17:30 -
ayeti,ayeti kerime,Büyük Zatlar,ESHAB-I KİRAM VE HULEFA-İ RAŞİDİN,fazileti,faziletleri,hz ebu bekirin duası,hz. ali,hz. ebu bekir,hz. osman,hz. ömer
1 comment
HULEFA-İ RAŞİDİN VE ESHAB-I KİRAM
هُوَ الَّذِي أَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدَىٰ وَدِينِ
الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدِّينِ كُلِّهِ ۚ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ شَهِيدًا
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ ۚ وَالَّذِينَ مَعَهُ
أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاءُ بَيْنَهُمْ ۖ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا
يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا ۖ سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِمْ مِنْ
أَثَرِ السُّجُودِ ۚ ذَٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ ۚ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنْجِيلِ
كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ
الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ ۗ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا
الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
“peygamberini, hidayetle ve bütün dinler üzerine çıkarmak için, hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah kafidir. Muhammed as Allah’ın peygamberidir. Onunla beraber olanlar, kafirlere karşı şiddetli ve kendi aralarında merhametlidirler. Onları, ruküa varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan fazl ve rıza isterler. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların tevratta ki vasıfları budur. İncilde ki vasıflarına gelince; önce ince bir filiz çıkaran, sonra kuvvetlenen, sonra kalınlaşıp gövdesi üzerinde dimdik duran bir ekin gibidirler. Ekinciler bundan memnundurlar. Allah’ın (onlara böyle misaller getirmesi) kafirleri
kızdırmak içindir. Allah onlardan inanıp salih amel işleyenlere, magrifet ve büyük ecir vadetmiştir.” (fetih 28-29)
“peygamberini, hidayetle ve bütün dinler üzerine çıkarmak için, hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah kafidir. Muhammed as Allah’ın peygamberidir. Onunla beraber olanlar, kafirlere karşı şiddetli ve kendi aralarında merhametlidirler. Onları, ruküa varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan fazl ve rıza isterler. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların tevratta ki vasıfları budur. İncilde ki vasıflarına gelince; önce ince bir filiz çıkaran, sonra kuvvetlenen, sonra kalınlaşıp gövdesi üzerinde dimdik duran bir ekin gibidirler. Ekinciler bundan memnundurlar. Allah’ın (onlara böyle misaller getirmesi) kafirleri
kızdırmak içindir. Allah onlardan inanıp salih amel işleyenlere, magrifet ve büyük ecir vadetmiştir.” (fetih 28-29)
İkrime hz.’den gelen
rivayete göre; “bu ekin, hz Ebu Bekir ile filizini çıkarmış,
hz Ömer ile
kuvvetlenmiş, Hz. Osman ile kalınlaşmış, hz Ali ile de gövdesi üzerinde dimdik
durmuştur.”
Hz. Hasan ra. Şöyle
riavayet etmiştir; “Muhammed as Allah’ın
rasulüdür. Onunla beraber olanlar” dan maksat Hz. Ebu bekrin-is Sıddıktır.
Çünki mağarada onunla beraberdi. Onunla beraber olduğunu inkar eden kafir olur.ayetlerde geçtiği için inkarla kafir olur “kafirlere karşı şiddetlidir”lerden maksat
Hz. Ömer’dir. Çünki o Mekkelilere çok
sert davranıyordu. “kendi aralarında
merhametlidirler”den maksat Hz. Osman’dır. Çünki o, çok şefkatli ve merhametli
ve büyük bir haya sahibi idi. “. Onları, ruküa varırken, secde ederken
görürsün.” Den maksat Hz. Ali’dir. “Allah’tan lütuf ve rıza isterler” den
maksat, cennet ile müjdelenenlerin kalanlarıasera-i
mübeşşeranın kalanları (yani
Talha, Zübeyr, Abdurrahman, Said, Sa’d ve Amir’dir.) ekin meselesi de, Allahü
tealanın , eshabı kiram için yaptığı bir temsildir. Çünki onlar da islamiyetin
başlangıcında az iken sonra çoğaldılar. Zayıf iken güçlendiler, gün be gün
ilerleyerek öyle bir hale geldiler ki, artık insanlar da onlardan hoşlanmaya
başlandılar.”
