Sayfalar

29 Mart 2012 Perşembe

Hz Ebu Bekir Sıddık


Cenab-ı Hakkın kullarına bahşetmiş olduğu en büyük nimet İslam nimetidir. Bir Müslüman imanının kemal bulması için peygamber efendimizi ve onun ashabını bilmek ve sevmek ve onların yolundan ilerlemek ile mükelleftir.
Cenab-ı Hakkın yaratmış olduğu mahlukatın en şereflisi insan, insanın en şereflisi ise önce peygamberanı ızam hazeratıdır. Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi ise sahabei kiram, sahabenin en faziletlisi ise sırası ile hulefai raşidin efendilerimizdir.
Hz. Ebu Bekir (r.a.), peygamberlerden sonra insanların ve ashabı kiramın en efdali, İslam’ın birinci halifesidir. Asıl adı Abdullah bin Ebu Kuhafe’dir. Babasının adı, Osman olup Ebu Kuhafe künyesi ile meşhurdur. Annesi, Ümmül hayr  lakabıyla tanınan Selma bint-i Sahr’dır.
Hz Ebu Bekir, kureyşin zengin itibarlı ve sözü en çok geçen kimselerinden biri idi. Peygamber efendimiz ile önceden de samimi dostlukları vardı. Peygamberimizi arayan onu hz Ebu Bekir’in yanında bulurdu.

O diğer insanlar gibi putlara tapmaz, çocukluğundan beri onlara buğz eder, diğer insanlarında tapmamasını isterdi. Ne yazık ki insanlar putlara taparak onlardan yardım isterlerdi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) sadece Allah’ın varlığına ve birliğine inanmış, fakat ona delalet edecek birini bulamadığı için, beklemeyi uygun bulmuştu. Peygamber efendimize risalet gelince, hiç tereddüt etmeden, hemen hak dinini kabul edip, Müslüman oldu. Sonra da etrafındakileri bu yüce dine davete başladı. (siyeri nebi hasan arıkan 50-358)
Hz Aişe (r.a.) anlatıyor; “bir gün babam Ebu Bekir, peygamberle görüşmek üzere evden çıktı. Ki Allah rasulü ile eski dost idi.  Kendisine rastlayınca;
-          Ey ebe’l Kasım, kavminin toplantılarında görünmez oldun. Seni babalarını ve analarını ayıplamakla itham ediyorlar, dedi.
Rasulullah
-          Ben Allah'ın elçisiyim. Seni Allah'a çağırıyorum, buyurdu.
Sözünü bitirince de Ebu Bekir Müslüman oldu. Peygamber efendimiz Ebu bekir’in islam’a girişine o kadar sevinmişti ki ondan ayrılırken mekkeyi kuşatan iki dağın çevrelediği mahalde ondan daha sevinçli bir kimse yoktu. Ebu Bekir yoluna devam etti. Osman bin affan, Talha bin ubeydullah, zübeyr bin avvam ve sa’d bin ebi vakkas’a durumu anlattı. Onlarda Müslüman oldular. Ertesi gün hz. Ebu Bekir Osman ibni Maz’un, Ebu ubeyde bin cerrah, abdurrahman bin avf, Ebu seleme bin abdü’l-Esed ve el’Erkam bin Ebi’l-Erkam’ın yanlarına giderek kendilerini islama çağırdı. Onlarda islam’a girdi. Allah hepsinden hoşnut kalsın.” (hayatüs sahabe 1/48)
İlk Müslüman olan bu zatlara “sabikun-u evvelin” denilir. (siyeri nebi 51)
Peygamber efendimiz hz Ebu Bekir efendimizin Müslüman olması ile alakalı olarak buyuruyor ki;
“kimi İslam’a çağırdımsa, muhakkak onda bir duraksama, bir tereddüt olmuştu. Ama Ebu Bekir’e İslam’ı teklif ettiğimde ne duraksadı, ne de tereddüt gösterdi.” (hayatüssahabe 1/24)(ibn-i ishak)
Peygamber efendimize peygamberlik vazifesi verildikten sonra ilk Müslümanlar 3 yıl boyunca imanlarını gizlediler ve güvendikleri kimseleri gizlice islamiyete çağırdılar.
