimde varsa o kimse hem temizdir, hem de takva sahibidir. Hem de Allah dostudur. Şeytanın düşmanıdır. Ve bunlar insanın selameti için kişiye kâfidir. 5 şey daha vardır ki, bunlar küfür kibir, şükür azlığı, cimrilik ve kötü ahlak. Bu 5 haslet ise münafıkta bulunur. Hakk Teala’dan uzak şeytana yakındır.” (riyazüz salihin)




Bookmark and Share

Üç Aylar ve Receb-i Şerif

 

اِنّ عِدّتَ الشّهُورِعِنْدَاللهِ اثْناَ عَشَرَ شَهْرًافي كِتَابِ اللهِ يَوْمَ خَلَقَ السّمَاوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَا اَرْبَعَتٌ

حُرُمَ ذَالِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا فِيهِنَّ اَنْفُسَكُمْ وَقَاتِلُوا الْمُشْرِكَينَ كآفّةَ

"Yerlerin ve göklerin yaratıldığı günden beri Allah'ın kitabında ayların adedi 12dir. Bu 12 aydan dördü Eşhuru Hurumdur."
Muhterem kardeşlerim!
Bu günkü sohbetimiz üç aylar ve receb-i serif hakkında olacaktır. Kainatın yegane halıkı olan mevlamız yarattıkları içinde hiçbir varlıgı sebebsiz ve hikmetsiz yaratmamıstır. Yaratılanların en mükemmeli ve en şereflisi olan insanoglunun yaratılısı da elbette sebebsiz ve hikmetsiz degildir. İnsanoğlunun yaratılmasında ki sebep  hikmet ve gaye hiç süphesiz Allah'a iman ve kulluktur. Çünki mevlamız kur-an'ı kerim'de

وَمَاخَلَقْتُ الْحِنَّ وَالْاِنْسَ اِلاَّ لِيَعْبُدُونِ</DIV>

"muhakkak ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet ve kulluk etsinler için yarattım" buyurmaktadır. Yine mülk suresinin 2. Ayetinde;

اَلَّذِي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيَوةَلِيَبْلُوَكُمْ اَيّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلَاوَهُوَ الْعَزِيزُالْغَفُور         </DIV>

"o Allahü Zülcelal ki sizn hanginiz daha iyi, daha güzel ibadet edecek diye sizi  imtihan için ölümü ve hayatı yarattı. Buna ragmen kullukte kusur edenler için Allah-ü Teala aziz ve gafurdur. Dilerse azab eder, dilerse magfiret eder." Buyurmaktadır.
İbadet için yaratılan ve imtihan için dünyaya gönderilen insanlara verilen ömür ise farklıdır. Mesela insanlıgın babası adem (as) bu fani dünyada bin yıl yasamıstır. Nuh (as), İdris (as) ise ona yakın ömür sürmüşlerdir. Yine diger peygamberler ve ümmetleri yüzlerce yıl yasamıslardır. Ümmeti muhammed'in ömrü ise diger peygamber ve ümmetlere kıyas edilemeyecek derecede azdır.
Kainat kendi yüzü suyu hürmetine yaratılan efendimiz (s.a.v.) bile bu dünyada 63 yıl misafir kalmıslardır. Aynı sekilde onun ümmeti olan bizlere de ortalama olarak yarım asrı gecen altmıs-yetmiş yıllık kısa bir ömre sahibiz. Seksen veya doksan yasına girmiş insanlar hele hele yüz yasına girmiş kişiler tamamen hayreti mucip olmakta basında ve yayında taaccüp vesilesi olarak teşhir edilmektedir.
Bir tarafta yüzlerce yıl yasayan peygamberler ve ümmetleri, diger tarafta ümmeti muhammed'in kısa ömrü. Bütün insanlardan istenen vazife ise aynı; iman, itaat, kulluk ve ibadettir. İlk bakısta sartlar esit degil gibi gözüküyor.  Ama iste burada Cenab-ı mevlamızın manevi iltiması ve ümmeti muhammed için hazırladıgı hususi zamanlar bizim için büyük fırsat teskil etmektedir. Bu hususi zamanlar en iyi sekilde degerlendirilir ihya edilirse, yüzlerce yıl yasayan insanların elde edemyecegi derece ve mertebeye ümmeti muhammedin ulasması mümkündür.
İşte üç aylar, hususiyetle eshuru hurumdan olan recebi serifte bire yüz, ramazanı serifte ise bire bin ve hatta hesapsız olarak ibadetler karsılıgını bulur.
Nasıl ki bir otomobilin yıllık bakım ve onarıma ihtiyacı varsa; bu aylar da ümmeti muhammed'in  kendine ceki düzen vermesi, manevi olarak bakıma alması gereken aylardır.
Tarlaya ekilen hububatın verimli olabilmesi için, tohum ekilmeden önce iyice sürülmesi tohuma hazırlanması, ekildikten sonra da zararlı otlardan temizlenmesi ve gübrelenip sulanması lazımdır. Böyle yapıldıgı takdirde hasat mevsiminde Allah'ın lütfu ile istenen hasılatı elde etmek mümkündür.
İşte ümmeti Muhammed için recebi serif ayı; gönül ve letaif bahcesini sürme, hazırlama ayıdır. Şaban-ı serif, ihlâsla tohumu ekip zararlı seylerden Allah'ın feyziyle, zikriyle ibadetiyle meşgul olarak temizleme ayı, Ramazan-ı şerif ise iman ve ibadet cihetinden manevi güllerin açtıgı netice elde etme ayıdır.
Üç ayların baslangıcı olan recebi serif hakkında hadis-i seriflerde gectigi üzere bu ayın isimlerinden biri "esam" sagırdır. Günahlara sağırdır. Kıyamet gününde bizim aleyhimize sahitlik yapmayacaktır.  "sehrullah" Allah'ın ayıdır. Çünki Cenab-ı Hakk bu ayda hiçbir kavmi batırıp mahvetmemiştir.
Receb  رَجَبْ isminin basındaki رَ harfi rahmeti ilahiyeye, ج harfi cüd cömertlik ve inayete, ب harfi insanların isyandan kurtulmaları, biri ilahi, ihsanı ilahi ve bereketi ilahiyeye delalet eder.
Bu ayın basında Regaip, sonunda mirac kandili olarak ayrıca iki kandilli olarak bası ve sonu aydınlanmış bir aydır.
Sevgili peygamberimiz bu ayda yapmamız gereken ibadetlere isaret ederek şöyle buyurmaktadır;
"Ölüm anında susuzluktan rahat etmeyi, dünyadan giderken iman ile çıkmayı, şeytandan kurtulmayı, murad ederseniz, su ayların hepsine, cok oruç tutmakla geçmiş günahlara pişman olmakla hürmet ediniz. Butun kainatın yaratıcısı olan haz. Allah'ı zikrediniz ki selametle rabbinizin cennetine giresiniz." (mev'ıza-i hasene sf 325)
Yine bu ayda tutulacak orucla alakalı olarak haz. Sevban anlatıyor;
"Rasulullah (s.a.v.) ile beraber yürürken bir kavmin kabristanına ugradık. Efendimiz o kabristanın yanında durdular. Siddetli bir sekilde aglamaya basladılar. Ve dua ettiler sonra dediler ki; "ya Sevban!  Su kabir ehline azap olunuyor. Azap olunmalarının sebebi bevil ve dedikodudandır." Efendimiz dua ettikten sonra azapları hafifletildi. Sonra buyurdular ki; " eğer su kabir ehli dünyada iken dünyada iken receb-i seriften bir gün oruc tutmus olsalardı veya bir geceyi ihya etselerdi bu azabı görmeyeceklerdi." (tefciruttesnim sf 195)
Diger bir hadis-i serifte Enes bin malik hazretleri naklediyor;
"muaz ibni cebel ile karsılastım. Ona nereden geliyorsun ya muaz dedim. ‘Rasulullah'ın yanından geliyorum' dedi. ‘ondan ne işittin?' diye sordum. "buyurdular ki; ‘kim halis ve muhlis olarak lailahe illallah derse cennete girer. Kim Allah rızasını taleb ederek receb-i seriften bir gün oruc tutarsa cennete girer.' Enes bin malik haz. Daha sonra ‘rasulullahın yanına vardım "ya Rasulallah! Muaz ibni cebel bana sunları haber verdi. Efendimiz; ‘muaz doğru söyledi. Ben onu üç defa söyledim' buyurdular.'
Enes ibni malik haz.'den rivayet edilen baksa bir hadis-i serifte;
"muhakkak cennette recep adıyla anılan bir nehir vardır ki; onun suyu sütten beyaz, baldan daha tatlıdır. Kimki recep ayında bir gün oruç tutacak olursa Allah-ü Teâlâ onu o nehirden sulayacaktır." Buyurmuşlardır. (tefciruttesnim sf. 193)
Recebi serifin birinci günü oruc tutanlara 3 senelik, ikinci günü oruc tutanlara 2 senelik, üçüncü günü oruç tutanlara 1 senelik üçüncü günden sonra her gün için bir aylık nafile oruç sevabı verilir. Bu hadis-i serif ile sabittir.
Recebi serifte 7 gün oruc tutanlara cehennemin kapıları kapanır. 8 gün tutanlara cennetin kapıları acılır. 10 gün tutanlara cenabı hakk hiçbir şey sormaz. 15 gün tutanların "gecmiş günahları affedildi" denir. (dua ve ibadetler)
Bu ayda gecmiş günahlara tevbe istigfar etmekle birlikte efendimiz üzerine Salatü selam okumalıyız.
Zira efendimiz (s.a.v.) söyle buyurmaktadır; "mirac gecesinde bir nehir gördüm. Suyu baldan tatlı, kardan daha beyaz, kokusu miskden hoş idi. Cebrail (as)'a sordum. Ya Cebrail bu nehir kim içindir. Cebrail as "recebi serifte senin üzerine selavat getiren içindir." Dedi (mev-ıza-i hasene sf 324)

