Sayfalar

4 Ekim 2013 Cuma

İbrahim ve İsmail as ve Kurban



وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ

رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ

فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ

فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ

فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ

وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ

قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ

وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ

وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ

سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ

كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ

إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ

وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ

وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ

99 - Bir de dedi ki: "Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir."

100 - "Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!"

101 - Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.

102 - Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.

103 - Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.

104 - Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrahim! "

105 - "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız."

106 - "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik)

107 - Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.

108 - Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.

109 - Selam olsun İbrahim'e...

110 - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

111 - Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.

112 - Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik.

113 - Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var. (Saffat-99-113)

İbrahim as  Allah’ın yardımıyla Nemrud’un ateşinden kurtulduktan sonra: “dedi ki, ben Rabbime gidiyorum.” Yani bana hicret etmemi emrettiği yere ki, Şam’dır hicret edeceğim. Yani Rabbimin taatı için harran’dan beytülmakdis’e hicret edeceğim. “o bana doğru yolu gösterecek.” Yani beni hicret etmek istediğim yere ulaştıracak ve dinimin yararına olan şeyi bana gösterecek. Hadis-i şerifte buyruldu ki;

“bir karış yer (mesafe) için dahi olsa, dini için bir yerden bir yere kaçan kimse, Allah’tan cenneti hakeder ve İbrahim as’ın refiki olur. Çünki İbrahim as Harran memleketinden Şam memleketine hicret etti. Her kimde bir yerde bulunurda orada, Allah’a isyan zuhur ederse, o da Allah rızası için oradan çıkarsa, İbrahim ve Muhammed as’a uymuş olur. Bunun için ahirette onların refiki olur.”

Sonra İbrahim as dedi ki; “Rabbim! Bana, Salihlerden peygamber olacak bir evlat ver. Dedi. İşte biz o’nu büyüklüğünde halim küçüklüğünde bilgili bir oğul ile müjdeledik.

İbrahim as’a bir oğlunun olacağı müjdesi verilince, ben onu Allah için kurban olarak keseceğim, dedi. O çocuk babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince yani babasıyla yürüyecek çağa gelip babası ona alışıp onu sevince, o zaman yedi yaşındaydı. Rüyada o’na “nezrini yerine getir” denildi.

İbn-i abbas radıyallahü anh diyor ki;

Terviye yani zilhiccenin 8. Günü olunca İbrahim as bu rüyayı gördü. Sabah olunca bu hüküm Allah’tan mı yoksa şeytandan mı diye düşündü. Bunun için bu güne terviye günü denildi. Gece olunca ikinci defa gördü. Sabah olunca bu işin Allah’tan olduğunu anladı. Bunun içinde bu güne arefe günü denildi. Üçüncü gece de yine aynı rüyayı gördü. Bunun için oğlunu kurban olarak kesmeye karar verdi. Bunun içinde bu güne “nahr” günü denildi.

İbrahim as İsmail as’ı keseceği yere götürmek isteyince, annesi Hz. Hacer’e; oğlunun en güzel elbiselerini giydir, çünki ben ziyafete gideceğim. Dedi.

Annesi de onun elbiselerini giydirdi, onu yağladı yani güzel kokular sürdü ve saçlarını taradı. İbrahim as’da bir ip ve bıçak alarak yola çıktı. Şeytan yaratıldığı günden beri o günkü kadar meşgul ve tedirgin olmamıştı. İsmail as babasının önünde koşuyordu. Bu arada şeytan-ı mel’un onun babasına dedi ki;

-          O’nun mutedil boynunu, güzel yüzünü ve tatlı yürüyüşünü görmüyor musun? İbrahim as cevaben:

-          Evet, görüyorum fakat, Allah onu kesmemi emrediyor, dedi.

Şeytan ondan ümidini kesince hazreti hacer’e gidip dedi ki;

-          Sen nasıl oturabilirsin ki; İbrahim, oğlunu kesmek için götürdü.

-          Sen yalan söylüyorsun, oğlunu kesen baba hiç gördün mü?

-          Bunun için ip ve bıçak götürdü.

-          Peki niye kessin ki?

-          Rabbim, bana emretti, diyor.

-          Bir peygamber batıl olan bir şeyi yapmakla emretdilmez. Bırak oğlumu, O’nun emrine canımı feda ederim!

Şeytan Hz. Hacer’den de ümidini kesince İsmail as’a gelerek dedi ki;

-          Sen nasıl sevinir ve oynarsın; babanın yanında ip ve bıçak vardır, seni kesmek istiyor!

-          Beni niye kessin ki?

-          Rabbim, bana emretti, diyor.

-          Rabbimin emri başım üstüne.

