Sayfalar

18 Temmuz 2013 Perşembe

ASR SURESİ


وَالْعَصْر

إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ 

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

Bazı müfessirler ayetteki asırdan murat mutlak zamandır demişlerdir. Zamanın kıymetine binaen Hz. Allah kasem ediyor.
Nasıl ki insanlar arasında bir mesele anlatılır ehemmiyetine binaen muhatabı daha iyi inandırmak için yemin ederse, haz. Allah’ta ehemmiyetine binaen sureye kasem ile başlıyor. Kur’an-ı kerimde bazı ayet ve sureler böyle başlar.
Kur’an’da 17 surenin başında yemin bulunmaktadır Bunlar şunlardır: Melekler (Saffat), Felek (Buruc, Tarık), Feleğin levazımı (Necm, Fecr, Şems, Leyl, Duha, Asr), Hava (Zariyat, Mürselat), Toprak (Tur), Bitki (Tin), Hayvanı nâtık (Naziat), Hayvan (Adiyat)


اليواقيت تشتري بالمواقيت يلمواقيت لا تشتري باليواقيت
  • Manası: yakutlar ile zamanlar alınmaz. Fakat zaman ile yakutlar alınır.
Şimdi size dünyada en kıymetli şey nedir diye sorsam; kiminiz para kiminiz elmas yakut diyecek. Fakat dünyada en kıymetli şey zamandır. Çünkü para kaybolsa, elden çıksa, harcansa geri gelmesi mümkündür. Ancak zaman bir defa kaybedilirse bir daha geriye gelmesi mümkün değildir. Öyle ise zamanın kıymetini bilelim, ölümü hatırlayalım ve zamanımızı boş geçirmeyelim.
Düşünelim ki;  bize bir fakir gelse bizde buna bir miktar altın versek, bu fakir bu altını bir çuval kömüre satsa, değiş etse, tekrar bize gelse, biz bu adama kâr etmişsin diyebilir miyiz? Elbette ki diyemeyiz. Peki öyle ise, zaman altından mücevherden daha kıymetli iken zamanını aynı şekilde boş harcayan kimseye kâr etmişsin diyebilir miyiz?
  • Bazı müfessirler asırdan murat ikindi namazının vaktidir, bazısı asr-ı saadettir, bazısı mutlak zamandır demişlerdir.
İkindi namazındaki esrar şöyle izah edilmiştir. Hz. Allah’ın bir gündüz bir de gece görevli olan melekleri vardır. Bunlardan bir grup sabahtan ikindiye kadar diğer grup ikindiden sabah namazına kadar görevlidirler ve bu vakitlerde de cem olur bir araya gelirler. İşte bu vakitlerde görevli olan bu melekler görevleri bitipte diğerlerine teslim ederken kulu namaz kılar halde bırakıp o hal üzere teslim alırlar ve Hz. Allah “ey meleklerim kullarımı nasıl buldunuz, nasıl bıraktınız” diye sorduğu vakitte “ya Rabbi! Biz onları sana ibadet eder bulduk o hal üzere bıraktık diyerek şahitlik yaparlar.
İşte bu bahsi geçen ikindi namazı en meşakkatli namazlardan birisidir. Zira o vakit çiftçinin tarlasını sürmesinin son anı, tüccarın işlerinin sıkışık zamanı olduğu için ikindi namazını kılmakta meşakkat ve bu kadar meşakkate rağmen yerine getirildiğinde de bir o kadar büyük mükafat vardır.
Yine asırdan murat asr-ı saadettir diyenler olmuştur. Yani Hz. Allah habibinin hürmetine o asr’a kasem ediyor. Zaten Rasulullah’ın o asırda doğması, dünyaya gelmesi kasem etmeye o asra yemin etmeye yeter. Çünkü o rahmeten lil âlemindir. Hakkında …… “sen olmamış olsaydın, âlemi eflakten hiç birisini yaratmazdım” buyrulan Allah’ın habibi Muhammed Mustafa’dır. Onun manevi kıymetini anlayan imam-ı busayri Hz. Öyle buyuruyor:
Muhammedun beşerun ve leyse kel beşeru, bel hüve yakutetün kennasü vel haceru
“Muhammed as insandır ama diğer insanlar gibi değildir.
O belki taşların içinde yakut gibidir.” Yani diğer insanlar taş olsa o yakut gibidir. Diyerek ne de güzel ifade etmiş.
  • إِنَّ الْإِنْسَانَ لَفِي خُسْرٍ   “bütün insanlar hüsrandadır.”