رَجَبَ شَهْرُ اللهْ وَشَعْبَانَ شَهْرِي وَرَمَضَانَ شَهْرِاُمَّتِي     </DIV>

"Recebi şerif hz. Allah'ın ayı, şaban-ı şerif benim ayım, ramazanı şerif ümmetimin ayıdır."
Muhterem kardeslerim
Bu ay cenabı hakk'a mahsus bir ay oldugu için, yalnız zatı ilahiyeyi bildiren ihlas suresini cok okumak lazımdır. Bilhassa bu aya hurmet olarak, ayrıca günde 11 ihlas-ı serif okumalı, yine basında 7 sonunda 7 fatiha-i serif okumak sartı ile her gün 100 ihlası serif okumanın bizlere cok şeyler kazandıracagından büyüklerimiz tavsiye etmektedir.
Recebi serif ayının hususiyeti ile ilgili su hadise dikkate şayandır.  Bir hanım recebi serif ayı geldigi zaman yalnızca o aya mahsus olmak üzere hurmeten ve tevazuan eski bir kıyafetini giyer ve devamlı ihlası serif okurmus, oglunada "evladım eğer bir gün ölürsem beni bu kıyafetimle defnet" diyerek vasiyet edermiş. Gel zaman git zaman bu hanım vefat ediyor, tekfin ve tedfin işlerini halledecek olan oğlu "eğer o eski kıyafetleri ile defnedersem insanlar annesine bir kefen bile almamıs derler" seklinde düşünerek vasiyeti yerine getirmek yerine aldıgı yeni kefeni giydirip defnediyor. O gece ruyasında annesi " evladım ben sana recebiöşerif ayında giydigim o kıyafeti giydir dememişmiydim. Yazıklar olsun sana" diyerek olguna sitem ediyor. Kan ter içinde uykusundan uyanan evlat hemen annesinin eski kıyafetlerini alarak mezarına kosuyor ve kabri acıyor. Ancak daha o sabah defnettikleri annesinin cesedini, naşını orada bulamıyor. Bitkin perişan bir sekilde orada beklerken su ilahi nidayı duyuyor "ey kişi! Sen bizim ayımıza hurmet edeni kabirde yanlzı basına bırakırmıyız sandın. O simdi layık oldugu makamlara ulasmıstır."
                Süleyman Hilmi Tunahan Efendi hz. İhlâsı şerif hakkında ‘ihlâsı şerif kelime-i tevhidin mütemmim ve mukabilidir. Hatta ondan da üstündür. Aspirin gibidir her derde devadır. Reçetesiz kullanılır.' Buyurmuşlardır.
                Süleyman Hilmi Tunahan Efendi hz. ‘bu aylar hatta günler hepsi Allah'ın mahlûkudurlar. Bu aylar hürmetle ve tazimle geçirenler, nurani olarak karşılanır. Gaflet ve zulmetle geçirenler de zulmani simsiyah olarak karşılanır ve rezil rüsva olurlar.'
                Receb-i şerif ayına riayet edenler 3 ihsana mazhar olur.
1-      Azabsız olarak Allah'ın rahmeti
2-      Cimrilik olmaksızın cömertliği
3-      Cefasız Allah'ın ihsanı
Ölürken kabirden kalkarken insanın elinden tutacak olan, bu ibadetleridir.
Zavallı vaizin biri çıkmış imanın kalelerinden birisi olan nafile tesbih namazlarına, mürailerin namazı diye ad vermeye kalkmış. Acaba affı İlahi'ye mazhar olmayan insan tesbih namazı, dua namazı, evvabin namazı, teheccüd namazı kılabilir mi? Bunda kurbi İlahi(Allah'a yakınlık) vardır.
Tavsiye ederim ki, senenin mübarek gün ve gecelerinden hiç olmazsa tesbih namazı kılasınız. Haber ve hadislerle sabitdir ki receb-i şerifin birinci gecesi dua reddedilmeyen gecedir. 1. Cuma gecesi leyle-i Regaip yani Rasulullah'ın ana rahmine intikal ettiği gecedir. Bu gecede mutlaka bir tesbih namazı kılarak iltica edersiniz. Bir hadis-i kutside şöyle buyrulmaktadır.
"Kulum farzları işlemekle benim azabımdan kurtulur, nafileleri işlemekle bana yaklaşır."
Bu mübarek gün ve gecelerde yapılan ibadat-u taat, hayru hasenat ve evrad-u ezkar, Affı ilahi, şefaati Rasulullah, şefaati Kuran'ın vesilesidir. Kutta-ı Tarıkların (hak yolcularının yolunu kesen) ve hayra mani olanların sözlerine kapılıpta Allah'ın rahmetinden mahrum kalmayınız. Yine Süleyman Hilmi Tunahan Efendi hz. Kaza namazı olan nafile namaz kılamaz diyenleri reddiye olarak şöyle buyurmuşlardır. ‘kasaba borcu olan kimse hiç et yemeyecek mi?'
Receb-i şerifte kılınacak 30 rekatli namaz vardır. Namazdan sonra dünyevi ve uhrevi hususlarda gayelerine ulaşmak için iltica etsinler. Bu Hadis-i Şerifi Selman-ı Pak (R.A.) işitince teşekküren derhal secdeye varıyor. Ölünceye kadar bununla amel ediyor.
(Not: bu namaz dua ve ibadetler kitabında tarif ediliyor.)
Süleyman Hilmi Tunahan Efendi hz. Leyle-i Regaip'te kılınacak namazı şöyle tarif ediyor. ‘akşam ile yatsı arasında iki rekatte bir selam, 12 rekat namaz kılınır. Her rekatta 1 fatiha 3 inna enzelna suresi, 12 ihlas-ı şerif okunur. Namazdan sonra 7 salat-ı ümmiye okunup secdeye varılır. Secdede 70 ‘subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi verruh' okunup kalkılır. ‘rabbiğfir verham vetecavez amma ta'lem inneke entel eazzül ekrem' deyip tekrar secdeye varılır. 70 defa ‘subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi verruh' deyip secdeden kalkar.




Bookmark and Share

Kandiller

Ayeti Kerime Meali: Allah indinde yani Allah’ın hükmünde muteber ayların adedi muhakkak 12 aydır ki; Allah’ın şu semavat ve arzı halk ettiği gün kitabında kararlasmısdır ki 4’ü haram aylardır.

Receb-i serifte iki kandil vardır. Biri Regaip kandili ki; peygamber efendimizin anne rahmine düştügü gecedir. Peygamber efendimizin annesi Âmine’den rivayet olunmuştur ki; “ben Habibim Muhammed’e recep ayında hamile kalmıstım yine o ay içinde bir gece uykuda iken odama güzel yüzlü misk kokulu bir zat girdi. ‘Merhaba ey Muhammed!’ dedi. ‘sen kimsin?’ dedim. ‘insanlığın babası Adem.’ Dedi. ‘niçin odama girdin?’ dedim. Buyurdu ki; ‘ey amine müjdeler olsun sana, insanlıgın en hayırlısına hamilesin.’ Hamileliğimin ikinci ayında odama bir zat girdi. ‘esselamü aleyküm ya Rasulallah!’ dedi. ‘sen kimsin?’ dedim. ‘ben Şit’im’ dedi ve o da beni müjdeledi. Hamileiğin 3. Ayında yine odama bir şahıs girdi. ‘sen kimsin?’ dedim ‘ben idris’im’ dedi ve o da beni müjdeledi. 4. Ayda yine büyük bir zat geldi. Ona da kim olduğunu sordum; Nuh (as) oldugunu söyledi. Nusret ve fütühat ile beni müjdeledi. 5. Ayda Hûd (as) geldi ve beni tevmi meşhud kıyamet günü şefaatcisi ile müjdeledi. 6. Ayda Halil-i İbrahim, 7. Ayda İsmail-i Zebih, 8. Ay Musa Kelimullah, 9. Ay İsa (as) hepside muhterem rasulün gelisi ile müjdelediler.”