Şeytan başka bir şey söylemek istiyordu ki, İsmail as bir taş alıp ona fırlattı ve sol gözünü çıkardı. Şeytanda hakir, zarar etmiş ve mahzun bir şekilde kaçtı. Bunun içinde Allah, bize İsmail as’a uyarak, o yerde şeytanı kovmak için taşlamamızı vacip kıldı.

İbrahim as oğlunu keseceği yere, mina’da kayanın yanına varınca oğluna dedi ki;

“yavrucuğum, rüyamda seni boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin” yani İbrahim as oğluna, ey İsmail sen bu konuda ne düşünüyorsun, dedi. İbrahim as burada; Salihlerden bir evlat ver diyerek yaptığı duanın kabul edilip edilmediğini anlamak için İsmail as’ı imtihan ediyor. “o’da cevaben; babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni, sabredenlerden bulursun,dedi.”

Her ikisi de allahü tealanın emrini yerine getirmeye azmedince İsmail as babasına dedi ki; babacığım sana üç vasiyyet var;

1-      Her iki elimi bağla ki, beni keserken seni rahatsız etmeyeyim.

2-      Yüzümü yere çevir ki, yüzümü görüp de bana acımayasın.

3-      Gömleğimi de benden hatıra olarak anama götür. Benden ona selam söyle ve O’na deki; Allah’ın emrine sabret. Ayrıca ellerimi nasıl bağladığını ve beni nasıl kestiğini ona söyleme. Sende bir çocuk gördüğün zaman ona bakma ki, benden sonra üzülmeyesin. Çocukların anamın yanına gitmesine de müsaade etme ki, O’nun benim için olan üzüntüsü yenilenmesin.

İbrahim as şöyle bir mukabele de bulundu;

-          Allahü tealanın emrini yerine getirmem için benim için güzel bir yardımcısın evladım, dedi. Her ikisi de Allah’ın emrine uyup İbrahim as, İsmail as’ı koyun gibi yere yatırıp bıçağı kuvvetle O’nun boğazına çalınca Allah Teâlâ sema meleklerinin gözlerinden perdeyi kaldırdı. Onlar da İbrahim as’ın oğlu İsmail as’ı kesmekte olduğunu gördüler ve Allah için secdeye kapandılar. Allah Teâlâ onlara buyurdu ki;

“kuluma bakın ki, nasılda benim rızam için oğlunun boğazının üzerinde bıçağı götürüp getiriyor. Halbuki siz, onda, fesad çıkarıp kan dökecek kimseleri mi koyacaksın demiştiniz.”

İbrahim as oğlunun boğazının üstünde bıçağı götürüp getirince bıçak kesmedi. İsmail as bağırıp dedi ki;

-          Korktuğum başıma geldi; bana olan şiddetli sevgin, ellerinin kuvvetini kesti. Bunun için beni kesemiyorsun!

Bunun üzerine İbrahim as bıçağı taşa vurdu, taş hemen ikiye bölününce; hayret taşı kestiği halde eti kesmiyor, dedi. Bunun üzerine Allah’ın emri ile bıçak dile gelip dedi ki,

-          Ya İbrahim! Sen kes, diyorsun, alemlerin Rabbi de kesme, diyor. Ben nasıl senin emrine uyup, Rabbimin emrine isyan ederim.

İşte Hz. Allah ayeti kerimede naklettiği üzere İbrahim as’a

“ve ey İbrahim! Rüyayı gerçekleştirdin. Yani gördüğün rüyayı elinden geldiği kadar gerçekleştirdin. Kullarım da benim rızamı, çocuğuna olan sevgine tercih ettiğini ve senin, bu konuda muhlislerden olduğunu öğrendiler. Biz muhlisleri böyle mükâfatlandırırız. Yani emrime itaat edenleri böyle sıkıntıdan sonra sevinmekle mükafatlandırırız. Bu yani kurban etme gerçekten, çok açık bir imtihandır.” Diyor ve bedel olarak ona cennetten büyük bir kurban yani koç veriyor.

Cebrail as, kurbanı getirdiğinde, İbrahim as’ın İsmail as’ın boynunu bıçakla kesmeye çalıştığını görünce “Allahü ekber Allahü ekber” dedi. İbrahim as da “la ilahe illallahü vallahü ekber” dedi. İsmail as da “Allahü ekber ve lillahil hamd” dedi. Bunun için, İbrahim as’a uyularak, nahr yani kurban günlerinde bu tekbir ve kurban kesmek bizim üzerimize vacip kılındı.