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ الْأَقْرَبِي
(Önce) en yakın hısımlarını uyar. Şuara 214,216
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir. hıcr 94
Bu ayetler nazil olunca ilk olarak gizlice okunan Kur’an ayetleri açıkça ve yüksek sesle okunmaya ve İslam’a davette açık açık yapılmaya başlandı.
İslamiyetin Mekke yılları medine yıllarına göre çok sıkıntılı ve meşakkatli geçiyor ve ilk Müslümanlar bu yıllarda çok büyük sıkıntılara göğüs geriyordu.
Hz Aişe validemiz anlatıyor;
“bir gün peygamberimizin sahabeleri bir araya gelince ki hepsi 38lerdi. Hz Ebu Bekir ortaya çıkma konusunda Allah rasulüne ısrarda bulundu. Peygamberimiz de;
-          Ebu Bekir, azız. (az kişiyiz) dedi
O ısrarını sürdürünce Rasulüllah ortaya çıktı. Müslümanlar mescidin muhtelif köşelerine dağıldı. Herkes kendi hısımlarının (akrabalarının) bulunduğu yere gitti. Hz Ebu Bekir kalktı, halka hitabede bulundu. Rasûlullah da oturuyordu. Bu hutbesi ile Ebu Bekir, Allah ve rasulüne çağıran ilk hatip oldu. Müşrikler hz. Ebu Bekir ile öteki Müslümanlara hücum ettiler. İslam erlerini feci şekilde dövdüler. Ebu Bekir ayaklar altına alındı, çok fena dövüldü. Fasık Utbe bin Rebia, Ebu Bekr’e yaklaşarak yamalı sert ayakkabıları ile onu dövmeye, ayakkabılarını yüzünde gezdirmeye başladı. Sıçrayarak karnına çıktı. Öyle ki babacığımın yüzü burnundan ayırt edilemez oldu. Teym oğulları koşarak geldiler, müşrikleri hz. Ebu Bekir’den uzaklaştırdılar. Bir elbise içinde taşıyarak evine götürdüler. Öleceğinden şüpheleri yoktu. Sonra temim oğulları Mescid-i Haram’a girdiler ve;
-          Ebu Bekir ölürse utbe bin rebia’yı muhakkak gebertiriz. Dediler.
Tekrar Ebu bekr’in yanına döndüler. Babası Ebu Kuhafe ve temim oğulları hz. Ebu bekr’i konuşturmaya çalıştırlar. Nihayet akşama doğru cevap verdi ve ilk sözü;
-          Rasulullah ne yaptı ve nasıldır? Diye sormak oldu.
Oradakiler kendisini azarlayıp kalktılar. Annesi Ümmü’l Hayr’a
-          Kendisine bak, bir şeyler yedir, su ver, dediler.
Annesi oğluyla başbaşa kalınca ona bir şeyler yedirmeye uğraştı. Lakin hz Ebu Bekir;
-          Rasulullah ne yaptı? Deyip başka bir şey söylemiyordu.
Annesi;
-          Vallahi arkadaşın hakkında hiçbir bilgim yoktur. Dedi.
Hz. Ebu Bekir;
-          Haydi, Hattab’ın kızı Ümmü Cemil’e git. Allah rasulünü ona sor. Dedi.
Oda çıktı Hattab’ın kızına gitti ve:
-          Ebu Bekir, Muhammed hakkında senden malumat istiyor.dedi.
Ümmü Cemil;
-          Ne Ebu Bekir’i tanıyorum ne de Muhammed’i. Ama istersen seninle birlikte oğlunun yanına giderim. Dedi.
O da “peki” deyip birlikte geldiler. Hz Ebu Bekir’i baygın ve ağır bir halde buldular. Bunu gören Ümmü Cemil bir çığlık atarak hz Ebu Bekir’e yaklaştı ve:
-          Vallahi bunu sana yapan güruh, fasık ve kâfirdir. Ümit ederim ki; Allah intikamını onlardan alır. Dedi.