9 ay sonra peygamber efendimiz rebiul-evvel ayında dünyaya teşrif etmiştir ki; Cenab-ı Hakk onsekiz bin aleme rahmet olarak gönderdigi habibinin, dünyayı sereflendirdigi geceyi bizlere kandil olarak ihsan etmiştir. Bu da mevlit kandilidir. Haz. Amine o geceyi söyle anlatıyor; o gece cok aydınlık bir geceydi. Semada karanlıktan bir eser yoktu. Abdulmuttalip bütün çocukları ile birlikte kabe-i muazzamaya dua ve niyaza gitmişti. Yanımda hiçbir erkek ve kadın yoktu. Yalnızlığın verdiği korku vardı. Bana düşen ağlamaktı. Çünki kadınlara gelen dogum agrı ve sancıları bende de baslıyordu. Ben bu halde iken içeriye hurma agacı gibi uzun boylu bir takım kadınlar girdi. Onlara hayret ettim. Bana “biz Asiye ve Meryemiz. Bunlar da huriler.” Dediler. O anda ben sema ve arz arasında uzatılmış beyaz ipekli bir kumaşın içinde idim. Birisinin şöyle dediğini işittim. “onu insanların gözleri önünden alın.” Yine ellerinde gümüşten ibrikler bulunan ve havada duran bir takım erkekler gördüm. Vücüdumdan miskten daha güzel terler akıyordu. Dogum anı geldi. Durum bana şiddetlendi. Sanki ben bir takım kadınlara dayanıyordum. O kadar cok idiler ki… sanki evde benimle beraberdiler. O anda Muhammed as dünyaya geldi. Onu çok güzel bir şekilde dogurdum. Asla acı ve ağrı hissetmiyordum. Dürü yetimi (yetimlerin incisi) dogurdugum yerde bulamadım. Göz gezdirdim arastırdım baktım ki evimin baksa bir odasına kaldırılmıs, odanın içi nur ile dolmuştu. Odaya girdigimde habibimi bir beyaz yünlüye sarılmıs, yeşil bir ipek içerisinde sünnet olmuş, sürmelenmiş, güzel kokular sürülmüş olarak tazarru eden duacı gibi ellerini semaya kaldırmış vaziyette gördüm. Birisinin şöyle dedigini duydum “Muhammed as Adem as’ın ahlakını, Şit’in marifetini, Nuh’un şecaatini, İbrahim’in hulletini (içten sevgi dostluk), İsmail’in vaadine sadakatini, İshak’ın rızasını, Lût’un hikmetini, Yûşa’nın cihadını, Musa’nın şiddetini, Danyal’in mehabetini, Davut’un tevbesini, Eyyüb’ün sabrını, İlyas’ın vakarını, Zekeriyya’nın kabulünü, Yahya’nın ismetini ve İsa’nın zühdünü verin.” Böylece onu enbiyanın ahlakına daldırdılar.

Peygamber efendimizin doğumundan sonra şöyle bir hitap geliyor; “ey âmine sen insanların en hayırlısını doğurdun.” Pepygamber efendimiz dogdugu gece bir cok harikuladeler meydana gelmiştir. Bu gece de meydana gelen harikuladeler;

İran şahı kisranın sarayının 90 yılda pek cok mücevher kullanılarak inşa edilen 14 sütunu bir anda yerle bir oldu. Ve bir daha tamir edilemez hale geldi.

Mecusilerin milat gününden beri hiç sönmeden yanmakta olan ateşleri böyle şerli insanlara mabud oldugundan ya da Rasulullah efendimizden ayrı kalması sebebi ile olan eseften dolayı söndü.

Fırat nehri Rasulullah’a uzak oldugundan ve Allah’a şirk koşan kavimler arasında kaldıgından dolayı esefinden aşırı derecede su cıkarıp taştı ve mecrasını şasırdı.

Save gölü kurudu. Bu göl genişliği altı fersahtan fazla içinde gemiler yüzen suyu çok hoş ve yumuşak bir göl olup etrafında kiliseler bulunur idi. Ve bu suyun kuruması ile bu kiliseler yok olup gitmiştir.

Onsekiz bin aleme rahmet olan peygamberimizi diğer peygamberlerden insanlardan ayıran bir cok vasfı vardır.

Efendimiz as önünü gördügü gibi arkasını da görürdü. (gündüz ışıkta gördügü gibi) gece karanlıkta da görürdü.

Onun mübarek ağız suyu tuzlu suyu tatlı su haline getirirdi.

Koltuk altı rengi değişmemiş bir beyazlıga sahipti.

Gözleri uyur ama kalbi uyumazdı. Hiç esnemezdi ve asla ihtilam olmazdı. Son üç hususta diger peygamberlerde böyle idi.

Teri miskten daha güzel kokuluydu.

Kendisi için kaz-i hacet eseri görülmezdi. Toprak onu derhal içerisine alırdı. Bulunduğu yerde misk kokusu koklanırdı. Diğer peygamberlerde böyledir.

Nesebinden asla sifah-zina vaki olmamıştır. Nebi olarak gönderilinceye kadar hep Allah’a secde eden, tevhid inancına sahip nesillerden gelmiştir.

Anne babasının tek evladıdır. O bir ‘dürrü yetim’dir.

Onun doğumu ile putlar baş aşağı düştüler.

Sünnetli olarak doğdu. İbrahim halilullah haric diger peygamberlerde böyledir.

Peygamberimiz as göbeği kesilmiş ve tertemiz olarak dünyaya geldi. Dogduğunda secde etti ve Allah’a tazarru ile yalvarırcasına parmağını (elini) kaldırdı.

Melekler beşiğini sallardı.

Beşiğinde iken ay onunla oynar, efendimizin işaret ettigi tarafa meyl ederdi. İşte bunun gibi peygamber efendimizin sayılamayavak kadar cok hususiyetleri vardır. (tefcirut-tesnim2/837)

Recebi şerifte olan diger kandilde mirac kandilidir. Miracın sebebi;

Arz semaya iftihar etti; “ben senden daha hayırlıyım, cünki Allah beni denizler dağlar vs ile süsledi.” Sema “ben senden daha hayırlıyım Çünki; güneş ay yıldızlar arş kürz felekler cennet bendedir. Arz “enbiya evliya ve mü’minlerin tavaf ettiği kabe bendedir.” Sema “Semadaki meleklerin tavaf ettiği beyti mamur ile enbiya evliya ve Salihlerin ruhlarının bulunduğu cennetül me’va bendedir.” Arz “rasullerin efendisi, nebilerin sonuncusu, mevcudatın en faziletlisi ve kainatın en şereflisi olan zat beni vatan edindi. Şeraitini benim üstümde icra etti ve bana defn edilecektir. Sema cevap vermekten aciz kaldı. Allah’a niyaz etti. “Allah’ım sıkıntıda olanlar sana dua ettiginde kabul edensin. Ben arza cevap vermekten aciz kaldım. Muhammed as’ı bana cıkarmanı istiyorum. Ta ki arz onun cemali ile şereflenip iftihar ettiği gibi bende şerefleneyim.” Haz. Allah semanın duasını kabul etti. Peygamber efendimizi mirac gecesi semavata cıkardı.

Mirac 3 kısımdır;

1- Peygamber efendimiz kabe’nin yanında iken, uyku ile uyanıklık arasında iken Cebrail as gelip manevi bir ameliyat yaptı. Burak isimli vasıta ile mescidi aksa’ya gitti. Orada imam olarak bütün peygamberlere namaz kıldırdı.

2- Mescidi aksa’dan mirac ile semavata cıktı. Refref ile her kat semadaki peygamberlerle görüştü. Bütün alemleri dolaştı. Arşa ayak bastığında “nalinlerimi çıkarmak istedim. Haz. Allah’tan şöyle bir nida geldi. ‘Nalinlerini çıkarma ki arş ve kürz nalinlerinin altında şereflensin.’ Dedim ki; ‘ya Rabbi! Kardeşim Musa’ya –nalinlerini çıkar, Çünki sen mukaddes vadi olan tuvadasın-buyurdun.’ Haz. Allah “bana yaklaş ya ebul kasım. Sen benim katımda Musa gibi degilsin, o kelimim sen Habibimsin. O beni görmek istedi “sen beni habibimden önce göremezsin” dedim.” Ve bir ses işittim; ‘zatım ile senin arandaki perdeleri kaldırıyorum.’” Haz. Allah ile 90 bin kelam konuşuyorlar. Cenabı Hakk ile peygamber efendimiz arasında ‘ettehıyyatü lillahi.. ilaahir.’

