18:11 -
Büyük Zatlar,eba bekrinissıddık,ebu kuhafe,fazileti,hayatı,hira,hz ebu bekir,hz ebu bekirin duası,mirac,sadık,sıddik
2 comments
Hz Ebu Bekir Sıddık
Cenab-ı Hakkın kullarına bahşetmiş olduğu en büyük nimet İslam
nimetidir. Bir Müslüman imanının kemal bulması için peygamber efendimizi ve
onun ashabını bilmek ve sevmek ve onların yolundan ilerlemek ile mükelleftir.
Cenab-ı Hakkın yaratmış olduğu mahlukatın en şereflisi
insan, insanın en şereflisi ise önce peygamberanı ızam hazeratıdır. Peygamberlerden
sonra insanların en faziletlisi ise sahabei kiram, sahabenin en faziletlisi ise
sırası ile hulefai raşidin efendilerimizdir.
Hz. Ebu Bekir (r.a.), peygamberlerden sonra insanların ve
ashabı kiramın en efdali, İslam’ın birinci halifesidir. Asıl adı Abdullah bin Ebu
Kuhafe’dir. Babasının adı, Osman olup Ebu Kuhafe künyesi ile meşhurdur. Annesi,
Ümmül hayr lakabıyla tanınan Selma
bint-i Sahr’dır.
Hz Ebu Bekir, kureyşin zengin itibarlı ve sözü en çok
geçen kimselerinden biri idi. Peygamber efendimiz ile önceden de samimi dostlukları
vardı. Peygamberimizi arayan onu hz Ebu Bekir’in yanında bulurdu.
O diğer insanlar gibi putlara tapmaz, çocukluğundan beri
onlara buğz eder, diğer insanlarında tapmamasını isterdi. Ne yazık ki insanlar
putlara taparak onlardan yardım isterlerdi.
Hz. Ebu Bekir (r.a.) sadece Allah’ın varlığına ve
birliğine inanmış, fakat ona delalet edecek birini bulamadığı için, beklemeyi
uygun bulmuştu. Peygamber efendimize risalet gelince, hiç tereddüt etmeden,
hemen hak dinini kabul edip, Müslüman oldu. Sonra da etrafındakileri bu yüce
dine davete başladı. (siyeri nebi hasan arıkan 50-358)
Hz Aişe (r.a.) anlatıyor; “bir gün babam Ebu Bekir,
peygamberle görüşmek üzere evden çıktı. Ki Allah rasulü ile eski dost idi. Kendisine rastlayınca;
-
Ey
ebe’l Kasım, kavminin toplantılarında görünmez oldun. Seni babalarını ve
analarını ayıplamakla itham ediyorlar, dedi.
Rasulullah
-
Ben
Allah'ın elçisiyim. Seni Allah'a çağırıyorum, buyurdu.
Sözünü bitirince de Ebu Bekir Müslüman oldu. Peygamber
efendimiz Ebu bekir’in islam’a girişine o kadar sevinmişti ki ondan ayrılırken
mekkeyi kuşatan iki dağın çevrelediği mahalde ondan daha sevinçli bir kimse
yoktu. Ebu Bekir yoluna devam etti. Osman bin affan, Talha bin ubeydullah,
zübeyr bin avvam ve sa’d bin ebi vakkas’a durumu anlattı. Onlarda Müslüman
oldular. Ertesi gün hz. Ebu Bekir Osman ibni Maz’un, Ebu ubeyde bin cerrah,
abdurrahman bin avf, Ebu seleme bin abdü’l-Esed ve el’Erkam bin Ebi’l-Erkam’ın
yanlarına giderek kendilerini islama çağırdı. Onlarda islam’a girdi. Allah
hepsinden hoşnut kalsın.” (hayatüs sahabe 1/48)
İlk Müslüman olan bu zatlara “sabikun-u evvelin” denilir.
