Sayfalar

10 Temmuz 2013 Çarşamba

RAMAZAN-I ŞERİF AYI VE HUSUSİYETLERİ


RAMAZAN-I ŞERİF VE HUSUSİYETLERİ

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِي أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَىٰ وَالْفُرْقَانِ ۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ ۖ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَىٰ سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ ۗ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

O Ramazan ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz. (Elmalılı meali) (bakara 185)

Ramazan-ı şerif ayı kendisinde mahsus bir takım hususiyetleri barındıran, on bir ayın sultanı diyerek isimlendirdiğimiz mübarek bir aydır.

Bu ay içinde sadece bu aya mahsus olan farz olan oruç, sünnet olan teravih namazı ve itikaf ve vacip olan sadaka-i fıtır ile süslenmiş, diğer aylardan daha âli, faziletli, şerefli bir aydır.

Cenab-ı hakkın ayeti kerimesinde de buyurduğu üzere kur’an-ı kerim bu ayda inzal olunmaya başlanmış ve yine bu ayda tamamlanmıştır. Ancak yalnızca kur’an-ı kerim değil diğer kitaplarda bu ay içerisinde inzal olunmuştur.

İbrahim as’a gönderilen sahifeler ramazan-ı şerifin ilk gecesi,

Davut as’a gönderilen zebur kitabı ramazan-ı şerifin 19. Gecesi,


Musa as’a gönderilen Tevrat kitabı ramazan-ı şerifin 7. Gecesi,

İsa as’a gönderilen incil kitabı ramazan-ı şerifin 13. Gecesi,

Peygamber efendimize gönderilen kur’an-ı kerim ise ramazan-ı şerifin 25 yahut 27. Gecesi indirilmiştir. ( tefciruttesnim fi kalbin selim 1/66 – dürretül vaizin 1/59)

Bu sebeple ramazan-ı şerif ayı çok mübarek bir aydır.

Hadis-i şerifte buyruluyor ki;

“bir kimse ramazan-ı şerif ayının gelmesine sevinirse; yüce Allah onun cesedini yakmayı cehennem ateşine haram kılar.”

İşte henüz dahil olmadan ibadetlerimizi ziyadeleştirmeden, hususi bir davranış göstermeden yalnızca kalben bu ay geldiği için sevinir mutlu olur ise Cenab-ı Hakk cehennemi haram kılıyor. Kaldı ki; bu ay içinde namaz kılan oruç tutan zekat ve sadaka veren Kur’an-ı kerim okuyan kullarına daha nice mükafatlar ihsan eder…

Evet, kur’anı kerimin kendisinde inzal edilmesi, oruca tahsis edilmesi ve kadir gecesinin kendisinde bulunması sebebi ile ramazan-ı şerif ayının fazileti vardır. Hatta Mücahid, “ramazan demeyin çünki;  Allah Teâlâ’nın bir ismi de Ramazan’dır. “ramazan ayı” deyin” demiştir. (ihyaa 1/594)

İşte bu ay ismini zikrederken dahi hürmet duyulması gereken ve fırsat elde iken istifade edilmesi gereken okyanusun ta kendisidir. Diğer aylar bu mübarek ayın yanında okyanustan bir damla gibidir. Okyanustan istifade edemeyenin damladan istifade etmesi ne mümkün?...

Hz. Enes’ten rivayet edilen bir hadis-i şerifte peygamber efendimiz;

“Cuma günü selamet bulduğu zaman diğer günlerde selamet bulur; ramazan ayında selamet bulduğu zaman bütün sene boyunca selamette olur.” (İhya 1/1040)

Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte paygamber efendimiz buyuruyor ki;

“ramazan ayı girdiği zaman, cennet kapıları açtırılır, cehennem kapıları kapattırılır. Şeytanlara kelepçe vurdurulur. Bir münadi, ey hayır talep eden gel, ey fenalık talep eden vazgeç diye ünlenir (seslenir).” (ihya 1/645)

Cenab-ı Hakk bu aydan istifade edelim diye şeytanları bile bağlıyor da bizler nefsimize sahip çıkıp ihya etmek için gayret gösteremiyorsak, kendimizi hesaba çekmemiz lazımdır.