Berat kandili, bu gece yeryüzüne melekler ve rahmet iner, dualar kabul edilir. Cenab-ı Hakk cemal sıfatı ile tecelli eder. Kadir gecesinde oldugu gibi arşın zirvesinden yeryüzüne kadar ne varsa hepsine ulaşır. Bütün melekler cennette toplanır. Allah şöyle nida eder. “İsteyen yok mu vereyim, istigfar eden yokmu af edeyim, rızk isteyen yok mu rızık vereyim, bela ve musıbete ugrayan yok mu ona afiyet ve şifa vereyim. Rahmet kapıları fecrin dogusuna kadar acık.” Allah mü’min kullarına bu gecede berat verir ve bu gecede yüz rekat namaz kılanlar kabirlerinde çürümez.

Hadisi serif: “şaban ayının yarı gecesi kim her rekatta bir Fatiha 10 ihlası şerif okuyarak 100 rekat namaz kılarsa, bu namazı kılan hiç kimse yoktur ki Allah onun bu gece her ihtiyacını gidermesin. Allah o kimseye 70bin melek gönderir. Gelecek seneye kadar melekler ona hasene yazar. Seyyiatını siler derecesini yükseltir. Yine 70 bin (veya 700bin) melek gönderir. Adn cennetlerinde ona şehirler saraylar bina ederler. Gözlerin görmediği, kulakların duymadıgı, insanoğlunun hatırına gelmeyen ağaclar dikerler. O sene içerisinde ölürse şehit olur. İhlas suresini her bir harfi için 70 huri ihsan eder.”

Osmanlıların büyük sultanı hz. Fatih fatih camiinde minberin altında yatıyor. Kafirlerin şerrinden muhafaza için yeri bildirilmemiştir. Minberin altından su geciyor ve haz. Fatih’in sandukasının bir kenarı çürüyor. Haz. Fatih, zamanının padişahı olan abdulhamit han hz. Ruyasına giriyor. “benim sandukam çürüdü, ehil ustalar getirde sandukamı tamir ettir.” Diyor. Abdulhamit han hz. işlerinin yoğunlugundan unutuyor. İkinci gece tekrar ruya görüyor. Tekrar unutuyor. 3. Gecede tekrar aynı ruyayı görünce hemen ertesi gün kabri actırıyorlar. Bakıyorlar ki sandukanın bir yanı çürümüş, kefen sararmış. Açmışken kefeni de değiştirelim diyorlar. Bakıyorlar ki; haz Fatih 7. Padişah arada 18-19 padişah var hala kanlı canlı duruyor. Ustalardan biri “ben öldüğüne inanmıyorum” diyor. Eline bir iğne alıyor ve ayağına batırıyor. Kefen kan oluyor. Askerinde kolu kuruyor, kararıyor. Hemen kefeni değiştirip kabri kapatıyorlar. Haz. Fatih yine abdulhamit han hz.nin ruyasına giriyor. “ben sana ehil ustalar gönder demedim mi? Senin askerlerin benim kıyamette kalkacagım abdestimi bozdu. Hemen bana abdest aldırın!” diyor. Ertesi gün kabir acılıyor. Haz. Fatih’e tekrar gusül abdesti aldırılıp kabri kapatıyorlar. Asker vicdan azabı içinde kalıyor. Ruyasında hz. Fatih kendisine yüz çeviriyor. Hacca gidiyor bütün alimlere baş vuruyor. Derdina çare bulamıyor. İhtiyarlıyor. Bir zat Süleyman Hilmi Tunahan efendi haz.ni tavsiye ediyor. Süleyman Hilmi Tunahan Efendi haz. Bazı dualar tavsiye ediyor ve kırk gün devam etmesini söylüyor. Kırk gün devam ediyor. Kırkbirinci gün haz. Fatih’in ruyasında kendisine gülümseyip elini öptürdügünü görüyor. Üç gün sonrada vefat ediyor. İşte haz. Fatih’in bu şekilde hiç bedeninin çürümemesi yüz rekat namazı hiç geçirmeden kıldığı içindir. Bu namazın en azı 2 rekat ortası yüz rekat fazlası 1000 rekattir. Cenab-ı Hakk bütün mübarek geceleri hakkıyla ihya edebilmeyi cümlemize nasibi müesser eylesin. Amin…




Bookmark and Share

Regaip Gecesi

Bu gece bizi yoktan var eden, yerdeki karıncadan havada uçan kuşa kadar bütün mahlukatı insanoğlu için halk eden rahmeti, mağfireti bol olan Rabbimizin ‘sen olmasaydın bu alemi halk etmezdim’ dediği insanların sevgilisi insü cinin nebisi 70.000 alemin efendisi olan sevgili Peygamberimizin dünyaya, ana rahmine inzal buyurduğu gece…

Evet Allah’ın rasulü dünyayı şereflendirmeden önce onun mübarek nuru şereflendiriyor dünyayı ve o nur Hz. Âdem’den Hz.ibrahim’e oradan Hz.ismail’e ve dedesi Abdulmuttalib’e ve oradan da gerçek sahibi olan Peygamber Efendimiz’e kadar intikal ediyor bu gecede…

Peygamber efendimiz buyuruyorki:

اَوَّلُ مَا خَلَقَ اللهُ نُورِي اَوْ رُوحِي وَ كُنتُ نَبِيًّا وَآدَمَ بَيْنَ اْلمَاءِ وَالطِّينِ

Allah’ü Zülcelal hazretleri ilk önce benim nurumu, benim ruhumu yarattı. Adem a.s. su ve toprak arasında iken ben peygamber idim, benim peygamberliğim ilan edilmişti, buyuruyorlar.

Bu hadisi şerife göre: peygamber efendimiz madde itibari ile peygamberlerin sonuncusu ama mana itibari ile peygamberlerin evvelidir. Demek ki ilk peygamber de Muhammed a.s. son peygamberde yine Muhammed a.s.dır. Çünkü zaten onun nurundan bütün kâinat arz ve semavat yaratılıyor.

Nitekim birgün Cebrail a.s. peygamber efendimizin yanına geliyor ve;

“ya Muhammed! Hz. Allah beni yaratınca arşu alanın altında 18bin sene tuttu. 18 bin yıl arşu alanın altında ben Rabbimi zikir ile onu tesbih ile meşgul olduktan sonra rabbime sordum ‘ ya Rabb! Benden önce baksa bir mahluk yarattınmı benden önce baskasını halk ettinmi Allah’ım?’ Allah-ü Zülcelal buyurdu ki; فَانْظُرْ اِليَ اَمَامَكَ ‘önüne bak ya Cebrail!’ نَظَرْتُ ben önüme baktım رَاَيْتُ نُورًا عَظِيمًاazim bir nur gördüm. Gözlerimi kamaştırıyordu. ‘ya Rabb! Bu nur kimin nurudur? Nedir bu nur ya Rabbi?’ haz. Allah buyurdu ki; ‘o nur varya o nur! O nur benim habibimin nurudur. Ya Cebrail! Bak bakalım habibimin sağına…’ sağına baktım bir nur, sol tarafına baktım bir başka nur, önüne ve arkasına baktım yine iki tane nur gördüm.’Peki Allah’ım bu habibinin nurudur bunu anladım. Ama sağında, solunda, önünde ve arkasında olan bu kimin nurudur?’ haz. Allah buyurdu ki; ‘onlar habibimin çok sevdiği dört eshabının nurudur ya Cebrail! Bunlar dünyada ki makamları. Ahrette ki makamları ise; onlara didarımı gösteririm, onlara cemalimi seyrettiririm, onlar cemalimi seyrederler. Ya Cibril! Onları sevenleri, Allah’ın rasulüne ve dört eshabına muhabbet besleyenleri vallahi cennetime koyarım’” diyerek üç defa tekrarlıyor yüce Mevlamız. ‘ben çok cömert ve kerimim! Ama eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım, arşı kürs’ü yaratmazdım, levh ve kalemi yaratmazdım. Bütün zerratı kâinatta ne varsa onların her birerlerini Muhammed hürmetine yarattım, onun nurundan halk ettim.’ Buyuruyor.

Nitekim 1965 yılında Amerikan ve İtalyan arz mütehassısları (yeryüzü bilimcileri)yerin derinliklerine indikleri zaman toprağın beyaz olarak çıktığını görünce, dehşete kapılarak bu değişik manzara karşısında, ‘vallahi bu beyazlık hz. Muhammed’in nurunun beyazlığı’ deyip, iman etme mecburiyetinde kalmışlar.

Hatta bir defasında peygamber efendimiz, Cebrail (A.S)’a yaşını soruyor ve Cebrail (A.S); ‘Ya Rasulullah! Cenabı Hak her 70 yılda bir yıldız halk eder. Ben o yıldızı 70000 defa gördüm’ deyince peygamber efendimiz; ‘Ya Cibril! O senin her 70 yılda, 70000 defa gördüğün yıldız benim nurumdur” buyuruyor.

