Sayfalar

peygamber efendimiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
peygamber efendimiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Ayet-el Kürsi

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ ۚ

لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ ۚ

لَهُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ

مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ ۚ

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ

وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ ۚ

وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ

وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا

وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

Allah, başka ilah yok ancak o, daima yaşayan, daima duran tutan hayy-ü kayyum o, ne gaflet basar onu ne uyku, Göklerdeki ve Yerdeki hep onun, kimin haddine ki onun izni olmaksızın huzurunda şefaat edecek? Onların önlerinde ne var arkalarında ne var hepsini bilir, onlar ise onun dilediği kadarından başka ilmi ilahîsinden hiç bir şey kavrayamazlar,

10 Nisan 2010 Cumartesi

Fatiha-i Şerife Hakkında

 

· وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعْنَا بِهِ أَزْوَاجًا مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ

لِلْمُؤْمِنِينَ

rabbimiz sure-i Hıcr’in 87-88.inci ayeti kerimelerinde bizlere Fatiha’nın öneminden bahseder. Şimdi sizlere bu Fatiha-i Şerife’deki envar ve esrarı tam hakkı ve manasıyla olmasa da anlatmaya çalışacağız. Acaba bizlere neler kazandırıyor. Okuduğumuz zaman mükâfatları nelerdir bir bakalım:

Meali: ey habibim1 biz sana seb-u mesaniyi (yani iki defa indirilen Fatiha-i şerifeyi) ve kur’an-ı azimi verdik. Sakın o kâfirlerden bir kaçını zevklendirdiğimiz metaa göz atma. Onlara mahzun olma. Mü’minlere kanatlarını indir. (Elmalı tefsiri s:3076)

وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ

Biz sana seb-u mesaniyi verdik. Fatiha-i Şerife iki kere nazil oldu. Mekke-i Mükerreme’de ve kıblenin tahvili günü Medine-i Münevvere’de. Seb-ul mesani Fatiha-i Şerife’nin isimlerinden biridir. 7 ayetli olmasından dolayı seb-u (seb’ arapcada 7 demektir.),2 kere nazil olmasından dolayı ve namazda en az iki kere tekrar edilmesinden dolayı mesani denilmiştir.

لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ sakın o kafirlerden bir kacını zevklendirdiğimiz metaa göz atma. Bunlar yani dünya malı ne kadar zevkli ve faideli görünürse de hiçtir.

وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ sen onlara mahzün olma yani iman etmediklerinden malları ile fukara-i müslimine ve dine hizmet etmediklerinden dolayı gam yeme.

وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِنِينَ mü’minlere kanatlarını indir. O ümmetlerini merhamet kanatlarının altına al. Onlar ile ilgilen. Kendilerine büyük dünya nimetleri, makam ve mevki verdiğimiz son derece maddi nimetler içinde mütelezziz olanlara nazar etme, onların sana karsı yaptıklarına kederlenme. Ümmetinin içinde fakir olalara bakıpta üzülme. Zira ben bütün bunların fevkınde sana ve ümmetine 7 ayetli bir sure ihsan ettim. Kur-an’ı azimüşşanı verdim. Bu size yeter. Yeterde artar bile. Ondaki nimet, devlet, esrar, makam dünyada düşünülemez. İşte böyle bir sure ile seni ve ümmetini nimetlendirdim ey habibim!

Bu ayetin sebebi nüzülü şöyle anlatılmaktadır:

Ebu cehil 7 kafileden oluşan bir ticaret filosu kurmuş Şam’dan Mekke’ye çeşitli mallar ile geliyorlar. Muazzam bir kafile halinde geliyorlar. Bu kafile böyle zenginlik içinde iken ashab çok fakir idi. Bu kafile böyle zenginlik içinde iken ashab çok fakir idi. Bu kafileyi görünce rasulullah efendimiz ashabtan yiyecek bulamayıp aç kalan garipleri hatırladı. Onların hali gözünün önüne geldi. Eshabının haline üzülünce Allahü zül celal ve tekaddes hazretleri hemen cibrili emini çağırıp “ya Cebrail! Çabuk in, habibime hicr suresindeki <……….> ayetini götür, oku.” Buyuruyor. Ebu cehlin ticaret filosu 7 kafile halinde geldiler. İman edenlerin gözünde büyük gibi görünüyor idi. Fakat onların bu 7 ticaret filosuna karşılık hz. Allah hiçbir peygambere vermediğini sana verdi.” Buyuruyor.

Bütün okyanusların bütün özelliklerini bir damla deniz suyunda bulmak, kocaman incir agacını bir tek incir tanesinde görmek mümkün olduğu gibi kur-an’ı kerimin özetini Fatiha-i şerife’den okumak mümkündür. Onun için Fatiha suresinin bir adı da ümmül kitaptır. Kitabın aslı anası manasına gelir.

Hz. Ali’den (kerremallahü vecheh) mervi olan bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz: “mirac gecesi Rabbim beni yürüttü. Öyle bir noktaya getirildim ki ‘burası arşı muazzamadır’ denildi. Orada durdum, arşın üstüne baktım ki yukarda asılı yakuttan iki levha gördüm. Levhanın birinde Fatiha suresi yazılıydı. Diğer levhada ise; kur’anı kerimin tamamı; bakara suresinden nas suresine kadar yazılıydı. O noktada ‘ya Rabbi!’ Dedim. Rabbime iltica ettim. ‘Ya Rabbi! Şu iki levhayı benim ümmetime ikram eyle.’ Hz. Allah ‘ey habibim! Bu iki levhayı sana ve ümmetine verdim. İşte ayet

وَلَقَدْ آتَيْنَاكَ سَبْعًا مِنَ الْمَثَانِي وَالْقُرْآنَ الْعَظِيمَ’

ve yine Rabbime dedim ki; ‘ya Rabbi! Bu Fatiha suresini okuyan kimsenin sevabı nedir?’ Cenab-ı Hakk ‘Ya Muhammed! Bu sure 7 ayetdir. Bu sureyi kim kıraat ederse cehennemin 7 kapısı onun üzerine haram olur.’ Buyurdu.” Buda yani cehennemin yedi kapısı oldugu da ayeti celile ile sabittir لَهَا سَبْعَةُ أَبْوَابٍ “cehennemin 7 kapısı vardır. (hıcr 44) “ve yine dedim ki; ‘Ya Rabbi! bir defa Kur’an-ı Kerim okuyanın sevabı nedir?’ ‘ya Muhammed! Ben ona her harfine mukabil cennette bir ağaç veririm.’ Buyurdu.”

İbn-i Abbas söyle rivayet ediyor: “bir gün Cebrail (as) geldi. Rasulullahın yanında bulunuyordu. Başının üstünden bir ses işitildi. Cebrail (as) başını kaldırarak buyurdu ki; ‘şu ses gökkubbenin açılışından çıkmıştır ki, o gök kubbesi şimdiye kadar hiç açılmamıştır. Ondan bir melek yeryüzüne nazil oldu ki bu güne kadar o melek hiç inmemişti.’ O melek sonra rasulullaha selam vererek buyurdu ki; ‘ya Muhammed! 2 nurla müjdelerim ki; onlar senden evvel hiçbir peygambere verilmedi. Biri Fatihatül kitap, digeri ise sure-i bakaranın sonu yani (Amenerrasulü)dür.’”

İsmail hakkı hz. Buyuruyorlar ki; “kim bir nefeste Fatihayı okur ve amin derse hz. Allah neye niyet etmiş ise onu ona verir.”

Yeryüzünde ab-ı hayat tabir edilen bir su vardır. O sudan içen kimse kıyamete kadar hayatta kalır. Hızır (as) ondan içmiştir. Her yüz senede bir 18 yasına iner. Onun bu dünyada kalmasına sure-i Fatiha sebep oldu. Hızır (as) bir fethi Kübra ile Fatiha-i serifenin Arş-u ala da duran bir daire şeklinde ki kitabesini görünce hayran kalıp ona aşık oldu. Fatiha-i Şerife’nin envar ve esrarını kendisine ihsan etmesi için Cenab-ı Hakk’a yalvardı. Cenab-ı Hakk ona bu sureyi Ümmeti muhammede nasip edecegini söyleyince Ümmeti muhammedden olmak için dua etti. Cenab-ı Hakk duasını kabul ederek onu ümmeti Muhammed’e dahil eyledi. O şimdi aramızda yaşıyor ve daha cok yaşayacaktır.

cep-x_com_fatiha_suresi1 Fatiha lugaten; açılacak şeylerin evveli demektir. Fatiha-i Şerife Kur’an-ı Kerimin başıdır. Kur’an-ı Kerim onunla açılır. Bu surenin bir cok ismi vardır.

1- Fatihatül Kitap: Kur’an ve namaza hep bununla başlandığı için,

2- Suretül Hamd: Allah’a hamdü sena ile başladığı için,

3- Ümmül Kur’an: Kur’anın aslı ve namazdaki cemaatteki imam mesabesinde oldugu için,

4- Seb-ul Mesani: namazda en az 2 defa okundugu ve iki defa nazil olan tek sure oldugu için,

5- Elvafiye: ikiye bölünerek okunmayacağı için,

6- Elkafiye: onsuz namaz, namaz olmadıgı için, (namaz onunla tamam oldugu için)

7- Suretül Kenz: hadis-i kutsi de onun için

“Fatihatül kitap arşın hazinelerinden bir hazinedir (kenzdir.)” buyruldugu için.

İsminin çok olması kendisindeki berekatı ilahinin çokluğundandır. Kur’an-ı Azimüşşanın esrarı Fatiha suresinde toplanmıstır, semavi kitapların özü Kur’an da toplanmıs oldugu gibi. Fatiha-i şerife inzal olundugu zaman Cebrail (as) bir bütün olarak getiriyor, ayet ayet degil. Kur’an’da ilk nazil olan sure bütün olarak Fatiha-i şerifedir. Hz. Allah bu sureyi inzal ederken Cebrail (as), yedibin melek ile beraber geldi.

Yani ‘nefsim yed-i kudretinde olan hz. Allah’a kasem olsun ki ne Tevrat, ne İncil, ne Zebur’da bu surenin misli inzal olunmamıştır. Bu sure Fatiha suresidir.’

Enes (r.a.) peygamber efendimize gelerek Fatiha-i şerifeden sual ediyor. Peygamber efendimiz “ya Enes! Senin bana sordugun gibi bende Fatiha suresini Cebrail (as)’a sordum, Cebrail dedi ki; bende Mikail’e sordum. Mikail İsrafil’e, İsrafil Levh-ı Mahfuza, Levh-ı mahfuz Kaleme sordu. Kalem şöyle cevap verdi. ‘hz. Allah beni muhammed’in nurunun cüz’ünden halk ettigi vakit <ey kalem! Yaz!> buyurdu. Ben, ya Rabbi! Ne yazayım, dedim. Rabbim

الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

<Elhamdülillahi Rabbil alemin yaz> buyurdu. Bende yazdım. Uzun büyük bir nur çıktı. Kitabetden kaçındım. Yalnız Allah’ın dilediği kaldı. Hz. Allah o nuru iki parça kıldı. O nurun yarısından cenneti, diger yarısından ise melaikeyi halk etti. Meleklerine ümmeti muhammedin okuduğu Fatiha suresinin sevabını yazmalarını emretti. Bu sureyi hulusu kalp ile okuyanlara cennet vaad etti.’ Sonra hz. Allah kaleme

الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ

<Errahmanirrahim> yazmasını emretti. Kalem de yazdı. Arşın altından bir nur çıktı. Cenab-ı hakk o nurdan rahmet deryasını halk etti. Cenabı hakk kaleme

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ

<maliki yevmiddiin> yazmasını emretti. Kalemde yazdı. Arşın altından bir nur çıktı. Cenab-ı hakk o nurdan rahmet denizini halk etti. Cenab-ı hakk kulunu af etmeyi murad ettiği zaman adalet denizinden bir damla su döker. Yine Cenab-ı Hakk kaleme

إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ

<iyyake nagbüdü ve iyyake nesteîın> yazmasını emretti. Kalem yazdı. Arşın altından bir nur çıktı. Cenab-ı Hakk o nurur ikiye böldü. Yarısını ümmeti muhammedin itaate Tevfik (yani muvaffak) olması için kıldı. Diğer yarısını da diğer ümmetlerin tevfiki için kıldı. (yani onların yararına kıldı.) yine Cenab-ı hakk kaleme emretti.

اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ

<İhdinas sıratal müstekım> kalem yazdı. Arşın altından bir nur çıktı. O nuru bütün ümmetlerin ve bilhassa ümmeti muhammedin hidayeti için kıldı. Yine Cenab-ı Hakk kaleme

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

<sıratallezine en’amte aleyhim> yaz dedi. Kalem yazdı. Arşın altından bir nur çıktı. ‘Şu nur, kıyamet kopuncaya kadar benden, helal oldugu halde rızıklanan kulların rızkı bereketi iledir.’ Buyurdu. Sonra Cenab-ı Hakk

غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ

<ğayrıl mağzubi aleyhim ve leddallin> yazmasını emretti. Kalem yazdı. Arşın altından bir nur çıktı. O nurdan da yer ile gök arasını dolduracak avzı (sesi) sura koydu. İsrafile verdi.”

Cenab-ı Hakk alemi Fatiha suresi ile süsledigi gibi, nihayeti olan kıyametin baslangıcı olacak olan sûr sesini de Fatiha suresinden halk ediyor.

Rum meliki Kayser, hz. Ömer’e gelip “İncil kitabında ‘içerisinde 7 harften hali olan, kendisinde 7 harf bulunmayan sureyi kim okursa onun için cennet vardır.’ Yazıyor. Ben incili baştan sona tetkik ettim. İçinde 7 harf bulunmayan sure bulamadım. Siz kendi kitabınıza bakın arastırıp bana bildirin.” Diyor. Hz. Ömer ehli Kur’an’ı çağırıp arastırmalarını emrediyor. Übeyy bin kaab (r.a) “ya emiral mü’minin! İçinde 7 harf bulunmayan sure Fatiha suresidir.” Diyor. Hz. Ömer efendimiz rum meliki Kayser’e “ne Tevrat ne Zebur ne de İncil’de olmayıp yalnız bizim kitabımız Kur’an-ı Azimüşşanda bulunan içinde 7 harf bulunmayan sure Fatiha suresidir.” Diye bu sureyi yazıp gönderiyor.

Binaen aleyh rum meliki Müslüman olup İslamiyet üzerine ruhunu teslim ediyor.

Fatiha suresinde 28 harften 7 harf yoktur. Bu harfler şunlardır: ف‎ ظ‎ ش‎ ز خ ج‎ ث

1- ث (peltek se) harfinin olmaması: hz. Allah bu sureyi okuyanlara sübürun olmaması ve olmayacagına delil göstermiştir. Kıyamet gününde ceza görecek olanlara ve onların feryatlarına karsı
لَا تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُورًا وَاحِدًا وَادْعُوا ثُبُورًا كَثِيرًا

“siz bir defa helakinizi çağırmayın, bir defa yok olup gitmeyi dilemeyin, binlerce defa cagırın, binlerce defa yok olup gitmeyi isteyin” (Furkan 14) buyuruluyor. Sübur helak demektir. Yalnız bu sureyi okuyan kimseler süburu davet eden, çagıran zümrenin felaketine düşmeyecekelrdir. Böyle bir felaketten kurtulacagına, kurtulduguna delildir.

2- ج‎ (cim) harfinin olmaması: o kişinin cehennemin içindeki ‘cehim’ tabakasından necat bulacagına delildir. Bu sureyi okuyanları Cenab-ı Hakk narı cehenneminden koruyacaktır. Nitekim ayeti kerimesinde
فَإِنَّ الْجَحِيمَ هِيَ الْمَأْوَىٰ

“şu azanların, kıble kabe bilmeyenlerin, Allah peygamber tanımayanların, mukaddesata küfredenlerin, yer ve makamları karargahları, zincirlere vurularak gidecekleri yer narı cehimdir.” (naziat 39) Buyuruyor. Bu sureyi okuyup amel edenler nar-ı cehimden azad olanlardır.

3- خ (hı) harfinin olmaması: bu sureyi okuyan husrana ugramaktan beri ve müberradır.
خَسِرَ الدُّنْيَا وَالْآخِرَةَ (hac 11)
dünya ve ahreti husrana ugrayan demektir. Bu sureyi okuyan kimsenin hem dünyası hem ahreti mamur olur.

4- ز (keskin ze) harfinin olmaması: okuyanın zefir ve şehık olmayacagına delildir. Cenab-ı Hakk cehennemden bahs ederken; cehnnem içine kafirleri münkirleri aldıgı zaman öyle bir ses cıkaracak ki

لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَشَهِيقٌ

“cehennemin içinde, cehennemin öyle bir sesi var ki zafir ve şehık (merkep anırır ya) cehennem ehlinde böyle bir ses cıkacak” (hud 106) buyuruyor.
Merkebin nefesini içeri alırken sesi vardır, bir de nefesini dışarı verirken sesi vardır. Bu ne insan ne de kuş sesine benzer. Bu sureyi okuyanlar bu zefir ve şehıkten kurtulacaklardır.

5- ش‎ (şın) harfinin olmaması: bunu okuyan mü’minlerin şekî olmadıgına delildir. Çünki Cenab-ı Hakk

فَمَنِ اتَّبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقَىٰ

“kim benim hidayetime yoluma uyarsa asla dalalette kalmayacaktır. Asla şekîde olmayacaklar.” (taha 123) Buyuruyor. Bu sureyi okuyan şekî olmaz, eşkîyadan olamaz.

6- ظ‎ (zı) harfinin olmaması: okuyan için ahrette alev alev yanan cehennemin tabakalarından olan leza لَظَىٰ ’ya dücar olamayacagına delildir. Rabbimiz
نَزَّاعَةً لِلشَّوَىٰ*كَلَّا ۖ إِنَّهَا لَظَىٰ
“cehennem sizin anladıgınız gibi degil, öyle bir alev, ateş var ki, el ve ayakları dolaştırıyor. Birbirine yapıştırıyor.” Binaen aleyh bu sureyi okuyan böyle bir felaketten kurtulacaktır.

7- ف‎ (fe) harfinin olmaması: okuyanın firaktan ayrılıktan kurtulacagına delalet eder. Cenab-ı Hakk
فَرِيقٌ فِي الْجَنَّةِ وَفَرِيقٌ فِي السَّعِيرِ

“fırkanın biri cennette digeri cehennemdedir” (şura 7) buyuruyor. Bu sureyi okuyan firak ve ayrılıktan kurtulacaktır.

Fatiha-i Şerife 7 ayetten müteşekkildir. 7 ayet-i kerime bizlere neleri gösteriyor.

الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Elhamdülillahi Rabbil Alemin- hamid o rabbül alemin olan hz. Allah içindir.

الْحَمْدُ –Elhamdü- 5 harflidir. Bu bize kıldıgımız 5 vakit namazı gösteriyor. Elhamdü deyip huzura bağlandığımız vakit Allahü Teala “ey kulum bana hamd ettin. Bende sana bir vakit namaz kılmakla 5 vakit namaz kılma sevabı verdim” buyuruyor.

لِلَّهِ Lillahi 3 harflidir. Evvelkine ilave edildiginde (beraber okudugumuz için) 8 eder. Mevlamız “ey kulum ben sana cennetin 8 kapısını ardına kadar actım. Cennetime gir.” Kul hesapsız istedigi kapıdan girer.

رَبِّ الْعَالَمِينَ rabbil alemin 10 harftir. Evvelkine ilave edildiginde 18 olur. Bütün alemlerin arş kürsün adedi 18 bindir. Mevla “ey kulum bana bütün alemlerin rabbi oldugumu söyledin, bende sana 18 bin alemin yaptıgı ibadetin sevabını ihsan ettim.” Buyuruyor.

Yıldızlarda ve bütün kainatta 18 bin alem vardır.

الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ

Errahmanirrahim o haz. Allah rahman ve rahimdir

الرَّحْمَٰنِ errahman dünyada rahmetini bize yagdıran rabbim bize rahman sıfatını öyle acmıs ki, hristiyanlar, iman etmeyenler bile rahatlıklarını rahman sıfatından alıyorlar. Errahman 6 harflidir. Evvelkine ilave edildiginde 24 eder. Cenab-ı hakk “ey kulum bana rahman sıfatımla sarıldın. Bende sana karşılık olarak 24 saat ibadet sevabı kaydediyorum.” Buyurur.

الرَّحِيمِ errahîm o hz. Allah ahrette yalnız mü’minlere merhametli, kafirelere ise adaleti ile azap edicidir.

Ne zaman ki Kabil kardeşi Habil’i katletti. Bu Adem (as)’a çok agır geldi. Adem (as) Cenab-ı Hakk’a iltica etti. Cenab-ı Hakk “ya Adem! Arzı emrine verdim. Ona emret!” buyurdu. Adem (as) “ya arz onu tut!” diye iltica etti. Arz kabili yutmaya basladı. Kabil arza “bana biraz müsaade ver,diyecegim var” dedi. Arz onu bıraktı. Kabil “ya Rabbel Alemin! Babamda sana asi olmustu onu neden helak etmedin de beni helak ediyorsun?” dedi. Cenab-ı Hakk “o sadece benim emrime asi olmustu. Sen hem bana hem babana asi oldun. Hemde kul hakkı gasbettin, kardeşinin kanına girdin.” Buyurdu. Arz yine kabili yutmaya başlayınca Kabil “ey arz, ne olur haz. Muhammed hakkı için bana biraz daha izin ver, diyecegim var.” Arz müsaade eder. Kabil “ya Rabbi! Şeytan da sana asi oldu onu helak etmedinde beni helak ediyorsun.” Cenab-ı Hakk “o sadece benim emrime asi oldu.” Buyuruyor. Hz. Adem yine arza “ya arz! Onu tut.” Dedi. Arz yutmaya devam eder. Kabil yine izin ister verilir. Ve Kabil şöyle der: “ya Rabbi! Senin 99 ismin yok mu?” Cenab-ı Hakk “evet var!” kabil “ya Rabb! Errhman – Errahîm senin isimlerinden degil mi?” Cenab-ı Hakk “evet!” kabil “ya Rabbi! Sen kendine rahman ve rahim diye isim vermedin mi?” Cenab-ı Hakk “evet!” bunun üzerine kabil, “ya Rabbi! Ya bu isimlerini esmaül hüsnan arasından cıkar yada beni de magfiret et!” diye iltica eder. Cenab-ı Hakk “ya arz! Onu bırak” diye emreder.

Rahîm 6 harflidir. Evvelkine ilave edildiginde 30 eder. Cenab-ı Hakk “ey kulum! Beni rah’ım sıfatımla andın. Bende sana 30 ramazan günü oruc tutmus sevabı veriyorum.” Buyuruyor.

مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ

Maliki yevmid dîn o hz. Allah din, ceza, kıyamet gününün sahibidir. Maliki yevmid din 12 harflidir. Evvelkine ilave edildiginde 42 eder. Farz, vacip, sünnet, ikide kuşluk namazı ile her gün 42 rek’at namaz vardır. Cenab-ı Hakk “Ey kulum! Sana 42 rek’at namaz sevabı verdim.” Buyurur.

إِيَّاكَ نَعْبُدُ iyyake nagbüdü ancak sana ibadet ederiz. 8 harflidir. İlave edildiginde 50 eder. Cenab-ı Hakk “ey kulum! Kıyamet gününde sana tahsis edilen 50 büyük günahını afettim.” Buyurur.

Yine sıratta 50 bin senelik bekleme vardır. Cenab-ı Hakk “ey meleklerim! Benim kuluma müjdeleyin, iyyake nagbüdü dedi. Bende onun üzerindeki 50 bin senelik beklemeyi kaldırıyorum.”

وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ iyyake nesteîn ancak senden yardık dileriz, taleb ederiz. 11 harflidir eklendigi zaman 61 eder. Bir rivayette cennetteki ırmakların adedi 61’dir. Bu ırmaklar sabahtan aksama kadar Mevlayı zikrederler. “bu ırmakların zikrini sana verdim” buyuruyor Cenab-ı Hakk.

اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ İhdinas sıratal müstekîm sen bizi dogru yola hidayet et. 19 harftir. Evvelkine ilaveten 80 olur. Bir kimse iftira ederse cezası 80 sopadır. Şarap içeninde cezası 80 sopadır. Buraya kadar okuyan kulun 80 sopalık cezası af olunur. Hz. Allah “kulumun büyük günahlarından 80 tanesini silin!” buyurur.

صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ sıratallezine en’amte aleyhim o kendine in’am ettiğin mesudların yoluna hidayet et. 19 harftir. İlaveten 99 olur. Kur’anı Kerim de gecen hz. Allah’ın isimleri 99dur. Okuyan kula bu isimlerin sevabı yazılır.

غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ gayril mağzubi aleyhim o gadap olunanların yoluna degil. 15 harftir. Evvelkine ilaveten 114 olur. Kur’an-ı Kerimde 114 sure vardır. 114 sure okumus gibi olurki bunun karsılığı olan bir hatim sevabı alır.

وَلَا الضَّالِّينَ ve led daallin dalaletde olanlarn yoluna değil. 10 harflidir. İlaveten 124 eder. Okuyan kula 124 bin peygamberin sefaatini in’am eder.

أمين Amin. Bizim bu duamızı kabul eyle, duamıza icabet et. 4 haflidir.

ا elif Adem (as)’ın isminden alınmıştır.

م mim Muhammed (as)’ın isminden alınmıştır.
ي ye Yahya (as)’ın isminden alınmıstır.
ن‎ nun Nuh (as)’ın isminden alınmıstır. Cenab-ı Hakk 4 peygamberi şahit tutuyor. 4 büyük peygamber mühürlerini basıyor.

Yine, elif Cebrail (as)’ın, mim Mikail (as)’ın, ye İsrafil (as)’ın, nun Azrail (as)’ın alnında yazılıdır. Bu dört büyük melek secdei rahmana varıyorlar ve diyorlar ki başlarında Cebrail as “Ya Rabbi! Şu harfleri söyleyene magfiret et.”

Mikail, İsrafil ve Azrail (as) ise; “ya Rabbi! Bu kelimeyi söyleyen kulunu mahrumu didar eyleme!” ve duanın kabulüne, affa dair bir işaret gelemdikce başlarını secdeden kaldırmıyorlar.

Rasulümüz “Amin 4 harflidir, amin diyen kişiyi Mevla 4 nev’ı beladan emin kılar;

1- İmanın zail olmasından

2- Arasat korkusundan

3- Sırat köprüsünden

4- Cehennemde ebedi kalmaktan
Cenab-ı Hakk bizleri bu surenin sırrına mazhar buyursun. Fatiha suresine devam edenler Allah Rasulünün sancağı altında toplanma serefine ulasacak, enbiya-i ızam, evliya-i kiram ile sehiller, Salihler ile, abidler ile, beraber olma mutluluguna ulasacaklardır. Allah’ım bizi o kullarından eyle!

Amin.

 

-ayet mealler elmalı tefsrinden, surenin fazileti hakkındaki bilgilerde hazinetül esrar kitabından derlenmiştir.-

Bookmark and Share

12 Şubat 2010 Cuma

İman

 

وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ ۖ كُلَّمَا رُزِقُوا مِنْهَا مِنْ ثَمَرَةٍ رِزْقًا ۙ قَالُوا هَٰذَا الَّذِي رُزِقْنَا مِنْ قَبْلُ ۖ وَأُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا ۖ وَلَهُمْ فِيهَا أَزْوَاجٌ مُطَهَّرَةٌ ۖ وَهُمْ فِيهَا خَالِدُونَ

MANASI: İman edip Salih amel işleyenlere şunu müjdele; onlar için ağaçlar altında ırmaklar akan her türlü meyvelerle süslenmiş cennetler var. Kendilerine ne zaman onlardan bir meyve ve rızık yedirilse her defasında bu daha önce bizim yedigimiz saydır diyecekler. Onalr için orada temiz zevceler var. Onlar o cennette ebedi kalacaklar. (bakara 25)

tevhid İman: şer-i mana da: Hz. Allah ve ondan geleni tasdik etmekten ibarettir. Tevhid ve şehadet kelimelerini dil ile söyleyip kalp ile tasdik etmektir.

Kelime-i tevhid: LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RASULULLAH

Kelime-i şehadet: EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDÜHÜ VE RASULÜH

Kişi bunları dili ile söylüyor kalp ile tasdik etmiyorsa o kimse munafıktır. Kalp nasıl tasdik etmez? İmam-ı birgüvi Hz. Mekamet isimli kitabında şu şekilde buyuruyor: “Bir kimse yanında kendi cinsinden birisi olduğu zaman kötülük yapmaktan hem korkar hem de utanır. Lakin yalnız kaldığı zaman o kötülüğü yapmaktan ne korkar ne de utanır. Vücudunda şahitlik yapan 384 meleği unutur. O zaman o kimsenin Hz. Allah’a ve meleklere imanı nerde kaldı. Halbuki her gün Amentü billahi ve melaiketihi (….) dersin. Lakin yalnız kaldığın zaman yapaceğın kötülükten geri kalmazsın. O zaman sadece dil ile iman etmiş olur ki bu insan munafıktır. İmanın kemali kalp ile tasdik dil ile ikrar ve erkanı ile de ameldir.” Biraz önce de dediğimiz gibi kişi dil ile ikrar edip kalp ile rasdik etmiyorsa münafıktır. Kalp ile tasdik edip dil ile ikrar etmeyen mü’min değildir.

Hepimizin malumudur ki İslam tarihinde isimleri altın harflerle altın gönül sayfalarında işlenmiş olan Bilal-i Habeşilerin, Sümeyyelerin ve daha nice mücahid ve mücahidelerin imanlarında sebat göstererek nelere katlandıkları… bu mübareklerin isimleri ile vebalimizi nurlandırmak ve kendimiz ile söyle bir muhasebe etmek amacı ile bir bakalım.

Bilal-i Habeşi Hz. Kendisi Habeşistanlı bir köledir. Adı Bilal’dir. Kölelerden ilk iman edenler arasında olup azılı kâfirlerden Ümeyye bin Halef’in kölesidir. Bu mübarek zatın tek suçu akıldan ve mantıktan mahrum olanlara tapmaması, kendisini yaratan Hz. Mevlasına abid olmasıdır. Efendisinden çekmediği işkence kalmamıştır. Onu kızgın kumlara yatırdırlar. Böğrünü saf ve ağır taşlar ile dağladılar. Yeni kesilmiş hayvan derisinin içine koyup güneş altında bıraktılar. –ki o ne olur? Deri ısındıkça küçülür. Ve bu Arabistan güneşi…- Ama o zat-ı mübarek ‘Allahü ehad Allahü ehad’ sedaları ile sokakları çınlatıyordu. Allah şefaatlerinden mahrum etmesin. Var mı bu zamanda böyle bir durum. Damarlarına tırnaklarının şeflerine kadar işlemiş iman, Allah korkusu, rasul sevgisi. Onlar için canın önemi yok! O can ki zaten emanet, sahibi sen değilsin. Varlığın görünüşünden ibaret! Ruhun emanet! O halde ne diye bu kadar sıkıntıya giriyorsun. Niçin dünya telaşı ve hatası ile yoruluyorsun. İşte bizim rehberlerimiz, önderlerimiz, bu insanlara bakıp zaman zaman kendimiz kalbimizde ki iman derecesini kontrol edip yoklamamız lazımdır.

Yine bir gün kızgın kumların üzerinde yatıyor. Mübarek vücudu başına dikilen Ümeyye “ya Bilal! Eğer dininden dönmezsen, bizim dinimizi kabul etmezsen sana kahr ederim. Öldürmem. Canlı cesedini sokaklarda süründürürüm. Kafanı çocuklara oyuncak yaparım.” Diyerek ağzını köpürte köpürte, kudurmuş köpekler gibi saldırıyordu. Zayıf bedeni ile Bilal-i Habeşi Hz. “Allahü ehad” diyordu. O kafirin bu hareketi ancak onun imanının kuvvetlenmesine sebep oluyor, imanında zerrece bir eksiklik olmuyordu.

Ve bu hazin durumu yoldan gecerken Hz. Ebubekir (r.a.) görüyor ve “ey Ümeyye! Rahat bırak zavallıyı ne hale getirmişsin.” Ümeyye “sen karışma! O benim kölemdir, malımdır. İstediğimi yaparım.” Deyince kalbindeki dince kardeşlik sevgisinin verdiği merhametle Hz. Ebubekir (r.a.) “bu köleyi bana sat! Kaç dirhem alırsın, ne istersin?” diye bir alış-veriş başlıyor. Netice de Hz. Bilal’i satın alıyor. Daha sonra azad ediyor. Yani Bilal-i Habeşi artık hürriyete kavuşmuş oluyor.

Yine tarihin altın isimlerinden Hz. Sümeyye (r.a.) validemiz. Kocası Hz. Yasir Yemenden gelen bir kafileden Mekke’ye ticaret için geldiği zaman kendisini çok beğeniyorlar ve köle olduğu için cariye olan Hz. Sümeyye’yi veriyorlar. Ve Mekke’ye yerleşmesini istiyorlar. Hz. Sümeyye’nin 3 oğlu vardı. Bunlardan Hz. Ammar, hakkında ayet inen bir sahabedir. Hz. Ammar bir gün Müslüman oluyor. Ve annesine durumu açmak üzere eve geliyor. Bir de ne görsün; annesi perdenin arkasında gizlice namaz kılıyor. Annesi de Müslüman olmuş ailesinden gizliyormuş. Beraber durumu Hz. Yasir’e anlatmak için çare düşünüyorlar. Akşam oluyor. Yemek esnasında Hz. Yasir “ben bu gün Müslüman oldum. Siz ne dersiniz?” deyince hepsi çok seviniyorlar. “Biz de sana onu söyleyecektik.” Diyorlar. “bizde Müslüman olduk.” Diyorlar. Ama hür değiller. Netice de bunlar köle ve cariye, evlatları da öyle. Efendi durumu öğrenince işkenceler ve eziyetler başlıyor. H. ümeyye’nin gözlerinin önünde kocasını şehit ediyorlar. Ve onu da dininden dönmediği için kızgın çöllerde sürüklüyorlar. Bir gün işkence yapılırken Rasulullah efendimiz bizzat görüyor ve Hz. Sümeyye “her gün böyle ya Rasulallah!” diyor. Peygamber efendimiz “sabredin ey Yasir ailesi! Rabbiniz size cenneti hazırladı.” Buyuruyor. Peygamber efendimiz oradan ayrıldıktan sonra Hz. Sümeyye’nin bir bacağını bir devenin boynuna iple bağlıyorlar. Öteki bacağını başka bir deveye, bir kolundan bir deveye öteki kolundan diğer bir deveye bağlıyorlar. Develeri kamçılayıp ters istikametlerde koşturuyorlar. Hz. Sümeyye ortadan dörde bölünüyor. Zayıf vücudu paramparca yere düşüyor. Ve yere akan kanı La ilahe illallah Muhammeden Rasulallah (…) yazıyor. Azgın kafir kuduruyor. Nasıl kudurmaz? Öldürdü, şimdi de kanı dininde sebat ediyo. Kanın üzerini kumla örtmeye çalışıyorlar. Kan yine kumun yüzeyine çıkıyor. Bir türlü örtemiyorlar. Evet! Sıra Hz. Ammar’a geldi. Gözünün önünde babasını sonra annesini öldürdü azgınlar. Onu da çarmıha geriyorlar. Hayatı ile ölüm ile tehdit ediyorlar. Hz. Ammar düşünüyor: ‘acaba kalbim iman ile mutmeîn olduğu halde onlardan kurtulmak için dilimle kelime-i küfrü icra etsem, söylesem ne olur ki?’ diye. Ve düşündüğünü yerine getiriyor.

Duyanlar hemen peygamber efendimize gidiyorlar: “ya Rasulallah! Ammar dininden döndü.” Diyorlar.

