21:06 -
İbrahim ve İsmail as ve Kurban,ismail as,koç,kurbanı ilk kesen,Mübarek Gün ve Geceler
No comments
İbrahim ve İsmail as ve Kurban
وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ
رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي
الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا
تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ
قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ
وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
سَلَامٌ
عَلَى إِبْرَاهِيمَ
كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا
مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ
99 - Bir de dedi ki: "Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir."
100 - "Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!"
101 - Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.
102 - Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi.
103 - Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.
104 - Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrahim! "
105 - "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız."
106 - "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik)
107 - Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.
108 - Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.
109 - Selam olsun İbrahim'e...
110 - İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.
111 - Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.
112 - Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik.
113 - Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var. (Saffat-99-113)
İbrahim as Allah’ın
yardımıyla Nemrud’un ateşinden kurtulduktan sonra: “dedi ki, ben Rabbime
gidiyorum.” Yani bana hicret etmemi emrettiği yere ki, Şam’dır hicret edeceğim.
Yani Rabbimin taatı için harran’dan beytülmakdis’e hicret edeceğim. “o bana
doğru yolu gösterecek.” Yani beni hicret etmek istediğim yere ulaştıracak ve
dinimin yararına olan şeyi bana gösterecek. Hadis-i şerifte buyruldu ki;
“bir karış yer (mesafe) için dahi olsa, dini için bir yerden
bir yere kaçan kimse, Allah’tan cenneti hakeder ve İbrahim as’ın refiki olur.
Çünki İbrahim as Harran memleketinden Şam memleketine hicret etti. Her kimde
bir yerde bulunurda orada, Allah’a isyan zuhur ederse, o da Allah rızası için
oradan çıkarsa, İbrahim ve Muhammed as’a uymuş olur. Bunun için ahirette
onların refiki olur.”
Sonra İbrahim as dedi ki; “Rabbim! Bana, Salihlerden
peygamber olacak bir evlat ver. Dedi. İşte biz o’nu büyüklüğünde halim
küçüklüğünde bilgili bir oğul ile müjdeledik.
İbrahim as’a bir oğlunun olacağı müjdesi verilince, ben onu
Allah için kurban olarak keseceğim, dedi. O çocuk babasıyla beraber yürüyüp
gezecek çağa erişince yani babasıyla yürüyecek çağa gelip babası ona alışıp onu
sevince, o zaman yedi yaşındaydı. Rüyada o’na “nezrini yerine getir” denildi.
İbn-i abbas radıyallahü anh diyor ki;
Terviye yani zilhiccenin 8. Günü olunca İbrahim as bu rüyayı
gördü. Sabah olunca bu hüküm Allah’tan mı yoksa şeytandan mı diye düşündü.
Bunun için bu güne terviye günü denildi. Gece olunca ikinci defa gördü. Sabah
olunca bu işin Allah’tan olduğunu anladı. Bunun içinde bu güne arefe günü
denildi. Üçüncü gece de yine aynı rüyayı gördü. Bunun için oğlunu kurban olarak
kesmeye karar verdi. Bunun içinde bu güne “nahr” günü denildi.
İbrahim as İsmail as’ı keseceği yere götürmek isteyince,
annesi Hz. Hacer’e; oğlunun en güzel elbiselerini giydir, çünki ben ziyafete
gideceğim. Dedi.
Annesi de onun elbiselerini giydirdi, onu yağladı yani güzel
kokular sürdü ve saçlarını taradı. İbrahim as’da bir ip ve bıçak alarak yola
çıktı. Şeytan yaratıldığı günden beri o günkü kadar meşgul ve tedirgin
olmamıştı. İsmail as babasının önünde koşuyordu. Bu arada şeytan-ı mel’un onun
babasına dedi ki;
-
O’nun mutedil boynunu,
güzel yüzünü ve tatlı yürüyüşünü görmüyor musun? İbrahim as cevaben:
-
Evet, görüyorum fakat,
Allah onu kesmemi emrediyor, dedi.
Şeytan ondan ümidini kesince
hazreti hacer’e gidip dedi ki;
-
Sen nasıl oturabilirsin ki;
İbrahim, oğlunu kesmek için götürdü.
-
Sen yalan söylüyorsun, oğlunu
kesen baba hiç gördün mü?
-
Bunun için ip ve bıçak
götürdü.
-
Peki niye kessin ki?
-
Rabbim, bana emretti,
diyor.
-
Bir peygamber batıl olan
bir şeyi yapmakla emretdilmez. Bırak oğlumu, O’nun emrine canımı feda ederim!
Şeytan Hz. Hacer’den de ümidini
kesince İsmail as’a gelerek dedi ki;
-
Sen nasıl sevinir ve
oynarsın; babanın yanında ip ve bıçak vardır, seni kesmek istiyor!
-
Beni niye kessin ki?