İşte bu nurun halkını hz Ali Efendimiz su sekilde anlatıyor;

Allahü Teala önce rasulü erkemin nurunu yarattı. Sonra bu nurdan arş’ı kürsi’yi yarattı. Daha sonra cennet ve cehennemi, yer ve gökleri var etti. Adem (as)’ı yaratmadan 324bin yıl önce rasulü erkemin nurunu yarattı. Sonra 12 hıcab yarattı ki onlar kudret, azamet, minnet, rahmet, saadet, keramet, menzilet, hidayet, nübüvvet, rif’at, heybet ve şefaat hıcablarıdır. Rasulü erkemin nuru on iki bin yıl kudret hıcabı içinde, on bir bin yıl azamet hıcabında, on bin yıl minnet hicabında, dokuz bin yıl rahmet hicabında, sekiz bin yıl saadet, yedi bin yıl keramet, altı bin yıl menzilet, beş bin yıl hidayet, dört bin yıl nübüvvet, üç bin yıl rıf’at, iki bin yıl heybet ve bin yılda şefaat hıcabında bekledi. Sonra altı bin yıl Arş’da durdu. Sonrada sırasıyla Adem (as)’ın beline, oradan Şit (as)’ın ve böylece ta muttalibin oğlu abdullah’a kadar geldi ve nihayet Mekke-i Mükerreme de dünyaya geldi.

Nakledildigine göre; Allah Teala alemlerin fahri Muhammed (sav)’in nurundan bir ağac yarattı. Bu ağacın dört budağı vardı. Buna şeceretü’l-yakîn denirdi. Sonra rasulü erkemin nurunu inciden bir perde içinde açıkladı. Bir tavus suretinde olan bu nur o agacın üzerine kondu. Bu agacta bin yıl tesbih etti. Sonra Allah Teala haya aynasını yarattı. Tavusun karsısına koydu. Tavus aynada çok güzel sureti görünce utandı. O kadar utandı ki utancından beş kere secdeye kapandı. Allah Teala bu nura bir nazar eyledi ve bu nur hayasından terledi. Allah Teala bu nurun basının terinden melekleri, yüzünün terinden arş’ı, kürsi’yi, levh, kalem, güneş, ay ve yıldızları yarattı. Vücudunun terinden yerleri ve yerin dibine kadar olan her şeyleri; cehennemi ve cehennemin içindekileri yarattı. Sonra Allah Teala o nura “önüne bak” diye emretti. Nur önüne baktı, gördügü haz. Ebu Bekir’in nuru idi. Ardında hz. Ömer’in, sağında Osman’ın ve solunda da Hz. Ali’nin nurlarını gördü.

Rasulü erkemin nuru 70bin yıl tesbih etti. Sonra Allah Teala ilk peygamberlerin canlarını yarattı. Canı yaratılan peygamber LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RASULULLAH dedi. Sonra Allah Teala bir kandil yarattı. Rasulü erkemin nuru dünyada oldugu gibi suretlenip kandile kondu. Sonra peygamberlerin ruhları iki yüz yıl bu kandili tavaf ettiler. Sonra Allah teaa bu ruhlara kandile bakmalarını emretti. Herkes kandile baktı. Orada rasulü erkemin basını görebilen, dünyada sultan oldu. Ayak tarafını görebilen adil oldu. Gövdesini gören alim oldu. Hulasa rasulü erkemin mübarek ruhundan kim neresini görebilmiş isegörüşüne uygun olarak dünyada bir mevkii almıstır. Sonra Allah Teala ahmed (احمد) şeklinde namaz kılmalarını emretti. Yani kıyanı A (ا), rükûu H (ح), sücudu M(م), teşehhüdü D(د) şeklinde kılmalarını emretti. Sonra peygamberlerin suretlerini peygamberimizin diger adı olan Muhammed lafzına benzer bir şekilde yarattı.

İşte bu bahsedilen nuru Muhammedi ilk önce Hz. Âdem’e intikal ediyor. Hz Allah o nuru Adem (A.S)’ın alnına yerleştiriyor ve melekler her gün o nuru tavaf etmeye, seyretmeye geliyorlar Hz. Adem’in yanına. Ama Âdem (A.S) o nuru göremiyor ve Hz. Allah’a dua ediyor ‘Ne olur Ya Rabbi! O nuru benimde görebileceğim bir yere koy’ diyor. Bunun üzerine Hz. Allah o nuru Adem (A.S)’ın alnından alıp, baş parmaklarına koyuyor ve Adem (A.S)’da doya doya seyrediyor, temaşa ediyor.

Daha sonra Hz. İbrahim’e intikal ediyor bu nuru Muhammedi ve Hz. İbrahim dünyaya geldiği gece semayı bir sancak aydınlatıyor. Dünya bir anda Hz. İbrahim’in dünyaya gelişi ile aydınlanıveriyor. Meleküte, bütün melekler âlemine ‘bu Hz. Muhammed’in nurudur.’nidası yayılıyor. Bütün meleküt aleminde bir heyecan, bir coşku. Allah Rasulünün nurunun Hz. İbrahim’e tecelli edişi merasimini, Hz. İbrahim’in doğduğu gece seyrediyorlar. Ondan sonra Hz. İbrahim’den, Hz. İsmail’e intikal ediyor.

Allah Rasulünün nesebi Hz. İsmail’e dayanır. Ceddi âlisi Hz. İsmail’dir. Hz. İsmail’den dedesi Abdülmuttalip’e ve ondan da oğlu Abdullah’a geliyor.

Bir gece Abdülmuttalip Kabe-i Muazzama’nın gölgesinde uyuyor. Kendisinden geçiyor ve korkulu bir rüya görüyor. Hemen kalkıp kureyşlilerin oldugu yere gidiyor.

Kureyşin kahinleri, bilim adamları diyorlar ki; “sen de bir telaş görüyoruz, sende bir heyecan var. Nedir bu halin? Nedir bu telaşın?”

Abdulmuttalip cevap veriyor; “dün gece ruyamda vücüdumdan bir ağacın cıktıgını gördüm. O çıkan agacın dalları bütün dünyayı sardı. Ucu göklere ulasıyor, dalları da doğudan batıya doğru her tarafa yayılıyordu. Baktım ki kureyşin bir kısmı bu dallara sarılıyor, onlara yapışıyor, bir kısmıda bu dalları kesiyor ve buduyorlardı. Ve arap olan ve olmayan bütün insanlık, bütün kainat o ağaca secde ediyordu. Bende dedim ki; su ağacın dallarından birine de ben yapışıvereyim. Yapışmak istedim ona sarılayım dedim, o anda bir ses işittim. “ey Abdulmuttalip! Sen git burada senin nasibin yok.” Dediler. “burada kimin nasibi var” dedim. Cevaben denildi ki; “onu tutmus olanların, yapışanların, sarılanların kendilerinin ve dünya ayakta durdukca sulbünden meydana geleceklerin, o agaca secde edeceklerin neslinin tamamının nasibi var” dediler.

Elhamdülillah işte biz o nasiplilerdeniz. Eğer o nasiplilerden olmasaydık bu gece burada toplanıpta fahri kainatı ihya edemezdik.

Abdülmuttalip bunu anlatınca kahinler, o devrin papazları, bilim adamları telaşa kapılıyorlar. “eğer dediğin doğru ise o senin neslinden gelecek bir peygamberdir. Artık peygamberlik Yahudilerden alınıp Kureyş’e mi veriliyor. Eğer öyleyse, onun dünyaya gelişi bizim için bir felakettir diyorlar.

İşte o Yahudilerin korktukları an yavaş yavaş yaklaşmaya başlıyor.

Peygamber efendimizin nuru abdülmuttalib’e, abdülmuttalip’ten oğlu Abdullah’a, Abdullah’da evlenince nuru Âmine validemize intikal ediyor.

Ve nihayet o muhteşem gece, o eşi benzeri olmayan olay meydana geliyor. Ve peygamber efendimizin nuru bu geceyi aydınlatıyor. İşte bu gece yani eşhuru hurumdan olan recebi şerif ayında bire yüz, ramazanı serifte ise bire bin ve hatta hesapsız olarak ibadetler karsılıgını bulur.

Bu gecede akşamla yatsı arasında 12 rekat hacet namazı kılınır. İki rekatte bir selam verilerek kılınan bu namazda fatiha’dan sonra her rekatte 3 inna enzelnahü 12 ihlası serif okunur, namazdan sonra 7 salatı ümmiye okunur. Salatı ümmiye “allahümme salli ala seyidina muhammedinve ala alihi ve sahbihi ve sellim.”
Secdede 70 defa ‘subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi verruh' okunup kalkılır.
‘rabbiğfir verham vetecavez amma ta'lem inneke entel eazzül ekrem' deyip tekrar secdeye varılır.
70 defa ‘subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi verruh' deyip secdeden kalkar.
Daha sonra cenabı hakka dua ile iltica edilir. Bilhassa “allahümme barik lena recebe ve şa’bane ve belliğna ramazan” duasını bolca okumalıdır.
Birde Regaip gecesinin ertesi günü yani Cuma günü öğle ile ikindi arasında 4 rekat teşekkür namazı kılınır.
Cenabı hakk cümlemize bu geceyi hakkıyla ihya edebilen kullarından olabilmeyi nasip eylesin.