El’esilet-ül-müfheme
isimli kitapta şöyle bir sual cevap vardır:
Sual: Allahü teala,
ashabı kiramı, filizini çıkarmış bir ekine benzetti de niye hurmaya veya başka
büyük ağaçlara benzetmedi?
Cevap: peygamber
efendimizin eshabı, başta az iken çoğaldılar. Ekinlerde böyledir. Başta çok
zayıftırlar, sonra büyümeye başlarlar, sonra filizlenip çoğalırlar. Bir de
ekinler biçilir, sonra tekrar ekilir. Müslümanlar da böyledir. Birisi ölünce
başkası onun yerine geçer. Büyük ağaçlar ise böyle değildir. Onlar uzun seneler
ayakta kalabilirler. Şu da vardır ki, ekinlerde bir dane, bazen birkaç tane
başak verebilir. Bu durum ekinlerin haricindeki bitkiler için söz konusu
değildir. Mü’minlerin de amelleri
arttığı gibi cesetleri de artar. (Ruhul beyan tefsiri)
Eshab; peygamber efendimizi bir kez bile olsun iman gözü ile
görüp sohbetinde bulunan kimselere denilir. Eshab-ı kiram peygamber efendimizin
en zor zamanlarında onun yanında bulunmuşlar ve İslam’ın yayılması için malları
ile canları ile mücadele etmişlerdir. İşte bundan dolayıdır ki, cenab-ı hakk
pek çoğu hakkında ayeti kerime inzal etmiş kur’an-ı azimüşşanda onları ve
ahlaklarını övmüştür.
Hadis-i şerifte
buyruldu ki;
“Muhammed'in nefsi
elinde olan Allah'a yemin ederim ki; biriniz Uhud (dağı) kadar altın infak
etse, onların bir avucuna yetişemez.”
Bu hadis-i şerifin
manası şöyledir; biriniz Allah yolunda Uhud dağı kadar altın sadaka verse bunun
sevabı, eshabımdan olan bir zatın vereceği bir avuç yiyecek sevabı kadar olmaz.
Yarım avuç kadar da olmaz. Bunun sebebi şu olabilir; onlar, çok iyi
niyetliydiler. İhlasları çok fazla idi. Hem de o zaman bu dinin yayılması için
onların hayırlarına şiddetle ihtiyaç vardı. Hatta onların bu hayırları, dinin
güçlenip yayılması için zaruri idi, denilebilir. Eshab-ı kiramın diğer taatları
da böyle kıymetlidir. Fakat onlardan sonra gelen Müslümanların zamanında bu
şartlar tamamen değişmiştir.
Ebu Musa radıyallahü
anh’ın bildirdiği bir hadis-i şerifte, rasulüllah sallallahü aleyhi ve sellem
buyurdular ki;
“yıldızlar gökler
için emenedir. Yıldızlar gittiği zaman, göklerin başına vadedilen şeyler gelir.
Ben de eshabım için emeneyim. Ben gittiğim zaman eshabımın başına vadedilen
şeyler gelir. Eshabım da ümmetim için emenedir.
Bunun için eshabım gittiği zaman, ümmetimin başına vadedilen şeyler
gelir. (müslim)
“Yıldızlar gökler
için emenedir” ‘emene’ kelimesi emniyet
ve güvence manasına gelen bir mastardır. Cevheri Hz. De böyle söylemiştir. Buna
göre yıldızların emniyetle vasıflandırılmaları, “bu adam adaletlidir.” (yani
çok adildir) kabilindendir. Hulasa yıldızlar gökler için emniyet sebebidir.
“yıdızlar gittiği” yani dağıldığı “zaman göklerin başına” yarılmak ve defter
misali dürülmek gibi “vadedilen şeyler gelir. Bende eshabım için emeneyim.” Bu
ifade ‘fitneler ve aralarında çıkacak ihtilaflar gibi’ vadedilen şeyler
gelir. “Eshabım da ümmetim için
emenedir. Bunun için eshabım gittiği
zaman, ümmetimin başına” bid’atlerin zuhur etmesi ve heveslerine göre hareket
eden insanların galip olması gibi “vadedilen şeyler gelir.”