-
Rabbim, bana emretti,
diyor.
-
Rabbimin emri başım üstüne.
Şeytan başka bir şey söylemek
istiyordu ki, İsmail as bir taş alıp ona fırlattı ve sol gözünü çıkardı.
Şeytanda hakir, zarar etmiş ve mahzun bir şekilde kaçtı. Bunun içinde Allah,
bize İsmail as’a uyarak, o yerde şeytanı kovmak için taşlamamızı vacip kıldı.
İbrahim as oğlunu keseceği yere,
mina’da kayanın yanına varınca oğluna dedi ki;
“yavrucuğum, rüyamda seni
boğazladığımı görüyorum. Bir düşün, ne dersin” yani İbrahim as oğluna, ey
İsmail sen bu konuda ne düşünüyorsun, dedi. İbrahim as burada; Salihlerden bir
evlat ver diyerek yaptığı duanın kabul edilip edilmediğini anlamak için İsmail
as’ı imtihan ediyor. “o’da cevaben; babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşallah
beni, sabredenlerden bulursun,dedi.”
Her ikisi de allahü tealanın
emrini yerine getirmeye azmedince İsmail as babasına dedi ki; babacığım sana üç
vasiyyet var;
1-
Her iki elimi bağla ki,
beni keserken seni rahatsız etmeyeyim.
3-
Gömleğimi de benden hatıra
olarak anama götür. Benden ona selam söyle ve O’na deki; Allah’ın emrine
sabret. Ayrıca ellerimi nasıl bağladığını ve beni nasıl kestiğini ona söyleme.
Sende bir çocuk gördüğün zaman ona bakma ki, benden sonra üzülmeyesin.
Çocukların anamın yanına gitmesine de müsaade etme ki, O’nun benim için olan üzüntüsü
yenilenmesin.
İbrahim as şöyle bir mukabele de
bulundu;
-
Allahü tealanın emrini
yerine getirmem için benim için güzel bir yardımcısın evladım, dedi. Her ikisi
de Allah’ın emrine uyup İbrahim as, İsmail as’ı koyun gibi yere yatırıp bıçağı
kuvvetle O’nun boğazına çalınca Allah Teâlâ sema meleklerinin gözlerinden
perdeyi kaldırdı. Onlar da İbrahim as’ın oğlu İsmail as’ı kesmekte olduğunu
gördüler ve Allah için secdeye kapandılar. Allah Teâlâ onlara buyurdu ki;
“kuluma bakın ki, nasılda benim
rızam için oğlunun boğazının üzerinde bıçağı götürüp getiriyor. Halbuki siz,
onda, fesad çıkarıp kan dökecek kimseleri mi koyacaksın demiştiniz.”
İbrahim as oğlunun boğazının
üstünde bıçağı götürüp getirince bıçak kesmedi. İsmail as bağırıp dedi ki;
-
Korktuğum başıma geldi;
bana olan şiddetli sevgin, ellerinin kuvvetini kesti. Bunun için beni
kesemiyorsun!
Bunun üzerine İbrahim as bıçağı
taşa vurdu, taş hemen ikiye bölününce; hayret taşı kestiği halde eti kesmiyor,
dedi. Bunun üzerine Allah’ın emri ile bıçak dile gelip dedi ki,
-
Ya İbrahim! Sen kes,
diyorsun, alemlerin Rabbi de kesme, diyor. Ben nasıl senin emrine uyup,
Rabbimin emrine isyan ederim.
İşte Hz. Allah ayeti kerimede
naklettiği üzere İbrahim as’a
“ve ey İbrahim! Rüyayı
gerçekleştirdin. Yani gördüğün rüyayı elinden geldiği kadar gerçekleştirdin.
Kullarım da benim rızamı, çocuğuna olan sevgine tercih ettiğini ve senin, bu
konuda muhlislerden olduğunu öğrendiler. Biz muhlisleri böyle
mükâfatlandırırız. Yani emrime itaat edenleri böyle sıkıntıdan sonra sevinmekle
mükafatlandırırız. Bu yani kurban etme gerçekten, çok açık bir imtihandır.”
Diyor ve bedel olarak ona cennetten büyük bir kurban yani koç veriyor.
Cebrail as, kurbanı getirdiğinde,
İbrahim as’ın İsmail as’ın boynunu bıçakla kesmeye çalıştığını görünce “Allahü
ekber Allahü ekber” dedi. İbrahim as da “la ilahe illallahü vallahü ekber”
dedi. İsmail as da “Allahü ekber ve lillahil hamd” dedi. Bunun için, İbrahim
as’a uyularak, nahr yani kurban günlerinde bu tekbir ve kurban kesmek bizim
üzerimize vacip kılındı.
Peygamber efendimiz bir hadis-i
şerifinde;
“ben iki kurbanlığın oğluyum.”