Hz Ebu Bekir;
-          Peygamber efendimiz ne yaptı? Ona ne oldu? Diye sordu
Ümmü cemil
-          Annen var duyar, dedi.
-          Ondan sana bir zarar gelmez.
-          Sağdır iyidir.
-          Nerede?
-          Erkam’ın evinde!
-          Allah’a ahdim olsun peygamber efendimizin yanına gitmedikçe ne bir şey tadacağım, ne de bir şey içeceğim.
Annesi ile Ümmü Cemil beklediler; sokakta ayak sesleri kesilip insanlar çekilince hz. Ebu Bekir’i kolları arasına alarak rasulullah’ın huzuruna götürdürler. Peygamber efendimiz ve Müslümanlar üstüne kapanıp onu öptüler. Allah rasulü kendisine çok acıdı.
Hz Ebu Bekir;
-          Annem babam sana feda olsun ya Rasulallah! O fasıkın yüzüme yaptıkları dışında bende bir şey yok. İşte annem! Evladına karşı çok merhametlidir. Sen mübareksin, onu Allah’a çağır. Onun için Allah’a dua et. Umulur ki Allah senin yüzün suyu hürmetine kendisini ateşten kurtarır. Dedi.
Allah rasulü de dua buyurup onu Allah’a çağırdı. Kadın da islam’a girdi. Müslümanlar Erkam’ın evinde bir ay kaldılar. Hepsi otuz dokuz erdi. Ebu Bekir’in dövüldüğü gün peygamberimizin amcası hz hamza da Müslüman olmuştu.” (hayatüs sahabe 1/251)
Muhammed bin akil anlatıyor;
<< hz Ali bir hitabesinde şu suali yöneltti;
-          Ey cemaat, halkın en bahadırı kimdir?
-          Sensin ey mü’minlerin emiri!
-          Evet! Kiminle dövüştümse onu yendim ama ben değilim. O, Ebu Bekir’dir. Çünki biz peygamber efendimizi için bedir savaşında bir çardak yapmış, “müşriklerin hücum etmemesi için Allah rasulünün yanında kim duracak” demiştik de vallahi Ebu Bekir hariç hiç birimiz yanaşamamıştık. O kılıcını çekerek Allah rasulünün başucunda durdu. Saldırana saldırdı.
Yine bir gün peygamber efendimizi görmüştüm. Kureyş kendisini yakalamış, onunla cedelleşiyor, kendisini tartaklayıp itiyor, “tanrıları tek tanrı yapan sen misin?” diyorlardı. Vallahi bizden hiç kimse bu duruma ses çıkaramazken Ebu Bekir gitti. Filana vuruyor, filanla çatışıyor, diğer birini de itip şöyle diyordu;
-          Yuh size! Rabbim Allah diyor diye adamı öldürecek misiniz?
Ravi der ki;
Sonra hz Ali sırtındaki hırkasını çıkarıp ağlamaya başladı. Gözyaşlarından sakalı ıslandı. Daha sonra şunları söyledi.
-          Allah aşkına söyleyiniz! Firavun hanedanından olan o mü’min mi üstündür, yoksa Ebu Bekir mi?
Kimse ses çıkarmadı. Hz Ali
-          Allah’a kasem ederim ki; Ebu Bekir’in bir anı (bir saati) firavun ailesinden olan o mü’min gibilerin yeryüzü dolusundan daha hayırlıdır. Çünki o imanını gizliyordu. Beriki ise (hz Ebu Bekir) imanını ilan eylemiştir.>>
Firavun aleyhillanenin hanedanında Müslüman olan kimseler imanlarını gizlerlerdi. Firavun onların dinini öğrendiği zaman ise türlü işkenceler ile onları dinlerinden döndürmeye çalışır muvaffak olamayınca da eza ve cefa çektirerek öldürürdü. Ancak onlar imanlarını gizlemişlerdi. Hz Ebu Bekir efendimiz ise her fırsatta İslamını ve imanını izhar etmiş ve bu sebeple pek çok sıkıntıya göğüs germiştir. (hayatüssahabe 1/239-240)
Hz Ebu Bekir efendimiz İslamı rahatça yaşamak ve açıktan ibadet etmek istiyordu. Bunun için rasulüllah efendimizden de izin alarak habeşistana hicret etmek istedi ancak henüz yola çıkmışken yemen’de kain, berkü’l Gımad’a gelince Kaare kabilesinin ulusu İbnü’d Düğunne ile karşılaştı ,o nereye gittiğini sorduğunda,
-          Kavmim beni memleketimden çıkardı, bende yeryüzünü dolaşarak rabbime ibadet etmek için habeşistana gidiyorum!  dediğinde ibnü’d Düğunne
-          Sen verdiği sözü tutan, fakirlere yardım eden, kendisine emanet verildiğinde emanete sahip çıkan, güvenilir bir kimsesin kavminin seni memleketinden çıkarması doğru değildir.dedi.