Rasulullah as. Bir
hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyor:
“Kıyamet gününde
ilkler ve sonlar (yani bütün insanlar) toplanır. Sonra Sırat köprüsünün sağında
bana bir minber dikilir. Ben de üzerinde otururum. Sonra ikinci bir minber
dikilir, üzerinde İbrahim as oturur. Sonra iki minberin arasında bir kürsü
kurulur, üzerine Ebu Bekir radıyalahü anh oturur. Sonra bir melek gelir, benim
minberimin ilk basamağı üzerinde oturur. Sonra şöyle nida eder. Ey Müslümanlar!
Beni tanıyan tanıyor. Tanımayan da tanısın! Ben cehennemin sorumlusu Malik’im.
Şüphesiz Allahü teala cehennemin anahtarlarını Muhammed’e vermemi emretti.
Muhammed de onları Ebu Bekir’e vermemi emretti. Siz de buna şahit olun! Sonra
başka bir melek gelir ve mimberimin ikinci basamağına oturur. Sonra şöyle nida
eder; ey Müslümanlar! Beni tanıyan tanıyor. Tanımayan da tanısın! Ben cennetin
sorumlusu rıdvan’ım. Şüphesiz Allahü teala cennetlerin anahtarlarını Muhammed’e
vermemi emretti. O da, onları Ebu Bekir’e vermemi emretti. Siz de buna şahit
olun! Sonra celil olan Allah bütün ceberutuyla (üstünlüğüyle) tecelli eder ve
şöyle buyurur: “bir halil’e, bir Habib’e ve bir sıddıka merhaba!”
Peygamber efendimizden sonra insanların en yücesi sahabe-i
Kiram efendilerimizdir. Onlarında en yücesi Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman
ve Hz. Ali efendilerimiz yani hulefai raşidindir.
Peygamber
efendimizden sonra insanların en üstünü Hz. Ebu Bekrinis Sıddıktır. P.E ‘e hiç şeksiz şüphesiz iman etmiştir. Miraç sabahı bir
kafir demesine rağmen….Ondan sonra ömerul faruk gelir. Hakkı batıldan
ayırdığı için kendisine “Faruk” denilmiştir. Ondan sonra Osman-ı zinnureyn
gelir. Zinnureyn yani iki nurun sahibi, denilmesinin sebebi, rasulullahın iki kızıyla
evlenmesidir. Başta Hz. Rukiye ile evlendi. O vefat edince, ümmü gülsüm ile
evlendi. Bu da vefat edince, rasulüllah “üçüncü bir kızım olsaydı onu da sana
tezvic ederdim.” Buyurdu. Ondan sonra alüyyül Mürteza radıyallahü anhtır. (mevıze-i
hasene 77-88)
Kur’an-ı Kerim de pek çok ayet ile sahabei kirama ve bahusus
hulefai raşidine işaret vardır. Nitekim;
الَّذِينَ
يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ
Onlar ki, gayba iman edip, namazı doğru dürüst kılarlar ve
kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden infak ederler. (bakara 3)
Önce iman gelir. İman kalp ile olur. Sonra namaz gelir; o da
beden ile olur. Daha sonra infak gelir. O da mal ile olur. O bütün ibadetlerin
toplamıdır.
İman da kurtuluş vardır.
Namazda münacat ve yalvarma vardır.
İnfakta dereceler vardır.
İmanda beşarat
(miskali zerre kadar imanı olanın cezasını çektikten sonra cennete gireceği
müjdesi) vardır.
Namazda keffarat (günahların silinmesi) vardır.
İnfakta temizlik vardır.
İmanda şeref vardır.
Namazda yakınlık vardır.
İnfakta malın artması vardır.
Denildi ki, bu ayeti kerime de dört şey zikredildi. Takva,
gayba iman, namaz kılmak ve infak yani zekat vermek.
Bu dört özellik hulefai raşidinin yani dört büyük halifenin
sıfatıydı. Ayette olanların faziletinin beyanı vardır.