(siyeri nebi 51)
Peygamber efendimiz hz Ebu Bekir efendimizin Müslüman
olması ile alakalı olarak buyuruyor ki;
“kimi İslam’a çağırdımsa, muhakkak onda bir duraksama,
bir tereddüt olmuştu. Ama Ebu Bekir’e İslam’ı teklif ettiğimde ne duraksadı, ne
de tereddüt gösterdi.” (hayatüssahabe 1/24)(ibn-i ishak)
Peygamber efendimize peygamberlik vazifesi verildikten
sonra ilk Müslümanlar 3 yıl boyunca imanlarını gizlediler ve güvendikleri
kimseleri gizlice islamiyete çağırdılar.
وَأَنْذِرْ عَشِيرَتَكَ
الْأَقْرَبِي
(Önce) en
yakın hısımlarını uyar. Şuara
214,216
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ
وَأَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِكِينَ
Şimdi sen
emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir. hıcr 94
Bu ayetler nazil olunca ilk olarak gizlice okunan Kur’an
ayetleri açıkça ve yüksek sesle okunmaya ve İslam’a davette açık açık yapılmaya
başlandı.
İslamiyetin Mekke yılları medine yıllarına göre çok
sıkıntılı ve meşakkatli geçiyor ve ilk Müslümanlar bu yıllarda çok büyük
sıkıntılara göğüs geriyordu.
Hz Aişe validemiz anlatıyor;
“bir gün peygamberimizin sahabeleri bir araya gelince ki
hepsi 38lerdi. Hz Ebu Bekir ortaya çıkma konusunda Allah rasulüne ısrarda bulundu.
Peygamberimiz de;
-
Ebu
Bekir, azız. (az kişiyiz) dedi
O ısrarını sürdürünce Rasulüllah ortaya çıktı.
Müslümanlar mescidin muhtelif köşelerine dağıldı. Herkes kendi hısımlarının
(akrabalarının) bulunduğu yere gitti. Hz Ebu Bekir kalktı, halka hitabede
bulundu. Rasûlullah da oturuyordu. Bu hutbesi ile Ebu Bekir, Allah ve rasulüne
çağıran ilk hatip oldu. Müşrikler hz. Ebu Bekir ile öteki Müslümanlara hücum
ettiler. İslam erlerini feci şekilde dövdüler. Ebu Bekir ayaklar altına alındı,
çok fena dövüldü. Fasık Utbe bin Rebia, Ebu Bekr’e yaklaşarak yamalı sert
ayakkabıları ile onu dövmeye, ayakkabılarını yüzünde gezdirmeye başladı.
Sıçrayarak karnına çıktı. Öyle ki babacığımın yüzü burnundan ayırt edilemez
oldu. Teym oğulları koşarak geldiler, müşrikleri hz. Ebu Bekir’den
uzaklaştırdılar. Bir elbise içinde taşıyarak evine götürdüler. Öleceğinden
şüpheleri yoktu. Sonra temim oğulları Mescid-i Haram’a girdiler ve;
-
Ebu
Bekir ölürse utbe bin rebia’yı muhakkak gebertiriz. Dediler.
Tekrar Ebu bekr’in yanına döndüler. Babası Ebu Kuhafe ve
temim oğulları hz. Ebu bekr’i konuşturmaya çalıştırlar. Nihayet akşama doğru
cevap verdi ve ilk sözü;
-
Rasulullah
ne yaptı ve nasıldır? Diye sormak oldu.
Oradakiler kendisini azarlayıp kalktılar. Annesi Ümmü’l
Hayr’a
-
Kendisine
bak, bir şeyler yedir, su ver, dediler.
Annesi oğluyla başbaşa kalınca ona bir şeyler yedirmeye
uğraştı. Lakin hz Ebu Bekir;
-
Rasulullah
ne yaptı? Deyip başka bir şey söylemiyordu.
Annesi;
-
Vallahi
arkadaşın hakkında hiçbir bilgim yoktur. Dedi.