Onun iknası ile geri döndü. İbnüd Düğunne kapı kapı dolaşarak müşriklerle konuştu. Müşrikler ibnü’d düğunne’nin ricası üzerine evinde ibadet ederse onu rahatsız etmeyeceklerini söylediler. Bir müddet yalnızca evinde ibadet ediyor ve dışarı çıkmıyordu. Daha sonra evinin önüne bir namazgah yaptı ve ibadetlerini orada yapmaya başladı. Ancak onun bu halini gören kureyşli kadınlar merak ediyor etrafına toplanıyor ve seyrediyorlardı. Müşrikler bundan rahatsız olarak, ona kefil olan ibnü’d Düğune’nin yanına gittiler. İbnüd düğunne hz Ebu Bekir efendimizden eğer evinin içerisinde ibadet etmezse aralarında sözlü anlaşmayı iade ederek bozmasını istedi. O da
-          Senin himaye teminatını sana iade ediyorum. Allah’ın sınayetine (korumasına) razı oluyorum karşılığını verdi.
Bu andan sonra kureyşliler ibadet ettiği yerlerde yine onu rahatsız etmeye başladılar. Hayatüssahabe 1/252
Hz Ebu Bekir efendimiz kureyşin en zenginlerinden idi. Ancak bütün malını mülkünü Müslüman olduğu andan itibaren islam için sarfetmeye başlamıştı.
·         Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde hz Ebu Bekir efendimizi ile alakalı olarak buyuruyorlar ki;
“hiçbir kimse benim yanımda el açıklığı bakımından Ebu Bekir’den daha büyük bir vergide bulunmuş değildir. O beni canı ve malı ile himaye etmiş ve bana kızını nikahlamıştır.” (40 mevzuda 40hadis 340/ feyzül kadir c5 s411)
Yine enes bin malikten rivayet edilen başka bir hadis-i şerifinde peygamber efendimiz şöyle buyuruyor;
·         “ey Allah’ın rasulü, size insanların en hayırlısı kimdir? Denildi. Efendimiz:
-          Aişe’dir. Buyurdu.
-          Ya erkeklerden kimdir? Denildi. Rasulü ekrem;
-          Onun babasıdır. Cevabını verdi.” (40 mevzuda 40 hadis 330 / ibni mace c1 s 38)
İşte hz Ebu Bekir efendimiz peygamber efendimizi hem malı hem canı ile korumakla çok yüksek dereceler elde etmiştir. Hatta cömertlikte öyle bir noktaya gelmiştir ki hz ömer efendimiz dahi onun mertebesine çıkamazdım diyerek haber vermişlerdir. Şöyleki;
Hz ömer efendimiz şöyle rivayet ediyor: “ bir gün peygamber efendimiz bize sadaka vermemizi emretti. O sırada anımda malımda vardı. Kendi kendime “Ebu Bekir’i geçersem işte bu gün geçerim” dedim ve malımın yarısını rasulullaha getirdim.
Allah rasulü sordu;
-          Ailen için ne bıraktın?
-          Onlar içinde bıraktım.
-          Ama ne kadar bıraktın?
-          Size getirdiklerim kadar..