Takva Hz. Ebu Bekir’in sıfatıdır. Onun için cenab-ı Allah
şöyle buyurdu:
فَأَمَّا مَنْ أَعْطَىٰ وَاتَّقَىٰ * وَصَدَّقَ
بِالْحُسْنَىٰ * فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَىٰ
(leyl 5-6-7)
“ve her kim malını hayır için verir ve takva sahibi olursa
(korunursa) ve en güzel olanı (şehadet
kelimesini) tasdik ederse (doğrularsa) biz onu en kolay yola muvaffak
kılacağız.”
Gayba iman, Ömerul Faruk Hz.nin sıfatıdır. Onun için cenab-ı
Allah şöyle buyurdu;
يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللَّهُ وَمَنِ
اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِنِي
(enfal 64)
“ey (şanlı) peygamber! Sana Allah kafidir ve sana tabi olan,
mü’minler (sana yetişirler)”
Namaz kılmak, Hz. Osman-ı Zin-nureyn’in sıfatıdır.
أَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ آنَاءَ اللَّيْلِ سَاجِدًا
وَقَائِمًا يَحْذَرُ الْآخِرَةَ وَيَرْجُو رَحْمَةَ رَبِّهِ ۗ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي
الَّذِينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذِينَ لَا يَعْلَمُونَ ۗ إِنَّمَا يَتَذَكَّرُ أُولُو
الْأَلْبَابِ
(zumer 9)
“yoksa o, gece saatlerinde kalkan, secdeye kapanıp kıyam durarak
daima vazifesini yapan, ahireti sayar ve rabbinin rahmetini umar kimse gibi
olur mu? Deki; hiç bilirlerle bilmezler müsavi olur mu? Ancak temiz akıllı
olanlar anlar!”
İnfak Hz. Ali mürtezanın sıfatıdır. Cenab-ı Allah haz Ali
hakkında şöyle buyurdu;
الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
( bakara 274)
“mallarını gece ve gündüz, gizli ve aşikar hayra sarfeden
kimseler, işte onların Rablarının yanında ecirleri sırf kendilerinindir ve
onlara bir korku yoktur ve mahzun olacak değildir onlar.”
(ruhul beyan tefsiri 1/156-157)
İşte cenab-ı Hakk ayetleri ile ahlaklarını överek işaret
ettiği Hulefai raşidin hazeratını bu şekilde daha Kur’an-ı Kerimin başında
zikrediyor.
İman, ihlas ve ahlakta çok yüce olan her bireri birer
fazilet numunesi olan peygamber efendimizin yıldızlara benzetmiş olduğu ashabı
kiramı şüphesiz bir şekilde sevmek mü’min bir kimsenin imanının kemale
erebilmesi için şarttır.
İbn-i Abbas :
“on beş şeye devam edin, bunların beşine dilinizle, beşine
azanız ve vücudunuzla, beşine de kalbinizle devam edin.
Dilinizle olan beş kelime; “sübhanellahi (1) velhamdülillahi (2) vela ilahe illallahü
(3) vallahü ekber (4) vela havle vela kuvveye illa billlahil aliyyil azim. (5)”
Vücudunuzla olan beş vazife; “beş vakit namazdır”
Kalbinizle olan ise; “beş kişiyi sevmektir: peygamber, Hz.
Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Alidir.” Buyurdu. (Abdullatif 192)
Zira o Mubarek zatlar evvela peygamber efendimize ve onun
ümmetine olan muhabbetlerinden dolayı , günahkar olan ümmeti muhammedin
bağışlanması ve cehennemden azat olunması için cenab-ı hakk’a yalvarmış iltica
etmişlerdir.
Bir gün peygamber efendimiz bir yerde
oturuyordu. Yanında da Ebu Bekir Ömer Osman Ali Fatıma ve Aişe hazeratı vardı.
Bu sırada hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir;
Anam babam sana feda
olsun ey Allah’ın Rasulü! Niçin ağlıyorsun? Peygamberimiz:
-
Nasıl
ağlamıyayım ki, ümmetimin yolu çok uzundur. Boyunlarında çok ağır günahlar
vardır. Onların günahları yağmur ve kar tanelerinden, deniz köpüğünden ve
ağaçların yapraklarından fazladır.