Bookmark and Share

Regaip Gecesi Namazı

Bu gecede akşamla yatsı arasında 12 rekat hacet namazı kılınır. İki rekatte bir selam verilerek kılınan bu namazda;
fatiha’dan sonra her rekatte 3 inna enzelnahü (kadir suresi) 12 ihlası serif (kul hüvallah) okunur. Namazdan sonra <I>7 salatı ümmiye</I> okunur.
Salatı ümmiye “allahümme salli ala seyidina muhammedinve ala alihi ve sahbihi ve sellim.”
Sonra secdeye gidilir, secdede <I>70 defa ‘subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi verruh'</I> okunup kalkılır. Bir defa;
‘<I>rabbiğfir verham vetecavez amma ta'lem inneke entel eazzül ekrem</I>' deyip tekrar secdeye varılır.
<I>70 defa ‘subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi verruh'</I> deyip secdeden kalkar.
Daha sonra cenabı hakka dua ile iltica edilir. Bilhassa “allahümme barik lena recebe ve şa’bane ve belliğna ramazan” duasını bolca okumalıdır.
Regaip gecesinin ertesi günü yani cuma günü ögle ile ikindi arasında 2 rekatte bir selam vermek suretiyle 4 rekat teşekkür namazı kılınır. Her rekatte;
1 fatiha, 7 ayet'el-kürsi, 5 ihlası şerif (kul hüvallah), 5 felak (kul euzü bi rabbil felak), 5 nas (kul euzü bi rabbinnas) sureleri okunur.
Namazdan sonra <I>25 defa "Lahavle vela kuvvete ila billah'il-aliyyi'l-azimi'l-kebiri'l-müteal" </I>
<I>25 defa "estağfirullah'el-azim ve etübü ileyk</I>" diyerek istigfar edilir sonra da dua edilir.



Bookmark and Share

Recep Ayında Kılınacak Namaz

RECEB AYINDA KILINACAK NAMAZ

Receb’in; 1’i ile 10’u arasında, 11’i ile 20’si arasında ve 21’i ile 30’u arasında olmak üzere sadece birer defa kılınacak 10’ar rekât hacet namazı vardır. Bunların her üçünün de kılınış şekli aynıdır. Yalnızca namazların sonlarında okunacak dualarda fark vardır.

Bu namaz, mümin ile münafığı ayırır. Bu 30 rekât namazı kılanlar, hidayete ererler. Münafıklar bu namazı kılamazlar. Bu namazı kılanın kalbi ölmez. Bu 30 rekât namaz Rasulullah Efendimiz’in (s.a.v.) berberi Selman-ı Pak (r.a.) Hazretleri tarafından rivayet edilmişdir.

Bu namazlar, akşamdan sonra da, yatsıdan sonra da kılınabilir. Fakat, Cuma ve pazartesi gecelerinde ve bilhassa teheccüd vaktinde kılınması efdaldir.

Kılınışı: Hacet namazına şu niyetle başlanır: “Ya Rabbi, teşrifleriyle dünyayı nura gark ettiğin Efendimiz hürmetine, sevgili ayın Receb-i şerif hürmetine, beni feyz-i ilahine, afv-ı ilahine, rıza-i ilahine nail eyle, abid, zahid kulların arasına kaydeyle, dünya ve ahret sıkıntılarından halas eyle, rıza-i şerifin için”, Allahü ekber.

Her rekatte 1 fatiha, 3 kul ya eyyühe’l-kafirun, 3 ihlas-ı şerif okuyup, 2 rekatte bir selam verilir. Böylece 10 rekat tamamlanır.

*ilk 10 gün içinde kılınan namazdan sonra, 11 defa “la ilahe illallahü vahdehü la şerike leh lehü2l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyi ve yümit. Ve hüve hayyün la yemütü biyedihi’l-hayr. Ve hüve ala külli şey’in kadir” okunup dua edilir.

*ikinci 10 gün içinde yani Receb’in 11’i ile 20’si arasında kılınan 10 rekatten sonra,11 defa: “ilahen vahıden ehaden sameden ferden vitren hayyen kayyumen daimen ebeda” okunup dua edilir.

*üçüncü 10 gün içinde, yani Receb’in 21’i ile 30’u arasında kılınan 10 rekatten sonra da 11 kere: “allahümme la mania lima a’tayte, vela mu’tiye lima mena’te, vela radde lima kadayte, vela mübeddile lima hakemte, vela yenfeu ze’l-ceddi minke’l-ceddü. Sübhane rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhab. Sübhane rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-vehhab. Sübhane rabbiye’l-aliyyi’l-a’le’l-kerimi’l-vehhab. Ya vehhabü ya vehhabü ya vehhab” okunup dua edilir.



Bookmark and Share

Receb-i Şerifte Ne Yapılır

Muhterem kardeslerim
Bu ay cenabı hakk'a mahsus bir ay oldugu için, yalnız zatı ilahiyeyi bildiren ihlas suresini cok okumak lazımdır. Bilhassa bu aya hurmet olarak, ayrıca günde 11 ihlas-ı serif okumalı, yine basında 7 sonunda 7 fatiha-i serif okumak sartı ile her gün 100 ihlası serif okumanın bizlere cok şeyler kazandıracagından büyüklerimiz tavsiye etmektedir.
Recebi serifin <I>birinci günü</I> oruc tutanlara <I>3 senelik,</I> <I>ikinci günü </I>oruc tutanlara <I>2 senelik, üçüncü günü </I>oruç tutanlara <I>1 senelik</I> üçüncü günden<I> sonra her gün için bir aylık</I> nafile oruç sevabı verilir. Bu hadis-i serif ile sabittir.
Recebi serifte <I>7 gün</I> oruc tutanlara cehennemin kapıları kapanır.<I> 8 gün</I> tutanlara cennetin kapıları acılır. <I>10 gün </I>tutanlara cenabı hakk hiçbir şey sormaz. <I>15 gün</I> tutanların "gecmiş günahları affedildi" denir. (dua ve ibadetler)



Bookmark and Share

Namaz

 

اَقِمِ الصَّلَاةَ اِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَي عَنِ الْفَحْشَئِ والْمُنْكَرِ

Ey Habibim! Sen namazını dosdoğru kıl. Muhakkak namaz fahşa ve münkerden nehy eder, korur.

Hz Allah’ın bütün müminlere farz kıldığı en büyük ibadet ve farzlardan en sevimli olan namazdır.

اَلصَّلَاةُ عِمَادُالدِّينْ مَنْ اَقَامَهَا فَقَدْ اَقَمَ الدِّينْ وَمَنْ تَرَكَهَا فَقَدْ هَذَمَ الدِّينْ

Namaz dinin direğidir. Kim ki namazını kılarsa dinini yenilemiş olur, kim ki namazını terk ederse dinini yıkmış olur.

Nasıl ki bir bina direksiz ayakta durmuyor, sağlam olmuyorsa, imanda direği olan namaz olmadan ayakta durmaz.

Yine başka bir hadisi şerifde;

لِكُلِّ شَيْءٍ عَلَمٌ عَلَمُ الْاِيمَانِ الصَّلَاة

Her şey için bir alamet vardır. İmanın alameti ise namazdır. Mesela bir şoförün, şoför olduğuna delili, alameti ehliyettir. Ehliyeti olmadan şoför olduğu anlaşılmaz. İşte bizim ehliyetimiz imanımızın alameti de namazdır. Namaz kılmayan bir kimsenin Müslüman olduğu anlaşılmaz. Peygamber efendimizinde beyanı üzerine biz Müslümanlar ve kafirler arasındaki fark namazdır. Namaz kılmayan bir kimsenin kâfirden farkı olmaz. Bu sebepten Müslüman olduğumuzu göstermek için namaza ehemmiyet vermek lazımdır. Kişi namaz kıldığı zaman İslamın beş şartını yerine getirmiş olur. Neydi bu beş şart:

Kelime-i şahadet getirmek: kişi iman ettiği için namaz kılar ve namaz içerisinde kelime-i şahadet getirir.

Namaz kılmak: kalben ve bedenen Hz Allah’a yönelmektir ki zaten mevcuddur.

Oruç tutmak: hiçbir şey yememektir ki kişi namaz içerisinde hiçbir şey yemez ve içmez.

Zekat vermek: kişi namaz kılmakla bedeninin ve elbiselerinin zekatını vermiş olur.