Peygamber efendimiz bir hadis-i şerifinde;

“ben iki kurbanlığın oğluyum.” Buyurmuştur. Bunların kim oldukları sorulduğunda cevaben buyurdu ki; dedesi Abdulmuttalip zemzem kuyusunu kazmaya başlayınca ( savaşlar esnasında zemzem kuyusu kapatılıp kaybolmuştu. Araplar ise Abdulmuttalip ile dalga geçerek tek başına mı bulacaksın diyorlardı.) Allah bana kuyuyu kazma işini kolaylaştırırsa çocuklarımdan birini kurban olarak keseceğim. Dedi. Çocukları arasında oklar ile kura çektirince ok peygamber efendimizin babası Abdullah’a çıktı. Kardeşleri bu işe mani oldular ve (bir kahine sordular, kahin deve ve Abdullah arasında kura çekin, kura Abdullah’a çıkınca develerin sayısını artırıp tekrar çekin, ne zaman kura develere çıkarsa o kadar deve kurban edin demişti. Onlarda yaptılar. 100 deveye ulaşınca kura develere çıktı.) bedel olarak 100 deve kurban ettiler.

İkinci kurbanda İsmail as’dır. Çünki peygember efendimizin soyu hem anne hem baba tarafından Hz. İsmail as’a ulaşır.

İsmail as, kurban kesildikten sonra babasına dedi ki;

-          Ben mi daha cömerdim yoksa sen mi daha cömertsin? İbrahim as

-          Ben daha cömerdim. Dedi. Çünki evladından vazgeçiyordu. İsmail as

-          Ben daha cömerdim, çünki, senin benden başka bir oğlun var iken benim bir tek ruhum var, dedi. Çünki, kendi canından vazgeçiyordu. Bunun üzerine Hz. Allah buyurdu ki;

-          Ben ikinizden de daha cömerdim. Çünki, ben ikiniz için fidye verdim ve ikinizi kesme azabından kurtardım. Buyrdu.

Melekler, İsmail as’ın Cenab-ı hakkın yanında ki kıymetine hayret ettiler. Çünki Allah Teâlâ, ona fidye olsun diye Cebrail as’ın boynunun üzerinde bir koç gönderdi. Bunun için Allah Teâlâ,

“izzetim ve celalim hakkı için, bütün meleklerim o’na fidye olarak birer koç taşısalar, o’nun: “babacığım, emrolunduğun şeyi yap.” Sözünün mükafatı olmaz.” Buyurdu.

Davut as, Allah tealaya ;

- kurban kesenin mükafatı nedir? Diye sorduğunda Allah Teâlâ buyurdu ki,

- mükafatı, onun cesedinin üzerindeki her kıl için ona, on hasene vereceğim, ondan on şeyi sileceğim ve on derecesini yükselteceğim. Davud as

- ya rabbi! Kurbanlarının karnını yardığı zaman ki mükafatı nedir? Diye sual edince, Allah Teâlâ;

- onun mükafatı, onu kıyamet gününde kabrinden açlık, kıyamet gününün korkusu ve susuzluktan emin bir şekilde çıkaracağım ve kurbanının her et parçasının karşılığında ona cennette buht misali kuş eti vereceğim. Ya Davud bilmiyor musun ki, kurbanlar sahipleri için binektirler ve kurbanlar hataları silerler ve belaları defi ederler.”

Hz. Aişe tarafından rivayet edilen biri hadisi şerifte buyruluyor ki;

“ademoğlu, nahr yani kurban bayramı gününde, Allah tealaya, kan akıtmaktan daha ziyade sevimli bir amel işlememiştir ve hiç şüphesiz kurban edilen hayvan kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla gelir.”

Yani, nahr günü yani kurban bayramı günü ibadetlerin en faziletlisi kurbanın kanını akıtmaktır. Bu kurban kıyamet günü, dünyada ki gibi, yani hiçbir organı eksilmeden gelir ve her organı sevap olur. Sahibinin sırat köprüsü üzerinde bineği olur. Her vaktin, kendisine has bir ibadeti vardır. Bu günün kendine has ibadeti de, İbrahim as’ın işlediği bir ibadettir ki kurban kesmektir. Şayet bu günde bundan daha büyük bir ibadet olsa idi, İbrahim as İsmail as’ı kurban etmezdi. Bunun içindir ki; “Hulasa” isimli kitapta; bir kişinin kurbanı on liraya alıp kesmesi, bin lirayı sadaka olarak vermesinden efdaldir. Çünki kan akıtmakla hasıl olan kurbet (yakınlık) sadaka ile hasıl olmaz. (mev-ızei hasene 334-342)

Cenab-ı Hakk hakikatine uygun olarak kurban kesenlerden, ve Mevlaya kurbet (yakınlık) elde edenlerden eylesin.

0 yorum:

Yorum Gönder