Hz. Ebu Bekir;
-
Ey Allah’ın
Rasulü! Kalbini ferah tut! Onların yüklerini hafifletmek için günahlarının
yarısını alacağım!
Bunun üzerine
peygamber efendimiz, Hz. Ebu Bekir’e teşekkür ettikten sonra Hz. Ömer’e
yönelerek buyurdu ki;
-
Ebu
Bekir’in dediklerini işittin! Peki, sen ümmetimin günahları hakkında ne
diyorsun?
Hz. Ömer dedi ki;
-
Ey
Allah’ın Rasulü! Ben Ebu Bekir’in söylediği ve yaptığı gibi yapamam! Yalnız
onların günahlarının üçte birini yüklenirim.
Peygamberimiz bu
sefer Hz. Osman’a yöneldi. Hz. Osman:
-
Ben
Ömer’in yaptığı gibi yapamam! Fakat onların günahlarının dörtte birini
yüklenirim.
Peygamberimiz ona da
teşekkür ettikten sonra Hz. Ali’ye yöneldi. Hz. Ali dedi ki;
-
Ben sırat
köprüsünün kenarında duracağım. Ümmetin günahkârlarının ateşe düşmelerini
engelleyeceğim. Durumları sıkışınca onlara feda olup ateşe gireceğim.
Peygamberimiz ona da
teşekkür ettikten sonra Hz. Aişe’ye yönelip buyurdu ki;
-
Peki, sen
ümmetimin günahkârları için ne yapacaksın? Sen onların annesisin, annenin
çocuklarına şefkatli olması lazımdır.
Bunun üzerine Hz.
Aişe:
-
Hayır,
Fatıma’nın huzurunda bir şey demem.
Bunun üzerine Hz.
Fatıma buyurdu ki;
-
Söyle ve
çocuklarına şefaat et! Annenin huzurunda kızının konuşması adet değildir.
Hz. Aişe bu sefer
dedi ki;
-
Ya
Fatıma! Allah’ın izzetine yemin ederim ki, senden önce bu konuda bir şey
söylemiyeceğim.
Bundan sonra Hz.
Fatıma peygamber efendimize dönerek dedi ki;
-
Mizanın
kurulacağı yere gelip, ümmetinin hesabını takip etmek için orada duracağım.
Peygamber efendimiz
buyurdu ki;
-
Peki, ne
yapacaksın ey gözümün nuru? Hz. Fatıma;
-
Ümmetini
günahları sevaplarından ağır gelirse, oğlum Hasan'ın zehirle kirlenmiş
gömleğini onların sevap kefesine koyacağım. Şayet sevap kefeleri yine de ağır
gelmezse, bu sefer oğlum Hüseyin'in kanla kirlenmiş gömleğini ilave edeceğim.
Şayet onların sevaplarının ağır gelmesi için bu da yetmezse başımdaki örtüyü
çıkarırım. Saçımı göstereceğim. Hâlbuki Hz. Fatıma validemiz eteği azcık
sıyrıldığı için günlerce gözyaşı döktüğü için böyle fedakârlık yapıyor. Örtüyü
mizana koyacağım ki, onların sevapları ağır gelsin.
Sonra peygamber
efendimiz Hz. Aişe’ye dönerek buyurdu ki;
-
Ey
mü’minlerin annesi! Sen ne diyorsun, sen ne yapacaksın?
Hz. Aişe bir şey
söylemeyince peygamber efendimiz;
-
Ömer için
söyle, dedi. Hz. Aişe
-
Hayır,
söylemeyeceğim, dedi peygamber efendimiz:
-
Ali için
söyle, dedi. Hz. Aişe
-
Hayır
dedi. Bunun üzerine peygamber efendimiz;
-
Ya
Hümeyra, peki kimin için söyleyeceksin, dedi. Hz. Aişe:
-
Allah Teâlâ
için söyleyeceğim, dedi. Sonra odasına girdi. Seccadeye kapanıp ağlayarak dedi
ki: “İlahi, seyyidi ve Mevlaye! Sen beni mü2minlerin annesi yaptın, kalbime
evlat şefkati koydun ve onların sevgisini gönlüme ilka ettin. Sen bilirsin ki,
bir ana, çocuğunun cehenneme girmesine razı olamaz. Bunun için onları benimle
cennete gönder! Yoksa beni de onlarla Cehenneme koy!”