Hacca gitmek: kişi kıbleye yönelmek ve manen kendisini kabede hissetmekle hac etmiş olur.

İşte namaz kılan kimse İslamın 5 şartını yerine getirdi ve hakkıyla Müslüman oldu. Hakkını vermiş oldu.

Bir kimse namaz için abdest alması ve namazını eda etmesi ile günahlardan arınmış olur.

Peygamber efendimizin yanına bir kimse gelip

-Ya Rasulullah! Ben şeriata muhalif olan cezası icap eden bir günah işledim. Muhakkak bunun cezasını kıyamette çekeceğim. Ama bana ahiretin azabı şiddetli olduğu için dayanamam. Ne olur cezam ne ise söyleyin de dünyada iken çekeyim. Diyor. Tam o sırada ezan okunuyor ve Peygamber efendimiz hiç bir şey söylemeden namaza gidiyor. Namazlarını eda ediyorlar. O zat yine gelerek,

-ne olur Ya Rasulullah! Cezam ne ise söyleyin de çekeyim, diyor. Peygamber efendimiz;

-Sen demin benimle ve eshabımla namaz kıldın mı? Diyor.

-Evet kıldım, deyince,

-Öyle ise senin bütün günahların af olundu. Diyor. Ashabı Kiram hayret ediyor ve soruyorlar

-Ya Rasulullah! Bu kadarda olur mu? Diyorlar. Peygamber Efendimiz,

-Ey eshabım! Sizden birinizin evinin önünde nehir olsa ve günde 5 defa yıkansa üzerinde kir kalır mı?

-Hayır, Ya Rasulullah! Deyince,

- öyle ise beş vakit namaza devam edin üzerinizde günah kiri kalmaz buyurmuşlardır.

Demek ki kişi namazdan sonra günahsız kalıyor. O halde günahsız ağızla yapılan dualar kabul olunur.

Zamanın birinde Malik bin Dinar diye bir zat varmış. Bu zat hiç meyhaneden çıkmazmış. Ama bu zatın çok abid ve Saliha bir hanımı ve bir tanede erkek evladı varmış. Hz Allah bir gün çocuğun canını alıyor ve Malik bin Dinar aydan aya eve uğrarken şimdi ise hiç uğramaz oluyor. Hz Allah‘a çok isyanda bulunuyor. Bir gün meyhane köşesinde sızıp dalmış iken rüyasında çık korkunç ağzından kanlı salyalar akan ve kendisi üzerine gelmekte olan bir boğa görüyor. O kadar çok korkuyor ki korkusundan kaçarken dağları, ovaları, vadileri aşıyor ve nihayetinde bir uçurumun kenarına geliyor. Uçurumdan atlayacakken bir de bakıyor ki uçurumda şiddetli bir şekilde alevler yanmakta. Malik bin Dinar Hz dayanamayıp Hz. Allah’ a ilticada bulunuyor. O anda uçurumun kenarında cılız bir adam görünüyor ve ondan yardım istiyor. Fakat o cılız adam umursamıyor. Ona yardım etmiyor. Malik bin Dinar Hz; Hz. Allah’a daha çok iltica ediyor ve Hz. Allah tarafından karşısına bir kapı çıkıyor. İçeriye girince kendisini yemyeşil bir bahçede görüyor ve cıvıl cıvıl Kur’an-ı Kerim sesleri duyuyor. Daha sonra bir köşk ve elinde Kur’an-ı Kerim olan küçük küçük çocukların çıktığını görüyor. Bir de baksa ki vefat eden oğlu da o çocukların içinde ve çocuk hemen babasının yanına gelerek;

-Babacığım sen buraya nasıl gelebildin. Senin gibiler buraya giremez. Zira sen dünyada iken Hz. Allah’a çok isyanda bulundun. Allah ve Rasulünü unutmuştun, diyor ve nasıl geldiğini sorunca babası başından geçenleri anlatıyor ve,

- yavrum o boğa hala burada ben çıkarsam beni anında parçalar, diyor. Bunun üzerine çocuk kapıyı açıp boğaya bir bakıyor. Boğa korkusundan hemen kaçıyor. Babası “nasıl yaptın oğlum?” deyince,

- baba seni kovalayan boğa dünyanın içindeki şeylerden olmayıp dünyanın ta kendisidir. Ve sen dünyaya öyle bağlanmışsın ki o adeta seni korkutuyor, diyor. Babası;

- peki, oğlum o uçurumdaki alevler neydi, deyince, çocuk;

- o alevler cehennem alevleri idi eğer sen Hz. Allah’a dua etmeseydin onun içine düşecektin diyor. O cılız adam kimdi diye sorunca,

- O da senin amelindir. Babacığım bak dünyada iken o kadar az amel işlemişsin ki o ameller adeta cılız bir adam haline gelip sana hiçbir menfaati dokunmadı diyor. Babası

- peki, oğlum burası neresidir? Diye sorunca

- burası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Diyor.

- peki, oğlum siz o köşkte ne yapıyordunuz deyince

- bizler küçük yaşta Kur’an-ı Kerim öğrenmeden vefat ettiğimiz için Hz. Allah bize Hz. İbrahim’i hocamız olarak verdi. O da bize orada Kur’an-ı Kerim öğretiyor diyor. Babası korkuyla uyandığı zaman kendini yine bir meyhane köşesinde buluyor. 3-4 aydan beri uğramadığı evine uğruyor. Hanımı seccade üzerine secdeye kapanmış.

- Allah’ım benim bir evladım vardı onun ile teselli buluyordum. Onu aldın ya Rabbi! 3-4 aydan beri evine gelmeyen ve evinin yolunu unutmuş olan bir beyim var ona da hidayet nasip eyle Allah’ım! Artık evine dönsün. Diye dua ediyor ve hanımın yanına gelerek,

- Hanım ben tevbe, Hz. Allah bana hidayet nasip etti. Bundan sonra evimden hiç ayrılmayacağım diyor. Neticede bu zat hanımının namazdan sonra yaptığı dualar sebebi ile Malik Bin Dinar Hazretleri oluyor.

Hz. Allah cümlemizi bu Allah dostlarının şefaatine nail eylesin.

· Cenab-ı hak Kur’an-ı Kerim’de 55 yerde yalnız olarak, 33 yerde ise zekat ile beraber namazı zikretmiştir. Namazdan bu kadar çok bahsedilmesi, namazın ehemmiyetinin ne kadar büyük olduğunu gösterir. Zira kıyamet gününde Cenab-ı hak kuluna imandan sonra namaz ile sual edecek ve namaz hesabı kolay geçenlerin diğer hesapları da kolay, namaz hesabı zor geçenlerin diğer hesapları da zor geçecektir.

Elbette ki namazı baştan savma, kılayım da mesuliyeti üzerimden kalksın şeklinde değil de tadili erkana riayet ederek gayet huşulu bir şekilde kılmak lazımdır. Tadili erkâna riayet etmeden kılınan namaz kılınmamış sayılır.

Peygamber efendimiz mescid-i nebevide tadili erkâna riayet etmeden namaz kılan bir kimseye قمْ فَصَّلِّي فَاِنَّكَ لَمْ تُصَلِّي sen namaz kıl muhakkak sen namaz kılmadın buyuruyor. O kimse tekrar aynı şekilde kılıyor yine aynı şeyi söylüyor. 3. olarak aynı şekilde kılıyor yine aynı şeyi işitince Peygamber efendimize sebebini soruyor. Peygamber efendimizde tadili erkânsız namazın kılınmamış olduğunu açıklıyor.

Hakkı ile kılınan namaz semaya yükselir ve Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkar Cemal-i ilahi ile müşerref olur ve namaz kılan kimse için şöyle dua eder حَفَظَكَ اللَّهُ كَمَا حَفَظَنَيِ sen beni muhafaza ettiğin gibi Hz. Allah’da seni muhafaza etsin. Sen beni Cemal-i ilahi ile müşerref kıldığın gibi Hz. Allah’da seni Cemal-i ilahi ile müşerref kılsın.

Ama dikkatsiz kılınan namaz semaya çıkınca semanın kapıları ona kapanır ve kıyamet gününde bir paçavra gibi o kimsenin yüzüne çarpılır oda o kimseye ضَعْيَكَ اللهُ كَمَا ضَعَيْتَنِي sen beni zayi ettiğin gibi Hz. Allah’da seni zayi etsin diye beddua eder Hz. Allah cümlemizi muhafaza buyursun.

Namazda kişiye 4 şeytan musallat olur. Sağına, soluna, önüne ve arkasına geçerler ve vesvese vermeye başlarlar. eğer kişi onun vesvesesine kapılmazsa Hz. Allah ona 700 şehid makamı verir.

İşte şeytanın yanımıza gelmemesi için başından tedbir almamız lazım. Evvela euzu besmele çekip 1 Fatiha, 3 ihlas-ı şerif okursak ve öylece namaza başlarsak şeytan yanımıza yaklaşamaz.