Yine bu aya mahsus olarak farz olan oruç ibadeti takva eclinden 3 kısımdır;

1-      Avamın orucudur ki; yeme içme ve cinsi münasebetten imsak ve iftar arasında kendisini uzak tutmasıdır.

2-      Havassın orucudur ki; avamın orucuna ek olarak; gözünü, kulağını, dilini, elini, ayağını ve diğer organlarını günahtan korumaktır. Ağzı ile kuran okur, hayırlı ve güzel şeyler konuşur, diliyle tesbih, tehlil, tahmid, tevhid söyler. Gözüyle ancak helale bakar, ayağıyla ancak helal olan yere gider. Kalbiyle sadece zikir ve fikirde bulunur.

3-      Havasul havassın orucudur ki; havassın orucuna ek olarak; kalbine ve diğer letaifine oruç tutturmaktır. Kalbi masivadan yani Allah’tan başka herşeyden uzak ve tertemiz tutmaktır. (ruhul beyan tefsiri 2/320)

Cenab-ı Hakk oruçla alakalı olarak;

“oruç benim içindir, onun mükafatını ben veririm” buyuruyor.

Yani ona öyle büyük bir mükafat veriyor ki; melekler dahi o mükafatı yazmaya güç yetiremeyecekleri için onun mükafatını ahiret gününde ben veririm buyuruyor mevlamız.

Bu aya mahsus ibadetlerden bir tanesi de rasulullah efendimizin sünneti olan teravih namazıdır. 20 rekat olduğu halde iki veya dört rekatta selam verilerek aralarında salatü selamlar getirilerek dinlenildiği için rahatlık manasına teravih denmiştir. Yalnız yahut cemaatle kılınması sünnettir zira peygamber efendimiz her iki şekilde de kılmıştır. Teravih namazı hakkında da;

“Cenab-ı Hakk sizin üzerinize ramazan ayı günlerinde orucu farz kıldı, bende gecelerinde kıyamı yani teravih namazını sünnet kıldım.” Buyurmuştur. Gündüzünü ibadetle geçirdiğimiz ramazan-ı şerif ayının gecelerini ihya etmenin en faziletli yolu ramazan-ı şerif ayına mahsus olan teravih namazını kılmaktır.

Bu ayın hususiyetlerinden bir taneside sadaka-i fıtır’dır. Sadaka-i fıtır; kadın olsun erkek olsun, ramazan bayramı günü fecrin doğmasından evvel doğan çocuğa dahi verilmesi vacip olan bir sadakadır. Asıl vakti bayram günü fecrin doğmasından yani imsak vaktinden, bayram namazı vaktine kadardır ancak ramazanı şerif ayı içerisinde verilmesi de caizdir. Ancak kazası yoktur.

Kişinin ihtiyacından fazla toplam nisap miktarı malı olduğu vakit; yani evinde bulunan fazla eşya, oda, inek bağ ve bahçeden, muhtaç olmadığı halı, kilim, kap kacak ve diğer ev eşyalarından, üç kattan fazla elbiseden, lüzumundan fazla kitaplarından hesap eder ve nisap miktarından fazla olduğu zaman sadakai fıtrını verir. (ihya 1/586-614-615)

Ancak sadaka-i fıtır; bir kişinin bir günlük yiyeceği yahut onun bedeli olacağından, kendi yediğinden yahut kendi yediğinin daha üstününden vermesi lazımdır. Bu nedenle her ne kadar zamanımızda alt sınır olarak bir miktar belirtilse de imkanı olduğu miktarda daha fazlasını vermek müstehaptır.

Yine sadaka-i fıtır zekatın verildiği yerlere verilir. Ancak bunların içinde en faziletli olanı ilim öğrenmekle meşgul olan kimseye vermektir.