Hz. Aişe’nin bu duası
üzerine mülk ve melekût âleminden bir sayha (feryat) koptu. Sonra Cebrail as
yere inerek efendimize dedi ki;
-
Bu ne
haldir ya Rasulallah! Allah teala buyuruyor ki; Aişe-i Sıddıka’ya de ki O’nu,
cehenneme göndermem benim keremime yakışmaz. Çünkü o, habibimin zevcesidir. Ve
ya Aişe! Çocukları annelerinden ayırmak da caiz değildir.” (mecmüat-üs-sufiyye)
Bu hadis-i şerifte
zikredilen bazı şeylerin henüz meydana gelmeden Hz. Fatıma'nın haber vermesi
normaldir. Çünki onları peygamber efendimiz’den işitmiştir. Bunlar Rasulullahın
mucizeleri kabilindendir. Bunun gibi mucizeler çok ve meşhurdur. (mev-ızei
hasene 97-98)
Kamil mü’min olmak isteyen bir kimsenin, daha bizleri hiç
tanımadığı halde Cenab-ı Hakka böyle yalvaran ve bizlerin günahlarını
sırtlanmayı dahi arzu eden bu zatları çok sevmesi, onları bugz ve adavet
beslememesi ve hiçbir suretle haklarında kötü konuşmaması lazım gelir.
İrbad bin Sariye naklediyor;
“Rasulullah bir gün bize namaz kıldırdı,
sonra bize döndü beliğ bir vaaz verdi. Gözlerden yaşlar boşandı. Kalpler
ürperdi. Birisi;
-
Ey Allah’ın rasulü bu konuşma ayrılık
konuşmasına benziyor. Bize ne tavsiye edersiniz? Dedi. Hz. Peygamber:
-
Size Allah’a asi olmaktan sakınmanızı, başınızda
Habeşli bir köle de olsa dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Benden sonra
içinizde yaşayacak olanlar pek çok ayrılıklar görecekler. Böyle bir zamanda siz
sünnetime ve doğru yolu bulmuş olan halifelerimin sünnetine azı dişlerinizle
bütün gücünüzle sarılın. Dinde yeni ortaya çıkan bidatlerden sakının. Zira her
yenilik bidat, her bidat da sapıklıktır. Dedi.
(hayatüssahabe 44)
Cenab-ı hakk cümlemize onların yolundan gidebilmeyi ve
onları hakkı ile sevebilmeyi nasip eylesin.
Sohbetimizi Ebu bekrinissıddık hazretlerinin duası ile
nihayete erdirelim;
“Allah’ım! Peygamberin Muhammed, dostun İbrahim, sırdaşın Musa, kelime ve ruhundan olan İsa
hürmetine, Musa’ya inen Tevrat, İsa'ya inen İncil, Davud'a inen Zebur, Muhammed
sallallahü aleyhi ve selleme inen Kur’an hürmetine; bütün peygamberlerine
yaptığın vahiy hürmetine, mahlûkatın üzerindeki kaza takdirin, senden
isteyenlere verdiğin, fakir ettiğin zenginler, zengin kıldığın fakirler,
hidayete erdirdiğin sapıklar hürmetine; Musa as’a bildirdiğin kulların,
rızıklarını böldüğün yeryüzün, hareketten sükûna erdirdiğin dağların, ayakta
tuttuğun arşı azamı taşıttığın ism-i azam’ın hürmetine; Ku’an-ı Kerimde nazil olan Tahir, Ehad ve
Samed isimlerinin hürmetine, gündüzleri aydınlatan ve geceleri karartan ismin
hürmetine, azametü kibriyan ve nur-i veçhin hürmetine; senin kuvvet ve
kudretinle Kur’an-ı Kerimi okuyup anlamaya ve onu etime, kanıma, kulağıma ve
gözüme duyurmanı ve bütün vücudumu hareketlerinle ona uydurmanı senden dilerim.
Kuvvet ve kudret ancak sendedir. Ya erhame’r rahımin.” (en güzel dualar 255)
1 yorum:
Allah razı olsun
Yorum Gönder