Hz. Ebu
Bekir;
-
Haydi,
Hattab’ın kızı Ümmü Cemil’e git. Allah rasulünü ona sor. Dedi.
Oda çıktı
Hattab’ın kızına gitti ve:
-
Ebu
Bekir, Muhammed hakkında senden malumat istiyor.dedi.
Ümmü Cemil;
-
Ne
Ebu Bekir’i tanıyorum ne de Muhammed’i. Ama istersen seninle birlikte oğlunun
yanına giderim. Dedi.
O da “peki”
deyip birlikte geldiler. Hz Ebu Bekir’i baygın ve ağır bir halde buldular. Bunu
gören Ümmü Cemil bir çığlık atarak hz Ebu Bekir’e yaklaştı ve:
-
Vallahi
bunu sana yapan güruh, fasık ve kâfirdir. Ümit ederim ki; Allah intikamını
onlardan alır. Dedi.
Hz Ebu
Bekir;
-
Peygamber
efendimiz ne yaptı? Ona ne oldu? Diye sordu
Ümmü cemil
-
Annen
var duyar, dedi.
-
Ondan
sana bir zarar gelmez.
-
Sağdır
iyidir.
-
Nerede?
-
Erkam’ın
evinde!
-
Allah’a
ahdim olsun peygamber efendimizin yanına gitmedikçe ne bir şey tadacağım, ne de
bir şey içeceğim.
Annesi ile
Ümmü Cemil beklediler; sokakta ayak sesleri kesilip insanlar çekilince hz. Ebu
Bekir’i kolları arasına alarak rasulullah’ın huzuruna götürdürler. Peygamber
efendimiz ve Müslümanlar üstüne kapanıp onu öptüler. Allah rasulü kendisine çok
acıdı.
Hz Ebu
Bekir;
-
Annem
babam sana feda olsun ya Rasulallah! O fasıkın yüzüme yaptıkları dışında bende
bir şey yok. İşte annem! Evladına karşı çok merhametlidir. Sen mübareksin, onu
Allah’a çağır. Onun için Allah’a dua et. Umulur ki Allah senin yüzün suyu
hürmetine kendisini ateşten kurtarır. Dedi.
Allah rasulü
de dua buyurup onu Allah’a çağırdı. Kadın da islam’a girdi. Müslümanlar
Erkam’ın evinde bir ay kaldılar. Hepsi otuz dokuz erdi. Ebu Bekir’in dövüldüğü
gün peygamberimizin amcası hz hamza da Müslüman olmuştu.” (hayatüs sahabe
1/251)
Muhammed bin
akil anlatıyor;
<< hz
Ali bir hitabesinde şu suali yöneltti;
-
Ey
cemaat, halkın en bahadırı kimdir?
-
Sensin
ey mü’minlerin emiri!
-
Evet!
Kiminle dövüştümse onu yendim ama ben değilim. O, Ebu Bekir’dir. Çünki biz
peygamber efendimizi için bedir savaşında bir çardak yapmış, “müşriklerin hücum
etmemesi için Allah rasulünün yanında kim duracak” demiştik de vallahi Ebu
Bekir hariç hiç birimiz yanaşamamıştık. O kılıcını çekerek Allah rasulünün
başucunda durdu. Saldırana saldırdı.
Yine bir gün
peygamber efendimizi görmüştüm. Kureyş kendisini yakalamış, onunla
cedelleşiyor, kendisini tartaklayıp itiyor, “tanrıları tek tanrı yapan sen
misin?” diyorlardı. Vallahi bizden hiç kimse bu duruma ses çıkaramazken Ebu
Bekir gitti. Filana vuruyor, filanla çatışıyor, diğer birini de itip şöyle
diyordu;
-
Yuh
size! Rabbim Allah diyor diye adamı öldürecek misiniz?
Ravi der ki;
Sonra hz Ali
sırtındaki hırkasını çıkarıp ağlamaya başladı. Gözyaşlarından sakalı ıslandı.