Bunun üzerine ayet nazil oluyor. “Kalbi iman ile mutmeîn olduğu halde kim ki kelime-i küfrü icra ederse, ona ruhsat verilmiştir.” Fakat bunda ki şart şudur: o kimse ikrah-ı mülci yani asarım, keserim, öldürürüm şeklinde tehdit olunursa, bu şekilde ikrahta zorla bırakılırsa, kalbinin hangi tarafta olduğundan emin olduğu halde sadece dili ile tamam kabul ettim demek caiz görülmüş bu ayet ile. Ayetin nüzülü ile Hz. Ammar rahatlıyor. Daha sonra bir çok cenklerde bulunmuş, rasülullahın etrafında pervane olmuş, vazifelerini tamamladıktan sonra ebediyete göç etmişlerdi. Allah cümlesinden razı ve memnun olsun.

Aziz mü’minler! İnsanın dünyada iken dostu 3’tür.

1- Mal ve mülktür; ölünceye kadar,

2- Aile efradıdır; mezara kadar,

3- İman ve ameli salihasıdır; o kimsenin ebediyen dostudur. Hakikisi o 3.südür. cemali ilahiyeye kadar arkadaşlık eder. Öldüğü zaman elinden tutacak tek dostu budur. Kişi kabre geldiği zaman kabrini bir nur aydınlatır, parlatır ve ona der ki: “beni tanımadın mı?” o kimse onu tanımaz. O zaman o nur: “ben senin dünyada iken iman-ı kamile ile okumuş veya dinlemiş olduğun Kuran-ı Azimüşşan’ım!” der ve o nur kıyamete kadar o kimsenin kabrini aydınlatır. Şeytan ise daima imanını ve amelini nasıl alsam diye uğraşır durur.

Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:

“Kalbin iki kulağı vardır. Birine ruh diğerine şeytan seslenir. Eğer imanı kuvvetli ise şeytanın sesini duymaz. Eğer o kimsenin imanı zayıf ise o kimse ruhun sesini işitmez. Hz. Allah semadan şeytan-ı aleyhillaneyi kovduğu gibi kişide ki kuvvetli imanda vücudundaki şeytanı kovar.”

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَاءَ الدُّنْيَا بِمَصَابِيحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطِينِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ السَّعِيرِ

Manası: “Biz azimüşşan, sema-i dünyayı yıldızlar ile süsledik ve o yıldızları şeytana taş eyledik. Ve onlara azab-ı elim hazırladık.” (mülk 5)

Şeytan semaya çıkmak istediği zaman yıldızlar onun oraya çıkmasına mani oluyorsa: iman nuru da şeytanın kalp kulağına fısıldamasına mani olur. Mevla cümlemizi şeytana uyaktan muhafaza eylesin.

İmam-ı Azam (ks) öyle buyuruyorlar: “Cenab-ı Hakk’ı rüyamda gördüm ve şöyle dedim ‘ya Rabbi! İmanımın zail olmasından korkuyorum.’ Rabbimde bana şu duayı tavsie etti:

…….. (ya hayyü ya kayyümü ya zel celali vel ikram. Eselüke en tühyıye kalbi binuri magrifetike ebeden ya Allahü ya Allahü ya Allahü ya bediassemavati vel arz.)”

Beyazıt-ı bestami Hz. Kabe-i şerifin orada bir gencin Kabe-i şerifin duvarına dayanmış hıckırıklarla ağladığını görüyor. Gencin yanına giderek niçin ağladığını sual ediyor. Genc evvela kimseye derdini söylemek istemiyor. Fakat Beyazıt-ı Bestami Hz.’nin simasına bakıp nur yüzünü görünce onun mübarek bir insan olduğunu anlayıp derdini anlatmaya başlıyor. “biz üç kardeştik. Büyük abim 30 sene müezzinlik yaptı. 30 sene sonra vefat edecegi zaman bizden Kuran-ı Kerim istedi. Getirdik. Kur’an-ı Kerimi eline aldı. ‘bu kitap hak değildir. Batıldır.’dedi ve imansız gitti. Onun küçüğü, abim 20 sene müezzinlik yaptı. O da öleceği zaman ölüm yatağında bizden Kuran-ı Kerim istedi ve getirdik. O da Kuran-ı Kerimi eline aldı ve ‘bu kitap hak değildir, batıldır.’ Dedi ve o da imansı gitti. Bende 10 senedir müezzinlik yapıyorum. Benim sonumda onlar gibi olur bende imansız gidersem diye ağlıyorum.”

Şimdi düşünelim; o 30 sene 20 sene müezzinlik yapan kimseler elbette beş vakit namazını kılmışlardır. Oruçlarını tutmuşlardır ve Kuran-ı Kerimi okuyup pek çok ameller yapmışlardır. Fakat yine de imansız gittiler. Öyle ise her zamana son nefesimiz dahil imanı kamil için yani son nefeste dahil imanlı olabilmemiz için Hz. Allah’a duada bulunmamız lazımdır. H. Allah hepimizi son nefes dahil iman-ı kamil ve hidayetten ayırmasın.

Yine İmam-ı Azam’a sordular: “İnsanın imanı hangi sebepten zail olur, imansız hale gelir?” İmam-ı Azam Hz. ; ‘3 sebepten’ buyurdular.

1- İman nimetine nail olduğu halde buna şükretmemek

2- İmansız gitmekten korkmamak

3- Hz. Allah’ın kullarına zulmetmek

O halde daima bir kimsenin ne yapması lazım? İman şerefi kendisine nasip olduğu için şükr etmesi, imansız gitmekten korkması lazımdır. Zira insan her ne kadar iman etse de yine de imansı gidebilir. Buna göre şunu düşünelim: acaba ibadet etmeyen insan nasıl ruhunu iman ile teslim edebilecek? Ve Hz. Mevla’nın özenerek yarattığı mahlukata ve kullarına da merhametli olmak lazımdır.

Bir insan nasıl yaşarsa %22 öyle ölür. Yani hayatında ne ile meşgul olursa, son anında da onun ile ruhunu teslim eder.

Ebu Zekeriyya bin Zahid ölüm döşeğinde yatar. Ve sahabe-i kiram da etrafında toplanmışlar. Kelime-i şehadeti söylemesini istiyorlar. Fakat bu zat yüzünü çevirir. Biraz uğraştıktan sonra kendisine gelir. Sahabe:

- Ya Zekeriyya bin Zahid! Sen ibadetle çok meşgul olurdun. Neden kelime-i şehadeti söyletmek istediğimizde yüzünü çeviriyorsun? Deyince şöyle söyler:

- Ben sizi hiç duymadım. Bana bir şeytan musallat oldu. Elinde su var, imanını ver suyu vereceğim diye beni zorluyordu. İşte ben onu defetmeye çalışıyordum. Diyerek kelime-i şehadeti söyler ve ruhunu teslim eder. İşte hakiki iman sahipleri şeytanı böyle maglup ederler. Mevlam cümlemize şeytana karşı galip gelmeyi nasip eylesin.

Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:

“sizden biriniz beni, babasından, kendisinden, evladından ve insanlardan daha çok sevmedikçe kamil imana sahip olamaz.” Buyuruyor.

Kamil bir imana sahip olabilmenin yolu peygamber efendimizi çok sevmektir. Kişi onu sevdikçe kemale ulaşır. İman olgulaştıkca rasulullahı daha çok sever.

İmanı kamileden bahsederken bir menkıbeyi anlatmak yerinde olacaktır.

Firavunun kızının Maşita adında bir cariyesi, dadısı vardı. Allah’a iman eden Musa (as)’ın peygamberliğini tasdik eden Saliha bir hatun idi. Fakat ne hikmettir ilahlık iddiasında bulunan firavun gibi bir mel’unun kızına hizmet ediyordu. Her sabah onun saclarını tarardı. Bir gün yine onun saclarını tararken tarağı elinden düşürüyor ve yerden alırken “bismillahirrahmanirrahim” diye alıyor. Bunu duyan kızı “sen ne söyledin Maşita! O da ne demek? Kim ki, onun adıyla başlıyorsun? Seni babama söyleyeceğim.” Diyor ve babasına gidiyor, durumu anlatıyor. Firavun Maşita Hz.ni huzuruna çağırıyor “doğrumu duyduklarım?” deyince Maşita Hatun; “evet! Senden korkacak değilim! Seni, beni, senin ceddini, benim ceddimi, şu sarayını, her şeyi, daha görmediğimiz çok şeyleri yaratan Hz. Allah’tır. Ve ondan başkasına da tapılmaz.” Diyor. Firavun melunu küplere biniyor.

Zulüm başlıyor! Hz. Maşita’yı evvela söz ile vazgeçirmeye çalışıyor. Olmuyor. İşkenceler yapıyor. Üç evladı ve kocasını getiriyor. Ve “ya Maşita! Eğer dininden dönmez bana itaat etmezsen, seni çarmıha gerer, gözünün önünde kocanı öldürür kanını sana içiririm.” Diyor. Maşita Hatun “Kafir, Allah’tan başka ilah yoktur.” Diyor. Firavun kudurmuş kelp (köpek)gibi Maşita’nın üzerine giderek onu çarmıha gerdiriyor ve kocasını öldürüp kanını ona içiriyor. Tekrar Maşita Hz.ni tehdit ediyor. “eğer hala iman etmezsen büyük evladını keser, kanını sana içiririm!” diyor. Fakat dinleyen kim! O yine imanında sebat gösteriyor. “Hayır” diyor. Firavun dediğini yapıyor. Büyük oğlunun kanını zorla ağzını sürüp içiriyor. Zaten elleri ayakları çarmıha gerili…hiçbir şey yapamıyor. Tekrar ikinci evladı da aynı şekil de oluyor. 3. Ve daha 2 aylık bebeği eline alıyor “Ya Maşita! Buna da mı acımıyorsun?” deyince Maşita Hatun annelik şefkati ile sızlamaya başlıyor. “söylesem bir şey olur mu? ” diye düşünürken Firavunun elinde ki bebek lisana geliyor. “anneciğim, sakın imanından dönme! Kardeşlerim ve babam cennet-i âlâ’da bizi bekliyorlar. Onların hiç canı yanmadı. Benim de yanmaz. Sende yanımıza gel sonra.” Hayret! Dehşet! Koca kafir kuduruyor. Adeta bebeği parcalıyor. Aynı hal! İman nasibi olanlar iman ediyor ve baktı ki olacağı yok… Maşita’yı diri diri kazana atıyor, diğerlerinin de ölü cesetlerini kazanda kaynatıyor. Ama o işkenceyi ancak onların cesetlerine yapabilir. Ruhları çoktan Firdevs-i mualla’ya uçtu bile. Çoktan Rabbi onlara cenneti baş etti ve cemalini göstermişti bile!

Evet, aziz mü’minler! Demekki imanımızın bu derecede olması lazımdır. Düşünelim! Bize bu gün, şu anda birisi dese ki; Sen Allah için yurdunu terk et! Cihad et! Yuvanı unutup Allah için koş dese ve bizde bunu tereddüt etmeden yapabileceksek, ne mutlu bize imanımız kemalde demektir. İnşallah!