Cenab-ı Hakk bütün insanlar hüsrandadırlar buyuruyor. Evet, bütün insanlar hüsrandadırlar. Kafirler zaten küfürleri sebebi ile ahirette hüsrana uğrayacaklardır. Mü’minlerin de günahkar olanları, asi olup isyan edenleri ahirette cennet ve cemali ilahiden mahrum olmakla, azaba dücar olmakla hüsrana uğrayacaklardır.
Hüsrandan kurtulan 4 zümre vardır.
  • إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا “iman edenler hüsranda değildirler” ama öyle bir iman ki, surette iman değil, imanı hakiki olanlar.
  • Bostanül arifin isimli kitapta buyuruldu ki;
İman beş kalesi (sûru) olan bir şehir gibidir.
Birincisi; altındandır.
İkincisi; gümüştendir.
Üçüncüsü; demirdendir.
Dördüncüsü; tuğladandır.
Beşincisi; kerpiçtendir.
Kalenin içinde yaşayanlar, tuğla surunu korumayı taahhüd ettikleri müddetçe düşman onların içine ulaşamaz. İnsanlar kaleyi koruma ve onarmayı terk ettikleri zaman, birinci sur harap olur. Sonra ikincisine tama edilir. Sonra üçüncü, sonra dördüncü, sonra beşinci, Böylece bütün surların hepsi harap olur. İman da böyledir. İmanın da beş suru (kalesi) vardır.
Birincisi; yakîndir.
İkincisi; ihlastır.
Üçüncüsü; farzları eda etmektir
Dördüncüsü; sünnetleri tamamlamak,
Beşincisi; edepleri muhafaza etmektir. (edepli ve terbiyeli olmaktır.)
İnsan, edebini muhafaza etmeyi taahhüt ettiği zaman elbette ki, şeytan ona vesvese veremez ve onu saptıramaz. İnsan, edebi terk ettiği zaman, sünneti terketmeye tama eder, sonra farzları terk etmeye başlar. Sonra ihlası ve sonra da yakîni terk eder. İnsana yakışan bütün işlerinde edebe riayet etmek ve edebi muhafaza etmektir. Abdest, namaz, alışveriş, sohbet ve bunların dışındaki bütün işlerinde edepli olmalıdır.  (tenbihül gafilin bostanül arifin sf 341)
  • Yine Hz. Ali efendimiz buyuruyor ki;
“Îmân ağaç gibi olup; kökü yakîn, dalı takvâ, nûru hayâ, meyvesi cömertliktir.”
Bu iki tarifin içerisinde geçen yakîn ise Hz. Allah’ı hakkıyla bilmek demektir. Demek ki Hz. Allah’a imanın en kuvvetli olduğu yer Hz. Allah’ı hakkıyla bilmek ile mümkündür. İşte hüsrandan kurtulan birinci zümre hakiki iman sahibi olan kimselerdir.
  • Hüsrandan kurtulan 2. Zümre
وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  “salih amel işleyenler müstesna” imanını salih amel ile süsleyenler zararda değillerdir onlar mükâfattadırlar.
Hepimizin aşina olduğu bir ayeti kerimede –ki bu ayeti kerime Kur’an-ı Kerim’de pek çok yerde geçmektedir, ben bakara suresinde geceni zikredeceğim.-
  • وَبَشِّرِ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ أَنَّ لَهُمْ جَنَّاتٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ
Meali: iman edip salih ameller işliyenlere ise müjdele: Kendileri için altından ırmaklar akar cennetler var…(bakara 25)
  • Salih amel demek; Allah için gösteriş yapmadan yapılan amel demektir. Değilse verdiğin sadaka, ağır ağır kıldığın namazın başkaları görsün diye olursa bu salih amel değildir. Allah için gizlice verebilirsin, gece kalkıp kimsenin görmediği bir yerde ağlayabilir, gece namazı kılabilirsin. İşte bu salih ameldir.
  • İmam-ı Azam Hz. 40 sene yatsı namazı abdesti ile sabah namazını kılmıştır. Acaba biz bir gece olsun Allah için sabahlayabiliyor muyuz?
  • Hz. Ali (k.v.) her gece bin rekat nafile namaz kılardı.
Ecdadımızın gözleri ibadet ederken ağlamakla şişerdi. Bizim ise gözlerimiz fazla uyku uyumakla şişiyor. Sulanmayan bir ağaç nasıl meyve vermezse, işe yaramaz ve sonunda kurumaya mahkum ise; insanın ameli salih ile sulanmayan iman ağacı da kurumaya mahkumdur.