Daha sonra Ebu Bekir malının tamamını getirdi. Rasulüllah sordu:
-          Ya Eba Bekir, ailenene bıraktın?
-          Onlara Allah ve raslünü bıraktım.
Ebu Bekir’in bu cevabı üzerine içimden “hiçbir zaman hiçbir hususta Ebu Bekir’i geçemem.” Dedim. Buyuruyor.
İşte hz Ebu Bekir efendimiz cömertlikte bu kadar yüksek mertebelere vasıl olmuştur.
الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükafatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.( Bakara 274)
Bu ayeti kerime hz Ebu Bekir efendimiz hakkında nazil olmuştur. Ebu Bekir r.a. efendimiz 10 bin dinarını gece, 10 bin dinarını gündüz, 10 bin dinarını gizli, 10 bin dinarını aşikar olmak üzere 40 bin dinar tasadduk ettiği vakit bu ayeti kerime onun hakkında nazil olmuştur. Cenab-ı hakk şefaatlerine nail eylesin. (ruhul beyan 3/207)
Hz Ebu Bekir efendimiz rasulullah efendimize tam manası ile bağlı ve her sözünü hiç düşünmeden tasdik ederdi.
Hz Aişe validemiz şu şekilde anlatıyor;
“rasulullah mescid-i haram’dan mescid-i aksa’ya götürüldüğü gecenin sabahında hadiseyi halka anlatmaya başlayınca kendisine iman eyleyip peygamberliğini tasdik eleyenlerden bazıları şüpheye düşerek ( hz enes’in rivayetinde kafirlerden bazısı) doğru Ebu Bekir’in yanına geldiler ve:
-          Adamını görüyor musun? Gece beyt-i makdise götürüldüğünü söylüyor. Dediler.
-          Bunu sahi söyledi mi?
-          Evet!
-          Vallahi eğer o söylediyse doğru söylemiştir.
-          Onun gece beyt-i Makdis’e gittiğine sabah olmadan geri döndüğüne inanıyor musun?
-          Evet. Ben onu daha uzaklardan günün herhangi bir anında ta göklerden getirdiği haberlerini de tasdik ediyorum. Diye karşılık verdi.
İşte bu tasdikinden ötürü babama es- Sıddık (çok doğrulayıcı) ünvanı verildi.” Buyuruyor. (hayatüssahabe 3/333)
İşte bu yüce makamlara sahip olan Sıddikı azam efendimiz, kendisi hakkında ayet-i kerime nazil olduğu halde hiç kibirlenmemiş ve hep tevazu ile hareket etmiştir.
Üneys r.a.  şöyle anlatıyor: mahallenin kızları koyunlarını halifeliği sırasında hz Ebu Bekir’e getirirlerdi.. o da onlara:
-          Afra’nın (ensardan bir zat) oğlunun sağdığı gibi sizler için sağmamı ister misiniz? Derdi.
Yine aişe validemiz, ibn-i ömer ve başkaları onun yaşantısı ile ilgili şöyle haber veriyorlar:
Hz Ebu Bekir ticaretle uğraşırdı. Her gün erkenden pazara çıkar, ticaret yapardı. Bir miktar koyunu vardı.koyunları öğle sonu sağım için geldiğinde kah kendisi uğraşır kah başkası uğraşırdı. Koyunlarını kendisi de güderdi. Mahallenin koyunlarını da sağardı. Hatta hilafet makamına seçilip kendisine biat sunulunca mahallesinden bir kız çocuğu:
-          Bundan böyle davarlarımız sağılmaz, diye vahlandı.