Hz. Ömer (r.a.)anlatıyor: Bir gün Allah rasulü ile beraberdik, diğer arkadaşlarla halka şeklinde oturuyorduk. İçeriye gayet beyaz, zümrüt gibi simsiyah sakalı olan biri girdi. Üzerinde sefer alameti yoktu. Uzaktan geldiği sanılmıyordu. İçimizden tanıyanda yoktu. Peygamber efendimizin huzuruna geldi. Selam verdi. Peygamber efendimizin dizlerine kendi dizlerini dayadı. (o şekilde oturdu.) ellerini dizlerinin üzerine huşu içinde koydu. Biz hayret içinde izliyorduk. Peygamber efendimize:

- İslamiyetten haber ver! İslamiyet nedir ya Rasulallah? Dedi. Peygamber efendimiz

- İslamiyet demek: senin Allah’tan başka ilah kabul etmeyip, Muhammed’in de rasulü olduğunu kabul etmendir. Namazını düzgün kılman, ramazan-ı şerif orucunu tutman, zekatını vermen, yola gücün yeterse hacca gitmendir. İşte budur. Buyurdu. O zatta:

- Doğru söylediniz ya Rasulallah! Dedi. Biz hayret ediyorduk. Soruyor ve cevaplıyordu. Biz böyle konuşamazdık. Peygamber efendimize soran kişi tekrar soruyor

- Ya Muhammed! Bana imandan haber ver. İman nedir? Deyince paygamber efendimiz

- Senin Hz. Allah’a, peygamberlere, kitaplara, meleklere, ahret gününe, kader hayır ve şerrin Hz. Allah’tan olduğuna inanmandır. Buyurdular.
İman peygamber efendimizin buyurduğu şeylerin hepsine olursa hakiki iman olur. Eğer bir kimse Hz. Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahret gününe inanıp başına bir hayır veya şer geldiğinde onun Hz. Allah’tan olduğuna inanmazsa o kimse iman etmiş sayılmaz. Burada imam-ı Birgüvi Hz.nin buyurmuş olduğu şeyi hatırlayalım. İmam-ı Birgüvi Hz. “eğer ki bir kimse yanında kendi cinsinden biri, bir insan olduğu zaman kötülük işlemekten korkar ve utanırsa, fakat yanında kendi cinsinden bir kimse yokken vücudunda olan 384 tane (dile kolay) meleği hiçe sayarak o günahı işlerse o halde o kimsenin meleklere olan imanı nerde kaldı. Bir kimse imanın bütün şartlarına inanırda Hz. Allah’ın meleklerine inanmazsa o kimse iman etmiş sayılmaz. ) O zat;

- Doğru söylediniz ya Rasulallah! Buyurdular ve sonra tekrar sordular;

- Ya Rasulallah! İhsan nedir? Peygamber efendimiz

- İhsan: senin Hz. Allah’ı görür gibi ibadet etmendir. Sen görmesen bile Hz. Allah seni görüyor. Buyurdular. –Hz. Allah böyle ibadet etmeyi nasip eylesin- sonra o kimse bu defa

- Kıyametten haber ver! Deyince peygamber efendimiz kıyamet alametlerinden bir kacını saydı. Daha sonra o zat arka arkaya çıkıp gitti. Hiç kimse o zat kimdi diye de peygamber efendimize bir şey sormadı.

Birkaç gün sonra peygamber efendimiz Hz. Ömer’e “o gelen kimdi biliyor musun ya Ömer! O gelen Cebrail (as)’dı. Size dininizi öğretmek için geldi.” Buyuruyorlar.

Baştaki ayeti-i kerime de Hz. Allah “İman edip Salih amel işleyenlere şunu müjdele; onlar için ağaçlar altında ırmaklar akan her türlü meyvelerle süslenmiş cennetler var. Kendilerine ne zaman onlardan bir meyve ve rızık yedirilse her defasında bu daha önce bizim yedigimiz saydır diyecekler. Onalr için orada temiz zevceler var. Onlar o cennette ebedi kalacaklar.” Buyurduğunu söylemiştik. Ayet-i kerimeden anlaşıldığı üzere bu müjde ve nimetler sadece iman edenler için değil, hem iman edip hem de Salih amel işleyenler içindir. Öyle ise bizler iman etmekle kalmayacağız. İşte; ben Hz. Allah’a, meleklere, kitaplara inanıyorum, ahret gününe de inanıyorum, kadere hayrın ve şerrin Hz. Allah’tan olduğuna da inanıyorum. Fakat namaz kılamıyorum. Oruç tutamıyorum. Yani Salih amelleri işleyemiyorum demiyeceğiz.

Bakın ameli salihin insana 5 tane faidesi vardır:

1- Dünyada o kimsenin imanını korur. Eğer ki insan ameli Salih yani ibadetini güzel bir şekilde yapmıyorsa o kimse imanını muhafaza edemez. Zira kişinin imanını ameli Salih korur ki, o da olmadığı zaman muhafazanallah o kimse imansız bir şekilde ruhunu teslim eder.

2- Ruhun bedenden kolay çıkmasına sebep olur. Eğer ki bir insan ibadet etmezse amel-i Salih işlemezse ruhu da bedenden kolay bir şekilde çıkmaz, Hz. Allah bundan da muhafaza buyursun.

3- Ölüm ve kabir zamanında tebşirata yani müjdelenmeye nail olur. Kişi ameli Salih işlerse ölüm zamanında ve kabir de melekler tarafından cennet ile müjdelenir. Ve kabirde cennet ile müjdelenen kimseye derhal manevi bir hat bağlanır ve o kimsenin kabri cennet bahçelerinden bir bahçe olur. Hz. Allah cümlemizin kabrinin cennet bahçelerinden bir bahçe olmasını nasib-i müesser eylesin.

4- Kabir ve kıyamette nur olur. Yani o amel-i Salih sahibi için amel-i salihi işleyen kimse için hem kabirde hem de kıyamette nur olur.

5- Cezadan halas olarak cennet ve cemale mazhar olur. Hepimizin isteği de bu değil midir? Hz. Allah’ın cennetine ve hassaten de cemaline mazhar olmayı istemez miyiz? Hz. Allah cümlemizi cennetine giren ve cemalini gören kullarından eylesin. (amin)

O halde bizlerinde iman ile ameli bütünleştirmemiz, Salih ameller, Salih ibadetler işlemeye gayret etmemiz lazımdır.

İsrailoğullarından bir hükümdar dünya nimetleri içinde boğulmuşken bir türlü hayatından zevk alamaz. (bu durum şu zamanda da mevcuttur. Kişinin malı mülkü çoktur fakat hayatından zevk alamıyordur.) bir gün bakanlarını toplar. “halk da benim gibi hayatlarından zavk alamıyor mu?” diye sorar. Bakanlar ‘hayır (alıyorlar)’ diyerek hükümdara cevap verirler. Hükümdara ‘hepsi hayatlarından memnun neşeli ömür sürüyorlar.’ “benim de onlar gibi olmam için ne lazım.” Diye sorduğunda bakanlar ‘dinde istikamet! Siz de bunu yaparsanız hayatınızda neşeli ve rahat olursunuz.’ Hükümdar bu tavsiyeleri dinler. Hayatından zevk almaya başlar. Mutluluk içerisinde yıllarca yaşar. Bu sırada şeytan kendisine musallat olur ve hükümdara ‘sende üluhıyyet (ilahlık) sıfatı var, yoksa ömrün bu kadar olmazdı. (birkaç yüzyıl)’ der. ‘üluhıyyetine ömrünü delil olarak gösterirsin.’ Der. ‘halkı kendine ibadet etmeye çağır.’ Diye söyler.

Şeytan ne yapar yapar hükümdarı kandırır ve onu doğru yoldan saptırır. Nihayet hükümdar bir gün halkı toplar. Şeytanın telkin ettiği gibi “ey ahali! Sizden şimdiye kadar gizliyordum. Fakat bu gün açıklıyorum. Bende üluhıyyet sıfatı var, bana kulluk etmeniz lazım. Şayet bende sizin gibi bir kul olsa idim….” Diye halkı ibadetine çağırır. Fakat düşmanlarını bir anda yok etmeye kadir olan Hz. Allah’ın kahrına uğrar. Kısa bir süre sonra memleketi düşmanların istilasına uğrar, kendisi de esir alınarak idam olunur.

Buradan anladığımız; eğer ki dünyadan zevk almak istersek, dinde istikamet etmemiz yani iman edip Salih amel işlememiz, ibadetler yapmamız lazımdır. Zaten biz bunları güzel bir şekilde yaptığımız zaman Hz. Allah razı olur. Hayatımızdan memnun olmamızı nasip eder.

Dinde istikamet edenlere bakınız şu ayette ne müjdeler vardır; Cenab-ı Hakk ayeti kerimesinde mealen şöyle buyuruyorlar: “Rabbimiz Allah deyipte sonra dosdoğru giden şu kimseler, onlar üzerine melekler inerler ki, korkmayınız, mahzun da olmayınız ve dünyada iken vecd olunduğunuz şu cennet ile müjdelendiniz. Dünya hayatında ve ahrette biz sizin yardımcılarınızız. Orada sizin için nefislerinizin arzu ettiği şeyler var, temenni ettiğiniz şey orada vardır.” Buyruluyor.

İnşallah Hz. Allah’ın bu müjdeleri bizlerin üzerimizde olur. Hz. Allah hepimizi son nefesimiz dâhil imanı kamilden, kamil-i hidayetten ve Salih amellerden ayırmasın… Âmin