  • Peygamber efendimiz uzunca bir hadis-i şeriflerinde buyuruyorlar ki;
“dün gece çok acayip bir rüya gördüm.
Ümmetimden bir adam gördüm. Onun ruhunu almak için ölüm meleği (Azrail as) kendisine geldi. Anne ve babasına yapmış olduğu iyilik, ölüm meleğini reddetti. ( anne ve babaya yapılan iyilikler uzun ömre sebep olduğu gibi güzel bir imanla gitmeye sebep olur.)
Ümmetimden bir adam gördüm. Adamın üzerine kabir azabı saçılıyordu. (kabir azabına müstehak olacaktı.) adamın almış olduğu abdestler geldi, onu kabir azabından kurtardı.
Ümmetimden bir adam gördüm. Her tarafını şeytanlar kuşatmıştı. Onun daha önce yapmış olduğu zikrullah geldi. O adamı şeytanların elinden kurtardı.
Ümmetimden bir adam gördüm. Azap melekleri ona hakim olmuşlardı. Ona azap edeceklerdi. Onun dünya da kılmış olduğu namazlar geldi. Namazı, kendisini zebanilerin elinden kurtardı.
Ümmetimden bir adam gördüm. Susuzluktan solumaktaydı. Her ne zaman havuzun başına varsa, kendisine su verilmiyordu. Sudan men ediliyordu. Onun orucu geldi. Oruç, ona su verdi. Onu susuzluktan kurtardı.
Ümmetimden bir adam gördüm. Sıra sıra oturan peygamberlerin yanına varıp oturmak istiyordu. Onu peygamberlerin yanına oturmaktan men ediyorlardı. Onu kovuyorlardı. Onun cenabetten dolayı almış olduğu gusül abdestleri geldi, elinden tutup, yanıma getirdi. Her yerde kovulan o kişiyi yanıma oturttu.
Ümmetimden bir adam gördüm. Önünde bir zulmet (karanlık) vardı. Arkasında karanlık vardı. Sağında karanlık vardı. Solunda karanlık vardı. Üstünde karanlık vardı. Altında karanlık vardı. Adam karanlıkların içinde şaşkındı, ne edeceğini ve hangi tarafa hareket edeceğini bilemiyordu. Adamın hac ve umreleri geldi, onu zulmetlerden (karanlıklardan) çıkarıp, nur’un içine koydular.
Ümmetimden bir adam gördüm. Mü’minler ile konuşuyordu. Mü’minlerden  hiç kimse kendisiyle konuşmuyordu. Adam mü’minlerin içinde yalnız kalmıştı. Sıla-i rahmi geldi. Sıla-ı rahm; ‘ey mü’miner topluluğu! Bununla konuşun! Bununla konuşun!’diyordu. bunun üzerine mü’minlerde kendisi ile konuşmaya başladılar.
Ümmetimden bir adam gördüm. Ateşin önündeydi. Ateş alev alev olmuştu. Ateşin kıvılcım ve alevleri adamın yüzünü yakmak üzereydi. Adam eliyle ateşi yüzünden savmaya çalışıyordu. Adamın vermiş olduğu sadakalar geldi. Adamın yüzünü ateşten korudu. Adam ile ateş arasında bir perde oldu. Sadakaları, başının üzerinde birer gölgelik oldu.
Ümmetimden bir adam gördüm. Zebaniler onu her mekandan (her tarafından sımsıkı) tutmuşlardı. Adamın yapmış olduğu emr-i bil maruf nehyi anil münker ( iyiliği emredip  kötülükten alıkoyma)  amelleri geldi. O adamı zebanilerin elinden kurtardı. Onu rahmet meleklerinin eline verdi.
Ümmetimden bir adam gördüm. Dizlerinin üzerine çökmüştü. Onunla Allah’ın (ilahi rahmetin) arasında perdeler vardı. Onun güzel ahlakı geldi. Onun elinden tuttu. Adamı alıp Allah’ın katına çıkarttı. İlahi rahmete nail olmasına sebep oldu.
Ümmetimden bir adam gördüm. Sahifeleri ( amel defteri) sol tarafından verilmeye meyl ediyordu. Onun kalbinde bulunan Allah korkusu geldi. Amel defterini sağ eline koydu.
Ümmetimden bir adam gördüm. Mizanı çok hafifti. Onun yedirmiş olduğu iftarlar geldi. Terazinin iyi amel tarafı ağır bastı.
Ümmetimden bir adam gördüm. Cehennemin kenarında duruyordu. Cehenneme düşmek üzereydi. Allah’ın büyüklüğünden dolayı hissetmiş olduğu titremeler ve ürpermeler geldi. Onu cehennemden kurtardı. Adam sıratı geçip cennete geçti.