İmam-ı rabbani haz mektubat-ı şerifinde buyuruyor ki;

“ilim talebelerini tasavvuf ehlinin üzerine takdim etmek şeriatın ilerlemesine sebep olur. Çünki ilim talebeleri nebevi şeriatın yükünü taşıyanlar ve bekçileridir. Muhammed Mustafa as’ın dini onlarla kaimdir. Din, ilim talebeleriyle ayakta durmaktadır. Kıyamet günü insanlara islamiyetten sorulacak, tasavvuftan değil. Cennete girmek cehennemden kurtulmak ancak şeriat ile amel etmeye bağlıdır…. O halde en büyük hayır ve iyilik, şeriatı yani İslamiyet'i öğretmek ve dinin eğitimine ve öğretimine yapılan çalışma hizmet ve yardımdır. Ve İslamiyet'in hükümlerinden birini ortaya ihya etmektir. Hususiyetle İslam şiarının yıkıldığı, çöktüğü ve zayıf olduğu bir zamanda; Allah yolunda fakirlere milyonlarca sadaka dağıtmak, şeriatın meselelerinden birinin öğretilmesine, halk arasında revaç bulmasına asla müsavi olamaz…. Eğer malın infakı şeriat için oluyorsa, yani İslam öğretilmesi ve milletin ona revaç bulması, halkın dine eğilmesi için oluyorsa, o harcamanın ve sarf edilenin üzerimizde çok yüksek dereceleri vardır. Bu niyetle az bir şey vermek, bu niyet olmadan sarf edilen milyonlardan aşağı değildir…. İlim talebesi nefsine uysa dahi, nefsinin elinde olmakla beraber mahlûkatın kurtuluşuna sebeptir. Zira şeriatın hükümlerinin tebliğ edilmesi ilim talebelerine bağlıdır. Her ne kadar kendi nefsi faydalanmasa bile (amel etmiyorsa), onun ilminden insanlar faydalanmaktadır. Sofi ise kendi nefsini kurtarmakla beraber sadece kendisini kurtarmıştır. Başkalarına faydası yoktur. Çok kişinin kurtuluşuna sebep olmak, kendi nefsine çalışmaktan iyidir.” (Ruhulbeyan tefsir 2/348-349)

Yahya bermeki, süfyanı sevri hazretlerine her ay 1000 dirhem gönderirdi. Süfyanı sevri hazretleri secdede yahya bermeki için şöyle dua ederdi:

“Allah’ım! Yahya bermeki benim dünya işlerimde bana kafi geliyor. Benim ihtiyaçlarımı giderip kendimi ibadete vermemde bana yardımcı oluyor. Sende ahiret işlerinde ona kafi ol! Onun ahiretteki halini düzelt ve ona yardımcı ol.”

Yahya bermeki öldükten sonra bazı dostları onu rüyasında gördüler, ona sordular;

-          Allah sana nasıl muamele etti?

-          Süfyan-ı sevri hazretlerinin dualarının bereketiyle Allah beni bağışladı. Günahlarımı affetti. (ruhulbeyan tefsiri 2/350)

Ramazan-ı şerifin ilk gecesi yani ilk teravih kıldığımız gece akşam ile yatsı arasında iki rekat teşekkür namazı kılınır. “ya rabbi, ramazanı şerif ile müşeref kıldığın için…” diye niyet edilir ve birinci rekatta fatihadan sonra 1 inna a’tayna (kevser suresi) ikinci rekatta fatihadan sonra 1 kul hüvallah (ihlas suresi) okunur. Namazda sonra 70 istiğfar-ı şerif, 70 salavat-ı şerife okunarak dua edilir. (dua ve ibadetler)

İmam-ı şibli “ramazan hilali görülünce (yani ilk gecesinde) mülk suresini okumak müstehap olur. (tebarake..) Bu hususta tavsiye vardır, bu sure kurtarıcıdır.” Buyuruyor.

Bu surenin okunmasının hikmeti; sure 30 ayettir, ramazan-ı şerif 30 gündür. Umulur ki; Allah Teâlâ hilali görünce mülk suresini okuyan kimseyi her türlü sıkıntıdan kurtarır ve bir ay muhafaza eder. (dürretül vaizin 1/71)

2 yorum:

el hakk doğru ve çok mükemmel bir yazı..

Allah razı olsun. Çok istifadeli bir sohbet . Allah CC feyzini kalk eylesin inşallah

Yorum Gönder