Bookmark and Share

5 Şubat 2010 Cuma

DUA

اُدْعُوا رَبَّكُمْ تَضَرُّعًا وَخُفْيَةً
Mevlamız ayeti kerimesinde “yalvara yakara gizlice dua edin” buyuruyor.
Dua Allah ile kulları arasında bir bağdır. Sıkışan daralan kul kurtuluşu Allah’a yalvarmakta bulur ve hemen o anda duaya sarılır. Yukarıdaki ayette geçtiği gibi rabbimiz kullarının dualarını duyar. O bize her şeyden daha yakındır. Kendisine acılan elleri gören ve yapılan duaları duyan haz. Allah o duanın sahibini hiç bos çevirmez.
O sonsuz merhamet sahibidir. Yeter ki ona acılan eller ona yalvaran diller samimi olsun ve yapılan istekler usulü ile yapılsın.
Şimdi sırası ile duanın usulü ve kabul olmasının şartlarını teker teker öğrenelim.
Yapılan dualardan umulan faidelerin tahakkuk etmesi için duanın usulüne ve adabına tam manası ile riayet edilmesi ve duaların ihlasla yapılması lazımdır. Yoksa gelişi güzel yapılan her duanın kabul edilmeyeceğini söylemeye bile gerek yoktur. Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:
DUAg“kim güç ve sıkıntılı zamanında duanın kabul edilmesini isterse bolluk ve rahatlık zamanında çok çok dua etsin.” Buyurmaktadır.
Müslümanlar toplanıp İbrahim bin ethem hz’nin huzuruna çıkarak diyorlar ki;
- Ey Allah’ın dostu! Biz Allah’a dua ediyoruz fakat bir türlü kabul etmiyor. Bunun sebebi nedir? O mübarek veli şöyle cevap veriyor;
- “*Siz Hz. Allah’ı biliyor fakat onun emrini yerine getirmiyorsunuz,
*rasulü erkemi seviyoruz diyorsunuz fakat onun sünnetlerini terk ediyorsunuz,
*Hz. Allah’ın nimetlerini görüyor fakat onun şükrünü eda etmiyorsunuz,
*şeytanın düşman olduğunu biliyor fakat ona uymaktan kaçınmıyorsunuz,
*ölümün var olduğunu biliyor fakat takva sahibi olmuyorsunuz,
*kendi ayıplarınızı unutup başkalarının ayıplarını araştırmakla meşgul oluyorsunuz,
*cennet haktır diyorsunuz faka t oraya girmenize Sebeb olacak amelleri yapmıyorsunuz,
*ölülerinizi defnediyorsunuz fakat ibret almıyorsunuz.” Buyuruyor.
Şimdide duası makbul olan kimseleri öğrenelim;
- Baba ve annenin evladına yaptığı dua ve beddua: Allah’ın sevgili dostlarından bir zat Kâbe-i muazzama’yı tavaf için yola çıkıyorlar. Yolda bir köye uğruyorlar. Mezarlıktan geçerken bir kişi mezarından kalkıyor, merkep (eşek) gibi anırdıktan sonra tekrar mezarına yatıyor. O mübarek zat bu kişinin kim olduğunu öğrenmek isteyip akrabalarından birisi ile görüşmek istediğini söylüyor. Köylüler hayatta sadece annesi olduğunu söylüyorlar. O zatta gidip annesine niçin olgunun böyle yaptığını soruyor. Kadın: “oğlum her zaman içki içip eve gelirdi. Yine bir gün içkili geldi. Ona niçin böyle yaptığını sorduğumda bana ‘merkep gibi anırma’ dedi. Bu sözü çok ağırıma gitti ona beddua ettim. O günden beri böyle anırıyor.” Diye cevap veriyor.
- Misafirin yaptığı dua
- Evliya-ı kiramın duası; büyük zatlardan birinin hali gayet dar olup ailesinin ihtiyaçlarını karşılamaya muktedir değildir. Bir gün hanımı yanına gelir “sen Allah’a dünyayı bizim üzerimize geniş kılması için dua et!” der. Yani Allah’tan bizim için bolluk bereket iste demek ister. O zatta dua eder ve ertesi gün kadın odaya girdiğinde altından bir kerpiç bulur hemen esinin yanına gider ve kerpici gösterir. İaşe temini için kullanmaya karar verirler. Ancak o gece rüyasında da o zat kendisini cennete girmiş olarak görür. Ve cennette kendisine verilen köşkün bir kenarında bir tane kerpicin eksik olduğunu fark ediyor. Ve oradaki hizmetkârlarına “bu eksik kerpiç nerede” diye soruyor. Onlarda “biz onu Allah’ın emri ile dünyada iken sana getirdik.” Diyorlar. O zat dehşet içerisinde uyanarak kerpici alıyor ve secde-i rahmana kapanıp “ya rabbi! Bunu yerine iade ettim kabul et” diye dua ediyor. Cenab-ı Hakk da kerpici yerine iade ediyor.
Peki, dua nasıl yapılır? Adabı nedir?
1- Şerefli vakitleri aramak:
şerefli vakitler sene içerisinde arefe günleri, aylardan ramazan ayı, haftalarda Cuma günleri, gün içerisinde seher vaktidir.
Musa (as) Cenab-ı Hakk’a “ya rabbi sana hangi vakitte dua edeyim ki, benim dualarımı kabul edesin” buyuruyor. Hz. Allah “bana hangi saatte dua edersen kabul ederim.” Musa (as) aynı niyazı bir kaç defa tekrar edince Cenab-ı Hakk “gecenin yarısında dua et. Zira o saatte bana dua eden eşkıya dahi olsa duasını kabul ederim.” Buyuruyor.
Harun Reşid’in çok Salih bir komşusu olup çok fakirdir. Küçük çocukları da olan bu zatın yiyecek bir şeyleri olmadığı için çocukları çok açtı. Bu zat gecenin yarısında kalkıyor. İki rekât namaz kılıyor. Hz. Allah’a dua ediyor. Harun Reşid de o anda rüyasında şöyle bir ses işitiyor. “ya Harun! Sen tok yatıyorsun. Komşun çocukları ile aç yatıyor.” Bunun üzerine Harun Reşid hemen kalkıp mutfakta yiyecek cihetinden ne mevcut ise hepsinden birer tane alıp komşusuna götürüyor. İhtiyar komşusu henüz duasını tamamlamadan Harun Reşid’in yiyecek getirdiğini görüyor ve hemen Hz. Allah’a şükür secdesine varıyor.
2- Şerefli hallerden istifade etmek:
Ebu Hureyre şöyle buyuruyor: “gök kapıları İslam ordusu ile küfür ordusunun karşılaştığı, yağmurun yağdığı ve farz namazların kılındığı esnada açılır. Bu vakitleri ganimet bilip dua edin.” Buyuruyor.
Ve yine hadis-i şerifte “kulun Allah’a en yakın olduğu yer secde mahallidir.” Buyruluyor. Bilindiği üzere şeytan-ı aleyhillane Hz. Allah’ın huzurundan kovulduğu zaman “senin kullarını saptıracağım ve senin cennetine giden yolun ortasına oturacağım. Cennete salmayacağım.” Diyor. İşte o anda Hz. Allah şeytana iki yeri yani altı ve üstü (secde ve dua) unutturuyor. Onun için secde halinde Mevla’ya iltica etmemiz lazım.
3- Kıbleye dönerek, kollarının altı görünecek şekilde ellerini açarak dua etmek:
İbn-i Abbas’ın rivayetinde: “rasulü Ekrem dua ettiği zaman avuçlarını birleştirir ve iç kısmını yüzüne çevirirdi.” Buyruluyor.
Peygamber efendimiz: “duayı bitirdiğiniz zaman ellerinizi yüzünüze sürün onda bereket vardır. Çünki her iki el de semavi bereketlerle dolmuştur. Ondan bereketleri azaların en hayırlısı olan yüzünüze akıtmış olursunuz.” Buyuruyor.
4- Duayı gizlice yani hafif sesle yapmak:
Nitekim Rabbimiz bir ayeti Celilesinde mealen: “Rabbinize gönülden ve gizlice yalvarın” buyuruyor. Gönülden yani Hz. Allah’ın gayrısını kalpten çıkararak, sırf Mevla ile meşgul olarak dua etmek lazımdır.
Hz. Allah bir hadis-i kutside “ey insanlar! Kalbiniz benden başkasına çevrilmiş olduğu halde dua ederseniz gittiğiniz bu yol batıldır.” Buyuruyor. Hadis-i kutsiden anlıyoruz ki; kişi dua ettiği zaman sadece Hz. Allah’ı düşünmeli, hem lisanen hem de kalben dua etmelidir. Böyle yapılan duanın kabul olmasına hiçbir mani yoktur.
5- Duada yapmacık sözlerden sakınmak:
Dua eden kapıda ki dilenci gibidir. Tevazu ve huşu içinde istemelidir. Külfetli ve yapmacık sözlerden kaçınmalıdır. Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifte buyuruyor ki: “dua da yapmacık sözlerden kaçının. Allah’ım senden cennet ve cennete yaklaştıracak söz ve amel diler, cehennem ve cehenneme yaklaştıracak söz ve işlerden sana sığınırım demek kâfidir.”
6- Huzur ve huşu içinde Allah’tan korkarak ve kabulünü umarak istediği şeyde ısrarlı olmaktır.
7- Duasında azimli kabulünde ümitli olmak sureti ile Hz. Allah’a karşı hüsn-ü zanda bulunmak. Hadis-i şerifte: “sizden biriniz dua ettiği zaman kabul olunacağına büyük ümit besleyin. Çünki onun kabulü Allah için kolaydır.”
8- Tekrar tekrar isteyerek duada ısrar etmek. İbn-i mesut peygamber efendimiz hakkında: “dua ettiği zaman üç defa dua eder. Allah’tan bir şey istediği zaman 3 defa isterdi.” Buyuruyor.
9- Duaya besmele ile başlamak. Seleme bin akça Hz. Şöyle anlatıyor. “                  بِسْمَانِى رَبِّيَ اْلعَلِىِّ اْلاَعْلَي اْلوَهَّابْ (bismani rabbiyelaliyyil aglel vehhab) demeden peygamber efendimizin duaya başladığını duymadım.”
10- Duanın kabul olmasının asıl sebebi tevbe etmek, helalleşmek, bütün himmetini Hz. Allah’a bağlamaktır. Süfyan-ı servi Hz. Anlatıyor. Beni israilde 7 yıl yağmur yağmadı. Kıtlıktan çöp leşlerini yiyecek hale geldiler. Hatta çocuklarını bile yediler. Bu vaziyette dağlara çıkarak Allah’a yalvardılar. Fakat Hz. Allah onların peygamberlerine vahyetti:
- Bana yürümekten ayaklarınız dizlerinize kadar sürtse, elleriniz semaya değecek gibi yüksek dağlara tırmansanız kul hakkını ödemedikçe duanıza icabet etmem ve ağladığınıza acımam. Bunun üzerine onlar birbirleriyle helalleştiler ve Hz. Allah bereketini onlar üzerine indirdi.
Bazı kere dua kabul olunmaz. Bu dua ya nefsinde zayıf olduğu içindir yani bir kişi nefsinde bir kişiye nefret beslerse Hz. Allah o duayı kabul etmez. Veya duanın kabulüne bir mani vardır. Haram yemek, zulm etmek, kalbinin günahları sebebi ile kararması ve gafletin kendisine galip gelmesi gibi şeyler dolayısı ile.
Şu anlatılanlardan anlıyoruz ki Allah’a dua eden kimsenin midesinde haram lokma bulunmamalıdır.
Nitekim bir defasında sahabeden Saad bin ebi vakkas peygamber efendimize söyle dedi: “ya Rasulallah! Hz. Allah’a dua ediyorum fakat duam kabul olunmuyor.” Peygamber efendimiz “ey Saad! Haramdan sakın zira midesine bir lokma haram girmiş olan kimsenin duası 40 gün kabul olunmaz.”
Şeyh ishak Hz. Bir köye giderken yolda Salih bir derviş ile karşılaşıyor. Derviş “sübhanallah, biz zatına dua ettirmek için geliyorduk. Burada intisab ettik.” Deyince şeyh ishak “size ne oldu ki bana dua ettirmek üzere geliyorsunuz?” derviş “sultan bize iki köle teslim etmişti. Bir kere kaçtılar, Gürcan vilayetinde bulduk. Yine kaçtılar. Eğer bulamazsak sultan hepimizi öldürecek.” Şeyh Hz. Hemen iki rekât namaz kılıyor ve dua etmeye başlıyor. Biraz sonra kölelerin bulunduğuna dair haber geliyor. Şeyh Hz.nin hizmetinde bulunan derviş “bunca zamandır hizmetinizde çalışıyorum. Hiçbir kusur etmeden rızanızı almaya çalışıyorum. Kıldığınız şu iki rekât namaz ile yaptığınız duayı şu fakire öğretinde bir hacetim olduğu zaman benimde duam kabul olsun.” Der. Şeyh “ey derviş! Bu duanın kabulü şimdiki namaz için olmayıp 30 senedir nefsimi haram lokmadan muhafaza ettiğim içindir.”
Duaya başlarken dikkat edeceğimiz bir hususta başında ve sonunda salâvat-ı şerife okumak duanın kabulüne vesile olur.
Nitekim peygamber efendimiz hadis-i şerifte: “dua ile Allah arasında peygamber ve ashabına Salatü selam getirilinceye kadar bir perde vardır. Salatü selam getirilince hemen perde kalkar dua kabul edilir. Getirilmezse dua geri döner.”
Cenab-ı Hakk dualarımızı indi ilahiyesinde makbul, müesser ve müstecap buyursun. Âmin
Bookmark and Share

11 Ocak 2010 Pazartesi

Ahlak-ı Hamide ve Ahlak-ı Zemime

<I></I>

<I></I>

ن وَالْقَلَمِ وَمَا يَسْطُرُونَ *مَا أَنتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍ *وَإِنَّ لَكَ لَأَجْراً غَيْرَ مَمْنُونٍ

وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ

<I></I>

Manası: (nûn) kaleme ve yazanların yazdıklarına kasem ederim ki; Rabbinin nimeti ile sen deli değilsin. Hakikaten senin için bitmez tükenmez bir ecir vardır. Ve cidden sen en güzel ve en büyük ahlak üzerinesin…

Sebeb-i nüzulü; bu ayetler Mekke müşrikleri hakkında nazil olmuştur. Müşrikler peygamber efendimiz hakkında “muhakkak o delidir.” Dediler. “o Muhammed, kendi basına bir şeyler söylüyormuş” diye konuştular, bunu üzerine Allah-ü Teâlâ Habibini o kâfirlere karsı teselli ederek; “Habibim, sen en büyük bir ahlak üzerinesin.” Buyuruyor.

İzah: nefisteki manevi hastalıkları ve düşük hareketleri tedavi edip güzel ahlak ve vazifeler yerine getirmek, hasta bir vücudu tedavi etmeye benzer ki onu tedavi etmekle hastalık giderilir yerine sıhhat getirilir. Zira mizaçta asıl olan itidal halidir. Nasıl ki gıdalar yerine alcık sebebi ile sağlam bir mide de hastalık sebebi ile sağlam bir midede hastalık meydana geliyorsa, bunun gibi fıtratı selime üzerine çocukları ruhî gıdalar mesafesinde olan anne ve babaları tekinler ile Yahudi, Hristiyan ve Mecusi ederler. Yani kötülükler alışkanlık ve öğretim yolu ile kazanılır. Yine nasıl ki beden dünyaya ilk gelişinde nakıs olarak geliyorsa büyümesi ve kemale ermesi için gıda maddelerine muhtaç ise insandaki nefis nakıs fakat tekâmüle elverişli olarak yaratılmıştır. İnsan ruhu ancak terbiye ile ahlakını güzelleştirmek ve ilim ile beslemek sureti ile tekâmül eder yükselir. Böyle olmakla ahlak-ı hamide hâsıl olur.