Ümmetimden bir adam gördüm. Sırat köprüsünün üzerinde ayakta duruyordu. Adam bir dal ve yaprak gibi sallanıyordu. Onun Allah’a olan hüsn-ü zannı geldi. Sallanma ve titremesi geçti. Sırat köprüsünü geçti.
Ümmetimden bir adam gördüm. Sıratın üzerindeydi. Bazen sürünüp emekleyerek yürüyordu. Bazen küçük adımlar ile yürüyor, bazen de durup bir şeylere bağlanıyor ve tutunmaya çalışıyordu. Onun namazları geldi. Onun elinden tuttu. Onu doğrulttu, ayağa kaldırdı. Adam bu sıratı geçti.
Ümmetimden bir adam gördüm. Cennetin kapılarına varmıştı. Cennetin kapıları onun yüzüne kapandı. Onun şehadet ve tevhid kelimeleri geldi. Cennetin kapıları açıldı. Şehadet kelimesi onu cennete koydu.” (ruhul beyan c:2 sf:99/ camius sağir 2652)
  • Hüsrandan kurtulan 3. Zümre:
وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ  “hakkı tavsiye edenler müstesna”
Yani insanlar ne diyecekler kızacaklar mı söylediğimi kabul edecekler mi inkar mı edecekler diyerek beni dışlayacaklar diyerek hakkı söylemekten kaçınmamaktır. Ancak;
Hadisi şerif;
مَنْ سَكَتَ عَنِ الْحَقِّ و هُوَ شَيْطاَنٌ اَحْرَصُ
“hakkı söylemekten kaçan dilsiz şeytandır” buyruluyor. Ancak ıslahat yapılırken muhatabın kalbini kırmamak lazımdır. Kırılırsa ıslah olmaz ifsad olur.
  • Hazret-i Hasan ve Hüseyin bir gün bir ihtiyarın abdest aldığını gördüler. Abdesti doğru almıyor, şartlarına uymuyordu Yaşlı olduğu için, “Böyle abdest sahih olmaz” demeye sıkıldılar. Yanına giderek dediler ki:
    - Efendim! Birbirimizden daha iyi abdest aldığımızı söylüyoruz Birer abdest alalım. Hangimizin haklı olduğunu, abdesti doğru aldığını bize bildirir misiniz?Önce Hazret-i Hasan, sonra Hazret-i Hüseyin güzel bir abdest aldılar Aldıkları abdest tamamen birbirinin aynıydı. İhtiyar, dikkatle baktı ve sonra dedi ki:
    - Evlatlarım! Aldığınız abdestin birbirinden hiçbir farkı yok.  Aslında ben abdest almasını bilmiyormuşum. Abdest almasını şimdi sizden öğrendim
Öyle ise atalarımızın “herkes evinin önünü süpürse sokaklar temiz olur” dediği gibi herkes evvela kendi evini ailesini ıslah etse uyarsa öğretse elbette ahlaksızlık kötülük küfür diye bir şey kalmaz.
  • Hüsrandan kurtulan 4. Zümre;
وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ  “sabrı tavsiye edenler müstesna”
  • Sabrın bütün cinsleri 3tür
1-      Taat etmek üzere sabır,
2-      Masiyet etmek (günah işlemek) üzere sabır,
3-      Kötülüklere sabır.
  • Peygamber efendimiz buyuruyor ki;
“kim musibet (ve belaya) sabrederse, onun için üç yüz derece vardır. Her iki derecenin arasındaki mesafe dünya ile sema arası gibidir.
Kim taat ve ibadetler üzerine sabrederse, onun için altıyüz derece vardır. Her iki derecenin arasındaki mesafe dünya ile sema arası gibidir.
Kim ma’siyet ve günah işlemek üzere sabrederse, onun içinde dokuz yüz derece vardır. Her bir derecenin arası arş ile kürsinin arası gibidir.” (ruhul beyan tefsiri cilt 3 sf: 335)
  • Ruhul beyan tefsirinde şöyle buyuruluyor;
“bil ki ızdırabına katlanıp, feryadü figan etmeksizin, meşakkatlere tahammül edildiğinde sabır, hayır işlerinin kaynağı ve bütün faziletlerin başlangıcıdır.
Muhakkak ki tevbenin başı, isyanlara sabretmektir. Zühdün başı, mübah olan amelleri işlememeye sabretmektir. İradenin başı, masiva’dan, yani Allah’tan gayrısını terk etmektir.
  • İşte bundan dolayı efendimiz sav Hz. Buyurdular ki;
“İmanda sabrın yeri, cesede nazaran başın mertebesindedir.”
  • Yine peygamber efendimiz buyurdular ki;
“Sabrın hepsi hayırdır.”

0 yorum:

Yorum Gönder