Tabi ki namazın düzgün olması için evvela şartları nedir onu bilmemiz lazım. Namazın şartı 12’dir. 6’sı içinde, 6’sı dışındadır. Dışında olanlar namaza başlamadan önce yapılması gerekenlerdir.

1- Hadesten taharet: Yani kişinin abdesti yoksa abdest alması, cünüp ise gusletmesi lazımdır.

2- Necasetten taharet: Yani namaz kıldığımız yerde, bedenimizde, elbisemizde herhangi bir necaset varsa temizlememizdir. Yine suretli olan şeylerle veya resim ve surete karşı namaz kılmamamızdır. Çünkü necis olan yere melekler gelmediği gibi suret olan yerede gelmezler. O zamanda şeytan musallat olur.

3- Setr-i avret: avret mahallini örtmektir ki kadının avret mahalli yüzü, elleri ve ayakları hariç tüm bedeni avret mahallidir. Avret mahalli açık olursa namaz kabul olmaz. Mesela ince tülbentle veya çorapsız kısa etekle kılınan namaz kabul olmaz.

4- İstikbal-i kıble: kıbleye yani kabe-i muazzama’ya yönelmektir

5- Vakit: Namazı vakti girdiği zaman kılmaktır. Vakti girmeden kılınan namaz kabul olmaz. Bu vaktinde kılmakta 3’e ayrılır.

1- 1. Vakitte kılarsa: Hem Cemal-i ilahi, hem rıza-i ilahi hem de sevabı verilir.

2- 2.Vakitte kılarsa: Cemal-i ilahi kalkar, rıza-i ilahi ve namazın sevabı verilir.

3- 3.Vakitte kılarsa: yalnızca namazın sevabı verilir.

6- Niyet: Hem kalben, hem de dil ile niyet etmektir. Yalnızca kalp ile niyet ederse namaz olur fakat yalnız dil ile niyet ederse namaz kabul olmaz. Namaza başlamadan bu 6 şarta sonsuz itina göstermeliyiz.

Namaza Allahü Ekber diye başladıktan sonrada içindeki şartlara dikkat etmeliyiz içindeki şartları da; kıyam, kıraat, rükû, secde, kaade-i ahiredir.

Namaz içinde Ayet-i kerimeleri okurken manalarını düşünerek kılmalıyız. Mesela Fatiha-i şerife de اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّكَ نَسْتَعِين yani ancak senden yardım ister, ancak sana ibadet ederiz. Derken eğer başka bir kimseyi düşünürsek Cenab-ı hak “Sen yalancısın git kendine başka bir rab bul benim mülkümde durma” der. Her namazda başkasını düşünsek günde 40 defa bu hitap ile mülaki oluruz ki Hz. Allah muhafaza buyursun.

Namaz kılarken karşımızda Kabe-i muazzama, sağımız cennet, solumuz cehennem, ayaklarımızın altında sırat köprüsü ve arkamızda canımızı almak için bekleyen Azrail (A.S)’ı düşünerek sanki son namazımız gibi kılmamız lazımdır.

Ecdadımız namaz esnasında kendilerini arı sokar veya gözlerine çöp batarmış. Vücutlarından şakır şakır kan akarmış da namazla meşgul olmaktan hissetmezlermiş.

Şimdiye kadar namazın mükâfatlarını anlattık. Şimdide biraz cezalarından bahsedelim. Bu kadar büyük mükafatları olan namazın elbette bir o kadar büyüktür.

Peygamber Efendimizin vefatından sonra hulefa-i raşidin Ashab-ı Kiram ile beraber sünnetlerden konuşuyordu.

Hz. Ebu Bekr(R.A) ayağa kalkarak:

-ben Rasulullah’dan bizzat işittim ki kim ki namazı terk ederse 70 komşusundan bereket kalkar.

Hz. Ömer (R.A) ayağa kalkarak:

- Ben de işittim ki onun isyanı 70 komşusuna isabet eder.

Hz. Osman (R.A)

- Onun şerri 70 İslam beldesine sirayet eder.

Hz. Ali (R.A)’da ayağa kalkarak

- Ben daha şiddetlisini işittim onun şerri değil 70 beldeye şarka ve garba ulaşır diyor.

Yine namazını terk edenler için cehennemin altında Veyl deresi hazırlanmıştır. Ayet-i Kerime’de فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينْ veyl deresi namaz kılıcılar içindir. Buyruluyor. Yani namazın hakkını vermeden kılanlar ve hiç kılmayanlar cehennemin altında cehennemdekilerin kan ve irinlerinin aktığı veyl deresine gidecekler. Yiyecekleri irin içecekleri de kan olacaktır. Cehennem ve cehennem ehli günde 1000 defa bu derenin şerrinden Hz. Allah’a sığınırlar, Mevla’m cümlemizi muhafaza buyursun.

Kişi Allah’ın emri olan namazı ya dünyada yumuşak halılar üzerinde rahat rahat kılacak ya da ahret de kızgın saclar üzerinde kılacak. Öyle bir ahval ki secdeye gittiği zaman etleri saca yapışacak kalktığında onların piştiğini yandığını görecek, tekrar etler toplanacak yine secdeye gidince yine yapışarak azab olunacak.

Namaz kılmayan için ahret de Cenab-ı hak indinde hiçbir bahane kabul olunmayacak. Cenab-ı hak ey kulum niçin namaz kılmadın deyince o kişi;

- Ya rabbi! Çok malım vardı diyecekler. Cenab-ı hak;

- Halilim İbrahim kadarda mı zengindin diyecek. Kişi

- Ya rabbi! Çok hastaydım diyecek. Cenab-ı hak;

- Kulum Eyyüp kadarda mı hastaydın diyecek. Kişi;

- Ya rabbi! Çok fakirdim. Meişetimi temin için uğraşırken kılamadım diyecek. Cenab-ı hak;

- Kulum İsa kadarda mı fakirdin diyecek ve kul için hiçbir bahane kalmayacak…

Cenab-ı hak bir Hadis-i kutsi de

- Kulum farzlarla benim azabımdan kurtulur, nafilelerle bana yaklaşır buyuruyor. Peki bu nafilelerin başlıcaları nelerdir?

1- Evvela duha namazıdır ki: bu namazda 100 hasene vardır. 75’i dünyada, 25’i ahiretdedir. Bu namazı kılanlar dünyada sıkıntı çekmezler. Meişet darlığına düşmezler.

2- Evvabin namazıdır: bu namaz içinde 100 hasene vardır ki; 75’i ahirette, 25’i dünyadadır. Bu namazı kılanlar ise ahret sıkıntısı çekmezler hesapları kolay olur.

3- Teheccüd namazı: sevabı hudutsuzdur. Kılan kimselerin tüm ibadet ve duaları kabul olur.

4- Son olarak tesbih namazıdır ki: haftada, ayda, yılda veya hiç yapamıyorsa ömründe 1 kez kılmak gerekir. Çünkü bu namazı kılan için Cenab-ı hak bir kuş halk eder. Bu kuş kişi namaza başlayınca Rahmet-i ilahinin içine dalar bitince çıkar ve bir silkelenir ki tüylerinden akan damlalar kadar Cenab-ı hak melek halk eder ve o melekler kıyamete kadar o kimseye istiğfar ederler. Yine Cenab-ı hak cennetteki mekânına 300 ağaç diker.

Yine Mevla’mız namaz kılan kimseye pek çok sevap ihsan etmiştir.

· Kişi namaza başlayınca günahları dökülür.

· Euzu deyince vücudundaki tüyler adedince sevap verilir.

· Fatiha okuyunca 20 hac sevabı verilir.

· Rükû tesbihinde Semavi kitapların hepsini hatim sevabı verilir.

· Secde tesbihinde 30 defa rahmet edilir.

· Tahıyyatda artık cennetin tüm kapıları açılır ve duaları kabul olunur.

Hz. Osman; “kim ki 5 vakit namazını eda ederse Hz. Allah o kimseyi 9 şey ile mükafatlandırır.

1- Hz. Allah onu sever.

2- O kimsenin bedeni sıhhatli olur.

3- Hz. Allah o kimseyi bela ve musibetlerden koruması için hafaza melekleri gönderir.

4- Evinde bereket çoğalır.

5- Yüzü de Salihlerin nuru gibi parlak olur.

6- Kalbini Hz. Allah yumuşatır, cimri olmaz.

7- Sırat köprüsünden şimşekler gibi geçer.

8- Hz. Allah o kimseyi cehennemden uzak tutar.

9- O kimseye hem dünyada hem de ahrette güzel komşular ihsan eder.

Mevla’m cümlemizi Farzlar ile beraber Nafileleri yerine getirip Rahmetine nail olan kullarından eylesin!

ÂMİN!



Bookmark and Share