Nasıl ki; insan vücudu sıhhatte olduğu gibi, doktorun vazifesi sıhhati muhafaza eden kanunları hazırlamak ve vücut hasta olduğunda sıhhati iade etmek için tedbirli olmak ise tıpkı bunun gibi bizdeki nefiste böyledir. Eğer o temiz ise onu muhafaza etmeye çalışmak, ona bir takım meziyetler kazandırmak daha fazla saf bir hale getirmek için çalışmak lazımdır. Eğer kendi vücudumuzu ahlak-ı zemime ile meşgul ediyorsak onlardan bir an evvel kurtulmak lazım gelir. Bundan kurtulmak; nasıl ki hastalıklar zıtlarıyla tedavi ediliyorsa yani hastalık soğuktan mütevellit ise sıcak ile eğer sıcaktan meydana gelmiş ise soğuk ile tedavi ediliyorsa kalpteki hastalıklar ve ahlak-i zemime ise zıddı olan ahlak-ı hamide ile tedavi edilir. Mesela cehalet hastalığı ilim ile, cimrilik hastalığı cömertlik ile, kibir tevazu ile, sefahat nefsi arzuları terk ile gayeye erilir. (zübdetül ihya)

Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde Cenab-ı Hakk’a söyle dua ediyor;

اْلاَخْلَاقِ فَمُنْكَرَاتِ جَنِّبْنَسِي اَلَّلهُمَّ وَيَقُولُ وَخَلْقِي خِلْقِي حَسِّنْ اَلَّلهُمَّ

“ Allah’ım yaratılışımı ve ahlakımı güzelleştir.” Ve yine söyle buyuruyor; “ “Allah’ım beni kötü ahlaktanmuhafaza eyle!” (zübdetül ihya)

Cenab-ı Hakk peygamber efendimizin duasını su ayet-i celilede bildiriyor;

اِسْتَجِبْلَكُمْ وَادْعُونِي رَبُّكُمْ وَقَالَ

manası: Rabbimiz dedi ki; bana dua edin duanızı kabul edeyim.”

Diğer bir hadis-i şerifinde Allah rasulü;

اْلعَظِيمْ اللهِ خُلُقِ اْلخَلقِ حُسْنُ

“güzel olan ahlak azim olan Allah’ın ahlakıdır.”

Eshabın ileri gelenlerinden bir topluluk bir gün haz. Aişe validemize gelerek “ey mü’minlerin annesi bize Allah rasulünün ahlakını anlatır mısın?” derler. Haz. Aişe validemiz onlara “siz Kur’an-ı kerim okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kur’an’dır. Orada mevcuddur.” (ihya 3/48)

Güzel ahlakın şubelerinden biriside iyilik ve takva olup karşılıklı yardımlaşmayı icap eder. Kur’an-ı kerime, rasulü kibriyaya tabi olmaktan üstün ahlak olamaz. Zira peygamber efendimiz;

اْلاَخلَاقِ مَكَارِمَ لِاُتِمَّ بُعِثْتُ اِنَّمَا

“ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” Buyuruyor.

Hasan-ı Basri haz. “güzel ahlak, güler yüz, bol cömertlik, başkalarını rahatsız etmemektir. Güzel ahlak rahatlık ve genişlik anlarında insanları sevindirmektir.” (gazaliden vaazlar)

Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerinde söyle buyuruyor mealen; “Hz. Allah için 360 tane güzel ahlak vardır. Ehli tevhit olduğu halde kim bunlardan birine sahip olursa (iman ile ahlakı) onu er geç cennete götürür.” Buyuruyor. Bunun üzerine Hz. Ebubekir efendimiz “ bu ahlaklardan birisi olsun bende var mıdır?” deyince peygamber efendimiz “ya Eba bekr! Onların hepsi sende vardır, fakat bu ahlakların Allah’a en sevgilisi cömertliktir.” Buyuruyor.
Manası: mizana ilk konulacak iki şey güzel ahlak ile cömertliktir. Ne zamanki Hz Allah imanı yarattı iman “ey Allah’ım beni kuvvetlendir” diye dua etti. Haz. Allah’da onu güzel ahlak ve cömertlik ile mükâfatlandırdı. Yani kuvvetlendirdi. Ne zamanki Allah küfrü yarattı. Küfür “ey Allah’ım beni kuvvetlendir diye dua etti. Haz. Allah onu cimrilik ve kötü ahlak ile kuvvetlendirip takviye etti.”

Güzel ahlak 10 mertebedir;

1- Dinen ve ahlaken güzel olan işte halka uyup muhalefet etmemek lazımdır. Çünki peygamber efendimiz sahabe-i kiram bir şey arz ettiği zaman eğer dinen ve ahlaken onu kabul ederse diğer sahabelerinde onu işlemesini isterdi.

2- İnsaf ve muhabbet sahibi olmak icap eder. Enes r.a. şöyle buyuruyor; peygamber efendimiz kendisini tiksindiren bir şey için “bana bunu neden yaptın?” söylemediler. Hadiseler karsısında gayet metanetli ve merhametli olarak söyle buyururlardı; “Allah’a iltica ediniz, zira ancak kitap ve kader ile olmuştur.”

3- Kimsenin ayıbını araştırmamak lazımdır. Çünki peygamber efendimiz hiç kimsenin ayıbını araştırmazdı. Sahabe-i kirama söyle buyururlardı;
“sizden hiç biriniz eshabımdan birinin hiçbir şeyini bana bildirmesin. Yanınıza kalp huzuru ile çıkmayı severim.” Buyururlardı.

4- Kusur gördüğü zaman iyi te’vil edip iyiliğe sebep yormak lazımdır. Çünki Rasulullah ve sahabe-i kiram öyleydi. Rasulullah efendimize gelip bir münafık kötü şikâyetlerde bulunduğu zaman peygamber efendimiz onu hemen reddeder ve iyiliğe te’vil ederdi.

5- Özür dileyenin özrünü kabul etmek lazım gelir. Çünki efendimiz sahabe-i kiramın özrünü kabul ederdi.

6- Muhtaçların ihtiyacını gidermek lazımdır. Çünki Habibullah ashaptan biri ile karşılaşınca musafaha ederlerdi. Oturup kalkınca daima haz. Allah’ı anardı. Namazda oldukları halde bir kimse kendisi ile oturmaya gelse, namazı hafifletir, gelen kimseye bir ihtiyacın var mı diye mukabelede bulunurlardı. Varsa giderir yoksa ona dua ederlerdi.

7- Kendi kusurlarımızla meşgul olmamız lazım gelir.

8- İnsanlardan gördüğümüz eziyet için sabır göstermemiz lazım gelir. Çünki Rasulullah efendimiz taife risaletini anlatmak için gittiğinde Taif’liler Rasulullah efendimize tasla karşılık verince sabretti. Hatta Cebrail a.s. haz. Allah’a kavmin helaki için dua istediği halde Rasulullah efendimiz “ben dünyaya helak için degil hidayet ve rahmet için gönderildim.” Cevabı ile eziyete tahammül etmiştir.

9- İnsanlara karsı güler yüzlü olmak

10- Tatlı dilli olmak.

Rivayet olundu ki; lokman hekimin oğlu babasına dedi ki;
‘insan için en hayırlı haslet hangisidir?’ lokman hekim “dindir” dedi.
Oğlu ‘din ile beraber hangisidir?’ dedi, lokman hekim “maldır” dedi.
Oğlu ‘bu ikisi ile beraber 3.sü nedir?’ dedi lokman hekim “hayâdır” buyurdu.
Oğlu ‘bu 3ü ile beraber 4.sü nedir?’ dedi, lokman hekim “güzel ahlaktır” buyurdu.
Oğlu ‘bu 4ü ile beraber 5.si nedir?’ dedi lokman hekim “cömertliktir” buyurdu.
Oğlu ‘bu 5i ile beraber 6.sı nedir?’ dedi. Lokman hekim “oğlum bu 5 şey kimde varsa o kimse hem temizdir, hem de takva sahibidir. Hem de Allah dostudur. Şeytanın düşmanıdır. Ve bunlar insanın selameti için kişiye kâfidir. 5 şey daha vardır ki, bunlar küfür kibir, şükür azlığı, cimrilik ve kötü ahlak. Bu 5 haslet ise münafıkta bulunur. Hakk Teala’dan uzak şeytana yakındır.” (riyazüz salihin)




Bookmark and Share

Regaip Gecesi

Bu gece bizi yoktan var eden, yerdeki karıncadan havada uçan kuşa kadar bütün mahlukatı insanoğlu için halk eden rahmeti, mağfireti bol olan Rabbimizin ‘sen olmasaydın bu alemi halk etmezdim’ dediği insanların sevgilisi insü cinin nebisi 70.000 alemin efendisi olan sevgili Peygamberimizin dünyaya, ana rahmine inzal buyurduğu gece…

Evet Allah’ın rasulü dünyayı şereflendirmeden önce onun mübarek nuru şereflendiriyor dünyayı ve o nur Hz. Âdem’den Hz.ibrahim’e oradan Hz.ismail’e ve dedesi Abdulmuttalib’e ve oradan da gerçek sahibi olan Peygamber Efendimiz’e kadar intikal ediyor bu gecede…

Peygamber efendimiz buyuruyorki:

اَوَّلُ مَا خَلَقَ اللهُ نُورِي اَوْ رُوحِي وَ كُنتُ نَبِيًّا وَآدَمَ بَيْنَ اْلمَاءِ وَالطِّينِ

Allah’ü Zülcelal hazretleri ilk önce benim nurumu, benim ruhumu yarattı. Adem a.s. su ve toprak arasında iken ben peygamber idim, benim peygamberliğim ilan edilmişti, buyuruyorlar.

Bu hadisi şerife göre: peygamber efendimiz madde itibari ile peygamberlerin sonuncusu ama mana itibari ile peygamberlerin evvelidir. Demek ki ilk peygamber de Muhammed a.s. son peygamberde yine Muhammed a.s.dır. Çünkü zaten onun nurundan bütün kâinat arz ve semavat yaratılıyor.

Nitekim birgün Cebrail a.s. peygamber efendimizin yanına geliyor ve;

“ya Muhammed! Hz. Allah beni yaratınca arşu alanın altında 18bin sene tuttu. 18 bin yıl arşu alanın altında ben Rabbimi zikir ile onu tesbih ile meşgul olduktan sonra rabbime sordum ‘ ya Rabb! Benden önce baksa bir mahluk yarattınmı benden önce baskasını halk ettinmi Allah’ım?’ Allah-ü Zülcelal buyurdu ki; فَانْظُرْ اِليَ اَمَامَكَ ‘önüne bak ya Cebrail!’ نَظَرْتُ ben önüme baktım رَاَيْتُ نُورًا عَظِيمًاazim bir nur gördüm. Gözlerimi kamaştırıyordu. ‘ya Rabb! Bu nur kimin nurudur? Nedir bu nur ya Rabbi?’ haz. Allah buyurdu ki; ‘o nur varya o nur! O nur benim habibimin nurudur. Ya Cebrail! Bak bakalım habibimin sağına…’ sağına baktım bir nur, sol tarafına baktım bir başka nur, önüne ve arkasına baktım yine iki tane nur gördüm.’Peki Allah’ım bu habibinin nurudur bunu anladım. Ama sağında, solunda, önünde ve arkasında olan bu kimin nurudur?’ haz. Allah buyurdu ki; ‘onlar habibimin çok sevdiği dört eshabının nurudur ya Cebrail! Bunlar dünyada ki makamları. Ahrette ki makamları ise; onlara didarımı gösteririm, onlara cemalimi seyrettiririm, onlar cemalimi seyrederler. Ya Cibril! Onları sevenleri, Allah’ın rasulüne ve dört eshabına muhabbet besleyenleri vallahi cennetime koyarım’” diyerek üç defa tekrarlıyor yüce Mevlamız. ‘ben çok cömert ve kerimim! Ama eğer Muhammed olmasaydı seni yaratmazdım, arşı kürs’ü yaratmazdım, levh ve kalemi yaratmazdım. Bütün zerratı kâinatta ne varsa onların her birerlerini Muhammed hürmetine yarattım, onun nurundan halk ettim.’ Buyuruyor.