Buyurmuştur. Bunların kim oldukları sorulduğunda cevaben buyurdu ki; dedesi
Abdulmuttalip zemzem kuyusunu kazmaya başlayınca ( savaşlar esnasında zemzem
kuyusu kapatılıp kaybolmuştu. Araplar ise Abdulmuttalip ile dalga geçerek tek
başına mı bulacaksın diyorlardı.) Allah bana kuyuyu kazma işini kolaylaştırırsa
çocuklarımdan birini kurban olarak keseceğim. Dedi. Çocukları arasında oklar
ile kura çektirince ok peygamber efendimizin babası Abdullah’a çıktı.
Kardeşleri bu işe mani oldular ve (bir kahine sordular, kahin deve ve Abdullah
arasında kura çekin, kura Abdullah’a çıkınca develerin sayısını artırıp tekrar
çekin, ne zaman kura develere çıkarsa o kadar deve kurban edin demişti. Onlarda
yaptılar. 100 deveye ulaşınca kura develere çıktı.) bedel olarak 100 deve
kurban ettiler.
İkinci kurbanda İsmail as’dır.
Çünki peygember efendimizin soyu hem anne hem baba tarafından Hz. İsmail as’a
ulaşır.
İsmail as, kurban kesildikten
sonra babasına dedi ki;
-
Ben mi daha cömerdim yoksa
sen mi daha cömertsin? İbrahim as
-
Ben daha cömerdim. Dedi.
Çünki evladından vazgeçiyordu. İsmail as
-
Ben daha cömerdim, çünki,
senin benden başka bir oğlun var iken benim bir tek ruhum var, dedi. Çünki,
kendi canından vazgeçiyordu. Bunun üzerine Hz. Allah buyurdu ki;
-
Ben ikinizden de daha
cömerdim. Çünki, ben ikiniz için fidye verdim ve ikinizi kesme azabından
kurtardım. Buyrdu.
Melekler, İsmail as’ın Cenab-ı
hakkın yanında ki kıymetine hayret ettiler. Çünki Allah Teâlâ, ona fidye olsun
diye Cebrail as’ın boynunun üzerinde bir koç gönderdi. Bunun için Allah Teâlâ,
“izzetim ve celalim hakkı için,
bütün meleklerim o’na fidye olarak birer koç taşısalar, o’nun: “babacığım,
emrolunduğun şeyi yap.” Sözünün mükafatı olmaz.” Buyurdu.
Davut as, Allah tealaya ;
- kurban kesenin mükafatı nedir?
Diye sorduğunda Allah Teâlâ buyurdu ki,
- mükafatı, onun cesedinin
üzerindeki her kıl için ona, on hasene vereceğim, ondan on şeyi sileceğim ve on
derecesini yükselteceğim. Davud as
- ya rabbi! Kurbanlarının karnını
yardığı zaman ki mükafatı nedir? Diye sual edince, Allah Teâlâ;
- onun mükafatı, onu kıyamet
gününde kabrinden açlık, kıyamet gününün korkusu ve susuzluktan emin bir
şekilde çıkaracağım ve kurbanının her et parçasının karşılığında ona cennette
buht misali kuş eti vereceğim. Ya Davud bilmiyor musun ki, kurbanlar sahipleri
için binektirler ve kurbanlar hataları silerler ve belaları defi ederler.”
Hz. Aişe tarafından rivayet
edilen biri hadisi şerifte buyruluyor ki;
“ademoğlu, nahr yani kurban
bayramı gününde, Allah tealaya, kan akıtmaktan daha ziyade sevimli bir amel
işlememiştir ve hiç şüphesiz kurban edilen hayvan kıyamet günü boynuzları,
kılları ve tırnaklarıyla gelir.”
Yani, nahr günü yani kurban
bayramı günü ibadetlerin en faziletlisi kurbanın kanını akıtmaktır. Bu kurban
kıyamet günü, dünyada ki gibi, yani hiçbir organı eksilmeden gelir ve her
organı sevap olur. Sahibinin sırat köprüsü üzerinde bineği olur. Her vaktin,
kendisine has bir ibadeti vardır. Bu günün kendine has ibadeti de, İbrahim
as’ın işlediği bir ibadettir ki kurban kesmektir. Şayet bu günde bundan daha
büyük bir ibadet olsa idi, İbrahim as İsmail as’ı kurban etmezdi. Bunun içindir
ki; “Hulasa” isimli kitapta; bir kişinin kurbanı on liraya alıp kesmesi, bin
lirayı sadaka olarak vermesinden efdaldir. Çünki kan akıtmakla hasıl olan
kurbet (yakınlık) sadaka ile hasıl olmaz. (mev-ızei hasene 334-342)
Cenab-ı Hakk hakikatine uygun
olarak kurban kesenlerden, ve Mevlaya kurbet (yakınlık) elde edenlerden
eylesin.
0 yorum:
Yorum Gönder