Hz Ebu Bekir onun sözlerini duyunca;
-          Yoo vallahi! Davarlarınızı sağacağım. Deruhte ettiğim bu işin önceki huylarımı değiştireceğini sanmam. Dedi ve eski mahallesinde oturduğu sürece mahallenin koyunlarını sağdı. Hatta kız çocuklarına bazen;
-          Kızım nasıl istersin? Köpüklü mü sağayım köpüksüz mü?  der onun isteğine göre köpüklü yada köpüksüz sağardı. (hayatüssahabe 3/115)
Ebu Bekir r.a. peygamber efendimiz ile birlikte mekke’den medine’ye hicret etmişti. O esnada peygamber efendimizin beraberinde yalnızca o vardı. Hicret sırasında kah peygamber efendimizin önünde kah akasında yürüyodu. Peygamber efendimiz
-          Ebu Bekir , niye böyle bazen arkamda bazen önümde yürüyorsun?diyen cenab-ı peygambere şu mukabelede bulunmuştu:
-          Ya rasulallah! Peşimizden gelebileceklerini düşünerek arkanızdan,yolunuzu bekleyenler olabileceğini düşünerek de önünüzden yürüyorum! Allah rasulü:
-          Ey Ebu Bekir! Bana gelebilecek bir zararın sana gelmesini ister misin? Diye sordu.
-          Evet, seni hak din ile gönderene yemin ederim ki isterim. Cevabını verdi.
Mağaranın ağzına vardıklarında Ebu Bekir efendimiz;
-          Ya rasulallah sen burada bekle senin için mağarayı temizliyeyim deyip içeri girdi. Mağarayı temizledi. Sonra çıktı. Bir haşere deliğini kapatmadığını hatırlayınca:
-          Ya rasullallah biraz daha bekleyiniz, dedi. İçeri girdi. Orayı da tıkadıktan sonra :
-          Buyurunuz ya rasulallah! Dedi.
Hz ömer efendimiz bu hadiseyi naklederken buyuruyorlar ki;
-          Ruhumu kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; Ebu Bekir’in işte bu gecesi ömer hanedanının tümünden daha hayırlıdır. (hayatüssahabe 1/301)
Hz Ebu Bekir efendimiz yermük muharebesinin yapıldığı esnada hicretin 13. Senesinde 634 yılında hastalığının son günlerinde bir gece rüyasında peygamber efendimizi gördü.
Peygamber efendimiz ona; ya Ebu Bekir! Seni çok özledik, kavuşma zamanı yaklaştı. Buyurdu.
O da: bende seni özledim ya rasulallah! Dedi.
Hz Ebu Bekir efendimiz peygamber efendimiz ile aynı sene yada birkaç sene fark ile doğmuştu. Vefat ettiği zaman
61 yada 64 yaşındaydı.  (siyer-i nebi)
Cenab-ı hakkın rızasını kazanmak için ömrü boyuca ibadet etmiş, rasulullah efendimizin sacının teline zarar gelir korkusuyla etrafında pervane olmuştur. Vefat ettiği zaman peygamber efendimizin yanın defnedilmiştir.
Basralı hasan r.a. şöyle riayet ediyor: duyduğuma göre Ebu Bekir efendimiz şöyle dua edermiş;
“ Allahım! Senden işimin neticesinde hayırlı olacak şeyi istiyorum. Allahım! Bana vereceğin hayır hoşnutluğun ve naim cennetinde yüksek dereceler olsun.”
Muaviye bin küre de şu şekilde bir duasını naklediyor haz  Ebu Bekir efendimizin:
“Allah’ım ömrümün en iyi demini onun sonu eyle (son nefeste iman için) amellerimin en hayırlısını amellerimin sonu eyle, günlerimin en hayırlısını sana kavuşacağım gün eyle!.”
Ebu yezit el medaini’den rivayet edilen bir duasında da hz Ebu Bekir efendimiz şöyle buyuruyor:
“Allah’ım bana iman, kesin inanç, sağlık ve güzel niyet bahşeyle.”( Hayatüssahabe 4)

2 yorum:

selamün aleyküm blogunuzu ilgiyle takip ediyorum Allah razı olsun emeğinizden. alakası yok ama birşey sormak istiyorum martin lings diye bir yazar var peygamber efendimizin hayatını kaleme almış.acaba bu yazar veya kitabı ne kadar güvenilir? ne kadar ehli sünnete riayet eder bir bilginiz var mı? bilgilendirirseniz sevinirim.

Açıkçası tam bir bilgim yok.. araştırır eğer bir bilgi bulabilirsem buradan tekrar bilgilendiririm ...

Yorum Gönder