Nitekim 1965 yılında Amerikan ve İtalyan arz mütehassısları (yeryüzü bilimcileri)yerin derinliklerine indikleri zaman toprağın beyaz olarak çıktığını görünce, dehşete kapılarak bu değişik manzara karşısında, ‘vallahi bu beyazlık hz. Muhammed’in nurunun beyazlığı’ deyip, iman etme mecburiyetinde kalmışlar.

Hatta bir defasında peygamber efendimiz, Cebrail (A.S)’a yaşını soruyor ve Cebrail (A.S); ‘Ya Rasulullah! Cenabı Hak her 70 yılda bir yıldız halk eder. Ben o yıldızı 70000 defa gördüm’ deyince peygamber efendimiz; ‘Ya Cibril! O senin her 70 yılda, 70000 defa gördüğün yıldız benim nurumdur” buyuruyor.

İşte bu nurun halkını hz Ali Efendimiz su sekilde anlatıyor;

Allahü Teala önce rasulü erkemin nurunu yarattı. Sonra bu nurdan arş’ı kürsi’yi yarattı. Daha sonra cennet ve cehennemi, yer ve gökleri var etti. Adem (as)’ı yaratmadan 324bin yıl önce rasulü erkemin nurunu yarattı. Sonra 12 hıcab yarattı ki onlar kudret, azamet, minnet, rahmet, saadet, keramet, menzilet, hidayet, nübüvvet, rif’at, heybet ve şefaat hıcablarıdır. Rasulü erkemin nuru on iki bin yıl kudret hıcabı içinde, on bir bin yıl azamet hıcabında, on bin yıl minnet hicabında, dokuz bin yıl rahmet hicabında, sekiz bin yıl saadet, yedi bin yıl keramet, altı bin yıl menzilet, beş bin yıl hidayet, dört bin yıl nübüvvet, üç bin yıl rıf’at, iki bin yıl heybet ve bin yılda şefaat hıcabında bekledi. Sonra altı bin yıl Arş’da durdu. Sonrada sırasıyla Adem (as)’ın beline, oradan Şit (as)’ın ve böylece ta muttalibin oğlu abdullah’a kadar geldi ve nihayet Mekke-i Mükerreme de dünyaya geldi.

Nakledildigine göre; Allah Teala alemlerin fahri Muhammed (sav)’in nurundan bir ağac yarattı. Bu ağacın dört budağı vardı. Buna şeceretü’l-yakîn denirdi. Sonra rasulü erkemin nurunu inciden bir perde içinde açıkladı. Bir tavus suretinde olan bu nur o agacın üzerine kondu. Bu agacta bin yıl tesbih etti. Sonra Allah Teala haya aynasını yarattı. Tavusun karsısına koydu. Tavus aynada çok güzel sureti görünce utandı. O kadar utandı ki utancından beş kere secdeye kapandı. Allah Teala bu nura bir nazar eyledi ve bu nur hayasından terledi. Allah Teala bu nurun basının terinden melekleri, yüzünün terinden arş’ı, kürsi’yi, levh, kalem, güneş, ay ve yıldızları yarattı. Vücudunun terinden yerleri ve yerin dibine kadar olan her şeyleri; cehennemi ve cehennemin içindekileri yarattı. Sonra Allah Teala o nura “önüne bak” diye emretti. Nur önüne baktı, gördügü haz. Ebu Bekir’in nuru idi. Ardında hz. Ömer’in, sağında Osman’ın ve solunda da Hz. Ali’nin nurlarını gördü.

Rasulü erkemin nuru 70bin yıl tesbih etti. Sonra Allah Teala ilk peygamberlerin canlarını yarattı. Canı yaratılan peygamber LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RASULULLAH dedi. Sonra Allah Teala bir kandil yarattı. Rasulü erkemin nuru dünyada oldugu gibi suretlenip kandile kondu. Sonra peygamberlerin ruhları iki yüz yıl bu kandili tavaf ettiler. Sonra Allah teaa bu ruhlara kandile bakmalarını emretti. Herkes kandile baktı. Orada rasulü erkemin basını görebilen, dünyada sultan oldu. Ayak tarafını görebilen adil oldu. Gövdesini gören alim oldu. Hulasa rasulü erkemin mübarek ruhundan kim neresini görebilmiş isegörüşüne uygun olarak dünyada bir mevkii almıstır. Sonra Allah Teala ahmed (احمد) şeklinde namaz kılmalarını emretti. Yani kıyanı A (ا), rükûu H (ح), sücudu M(م), teşehhüdü D(د) şeklinde kılmalarını emretti. Sonra peygamberlerin suretlerini peygamberimizin diger adı olan Muhammed lafzına benzer bir şekilde yarattı.

İşte bu bahsedilen nuru Muhammedi ilk önce Hz. Âdem’e intikal ediyor. Hz Allah o nuru Adem (A.S)’ın alnına yerleştiriyor ve melekler her gün o nuru tavaf etmeye, seyretmeye geliyorlar Hz. Adem’in yanına. Ama Âdem (A.S) o nuru göremiyor ve Hz. Allah’a dua ediyor ‘Ne olur Ya Rabbi! O nuru benimde görebileceğim bir yere koy’ diyor. Bunun üzerine Hz. Allah o nuru Adem (A.S)’ın alnından alıp, baş parmaklarına koyuyor ve Adem (A.S)’da doya doya seyrediyor, temaşa ediyor.

Daha sonra Hz. İbrahim’e intikal ediyor bu nuru Muhammedi ve Hz. İbrahim dünyaya geldiği gece semayı bir sancak aydınlatıyor. Dünya bir anda Hz. İbrahim’in dünyaya gelişi ile aydınlanıveriyor. Meleküte, bütün melekler âlemine ‘bu Hz. Muhammed’in nurudur.’nidası yayılıyor. Bütün meleküt aleminde bir heyecan, bir coşku. Allah Rasulünün nurunun Hz. İbrahim’e tecelli edişi merasimini, Hz. İbrahim’in doğduğu gece seyrediyorlar. Ondan sonra Hz. İbrahim’den, Hz. İsmail’e intikal ediyor.

Allah Rasulünün nesebi Hz. İsmail’e dayanır. Ceddi âlisi Hz. İsmail’dir. Hz. İsmail’den dedesi Abdülmuttalip’e ve ondan da oğlu Abdullah’a geliyor.

Bir gece Abdülmuttalip Kabe-i Muazzama’nın gölgesinde uyuyor. Kendisinden geçiyor ve korkulu bir rüya görüyor. Hemen kalkıp kureyşlilerin oldugu yere gidiyor.

Kureyşin kahinleri, bilim adamları diyorlar ki; “sen de bir telaş görüyoruz, sende bir heyecan var. Nedir bu halin? Nedir bu telaşın?”

Abdulmuttalip cevap veriyor; “dün gece ruyamda vücüdumdan bir ağacın cıktıgını gördüm. O çıkan agacın dalları bütün dünyayı sardı. Ucu göklere ulasıyor, dalları da doğudan batıya doğru her tarafa yayılıyordu. Baktım ki kureyşin bir kısmı bu dallara sarılıyor, onlara yapışıyor, bir kısmıda bu dalları kesiyor ve buduyorlardı. Ve arap olan ve olmayan bütün insanlık, bütün kainat o ağaca secde ediyordu. Bende dedim ki; su ağacın dallarından birine de ben yapışıvereyim. Yapışmak istedim ona sarılayım dedim, o anda bir ses işittim. “ey Abdulmuttalip! Sen git burada senin nasibin yok.” Dediler. “burada kimin nasibi var” dedim. Cevaben denildi ki; “onu tutmus olanların, yapışanların, sarılanların kendilerinin ve dünya ayakta durdukca sulbünden meydana geleceklerin, o agaca secde edeceklerin neslinin tamamının nasibi var” dediler.

Elhamdülillah işte biz o nasiplilerdeniz. Eğer o nasiplilerden olmasaydık bu gece burada toplanıpta fahri kainatı ihya edemezdik.

Abdülmuttalip bunu anlatınca kahinler, o devrin papazları, bilim adamları telaşa kapılıyorlar. “eğer dediğin doğru ise o senin neslinden gelecek bir peygamberdir. Artık peygamberlik Yahudilerden alınıp Kureyş’e mi veriliyor. Eğer öyleyse, onun dünyaya gelişi bizim için bir felakettir diyorlar.

İşte o Yahudilerin korktukları an yavaş yavaş yaklaşmaya başlıyor.

Peygamber efendimizin nuru abdülmuttalib’e, abdülmuttalip’ten oğlu Abdullah’a, Abdullah’da evlenince nuru Âmine validemize intikal ediyor.

Ve nihayet o muhteşem gece, o eşi benzeri olmayan olay meydana geliyor. Ve peygamber efendimizin nuru bu geceyi aydınlatıyor. İşte bu gece yani eşhuru hurumdan olan recebi şerif ayında bire yüz, ramazanı serifte ise bire bin ve hatta hesapsız olarak ibadetler karsılıgını bulur.

Bu gecede akşamla yatsı arasında 12 rekat hacet namazı kılınır. İki rekatte bir selam verilerek kılınan bu namazda fatiha’dan sonra her rekatte 3 inna enzelnahü 12 ihlası serif okunur, namazdan sonra 7 salatı ümmiye okunur. Salatı ümmiye “allahümme salli ala seyidina muhammedinve ala alihi ve sahbihi ve sellim.”
Secdede 70 defa ‘subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi verruh' okunup kalkılır.
‘rabbiğfir verham vetecavez amma ta'lem inneke entel eazzül ekrem' deyip tekrar secdeye varılır.
70 defa ‘subbuhun kuddusun rabbuna ve rabbul melaiketi verruh' deyip secdeden kalkar.
Daha sonra cenabı hakka dua ile iltica edilir. Bilhassa “allahümme barik lena recebe ve şa’bane ve belliğna ramazan” duasını bolca okumalıdır.
Birde Regaip gecesinin ertesi günü yani Cuma günü öğle ile ikindi arasında 4 rekat teşekkür namazı kılınır.
Cenabı hakk cümlemize bu geceyi hakkıyla ihya edebilen kullarından olabilmeyi nasip eylesin.



Bookmark and Share

6 Ocak 2010 Çarşamba

Helal Haram ve Musafir

HELAL HARAM VE MUSAFIR

ياَ اَيُّهَا النَّا سُ كُلُوا مِمَّا فِي الْاَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا وَلَاتَتَّبِعُ خُطُوَاتِ الشَّيْطَنْ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينْ

Ey insanlar! Arzda ki helal ve hos olan seyleri yiyin. Şeytanın adımlarına uymayın. O sizin için apacık bir düşmandır.

Bir kimse eve girerken öksürmeden girmemelidir. - esselamü aleyna min rabbina-demelidir. Bazı hadis-i seriflerde bildirildi ki; " bir kimse evinden cıkacagı zaman hz. Allah onun kapısında iki müvekkel melek bulundurur. Bu melekler onun malını, ehlini, ıyalini muhafaza ederler. İbliste yardımcılarından 70 seytan bulundurur. O kimse evinin kapısına yaklasınca eger helal kazanc ile dönüp gelmiş ise o iki seytan gizlenir, iki melekten biri o kimsenin sagında digeri ise solunda dururlar. Kapıyı acıp -bismillah- dedigi zaman seytanlar giderler. Kendisi ile beraber iki melek içeri girerler. Ve evdeki her seyi ona güzel gösterirler. Gece gündüz sıkıntı cektirmezler. Bu mü'min kimse oturunca iki melek onun basucunda dururlar. O kimse ne zaman gece gündüz evinde yerse temiz olarak yer, içerse temiz ve hos olarak içer."

Bildirilenlerden bir sey işlemez ise bu melekler ondan uzaklasır. Seytanlar onunla içeri girer, evinde olan her