Daha sonra şunları söyledi.
-
Allah
aşkına söyleyiniz! Firavun hanedanından olan o mü’min mi üstündür, yoksa Ebu
Bekir mi?
Kimse ses
çıkarmadı. Hz Ali
-
Allah’a
kasem ederim ki; Ebu Bekir’in bir anı (bir saati) firavun ailesinden olan o
mü’min gibilerin yeryüzü dolusundan daha hayırlıdır. Çünki o imanını
gizliyordu. Beriki ise (hz Ebu Bekir) imanını ilan eylemiştir.>>
Firavun
aleyhillanenin hanedanında Müslüman olan kimseler imanlarını gizlerlerdi.
Firavun onların dinini öğrendiği zaman ise türlü işkenceler ile onları
dinlerinden döndürmeye çalışır muvaffak olamayınca da eza ve cefa çektirerek
öldürürdü. Ancak onlar imanlarını gizlemişlerdi. Hz Ebu Bekir efendimiz ise her
fırsatta İslamını ve imanını izhar etmiş ve bu sebeple pek çok sıkıntıya göğüs
germiştir. (hayatüssahabe 1/239-240)
Hz Ebu Bekir
efendimiz İslamı rahatça yaşamak ve açıktan ibadet etmek istiyordu. Bunun için
rasulüllah efendimizden de izin alarak habeşistana hicret etmek istedi ancak
henüz yola çıkmışken yemen’de kain, berkü’l Gımad’a gelince Kaare kabilesinin
ulusu İbnü’d Düğunne ile karşılaştı ,o nereye gittiğini sorduğunda,
-
Kavmim
beni memleketimden çıkardı, bende yeryüzünü dolaşarak rabbime ibadet etmek için
habeşistana gidiyorum! dediğinde ibnü’d
Düğunne
-
Sen
verdiği sözü tutan, fakirlere yardım eden, kendisine emanet verildiğinde
emanete sahip çıkan, güvenilir bir kimsesin kavminin seni memleketinden çıkarması
doğru değildir.dedi.
Onun iknası
ile geri döndü. İbnüd Düğunne kapı kapı dolaşarak müşriklerle konuştu.
Müşrikler ibnü’d düğunne’nin ricası üzerine evinde ibadet ederse onu rahatsız
etmeyeceklerini söylediler. Bir müddet yalnızca evinde ibadet ediyor ve dışarı
çıkmıyordu. Daha sonra evinin önüne bir namazgah yaptı ve ibadetlerini orada
yapmaya başladı. Ancak onun bu halini gören kureyşli kadınlar merak ediyor
etrafına toplanıyor ve seyrediyorlardı. Müşrikler bundan rahatsız olarak, ona
kefil olan ibnü’d Düğune’nin yanına gittiler. İbnüd düğunne hz Ebu Bekir
efendimizden eğer evinin içerisinde ibadet etmezse aralarında sözlü anlaşmayı
iade ederek bozmasını istedi. O da
-
Senin
himaye teminatını sana iade ediyorum. Allah’ın sınayetine (korumasına) razı
oluyorum karşılığını verdi.
Bu andan
sonra kureyşliler ibadet ettiği yerlerde yine onu rahatsız etmeye başladılar.
Hayatüssahabe 1/252
Hz Ebu Bekir
efendimiz kureyşin en zenginlerinden idi. Ancak bütün malını mülkünü Müslüman
olduğu andan itibaren islam için sarfetmeye başlamıştı.
·
Peygamber
efendimiz bir hadis-i şeriflerinde hz Ebu Bekir efendimizi ile alakalı olarak
buyuruyorlar ki;
“hiçbir
kimse benim yanımda el açıklığı bakımından Ebu Bekir’den daha büyük bir vergide
bulunmuş değildir. O beni canı ve malı ile himaye etmiş ve bana kızını
nikahlamıştır.” (40 mevzuda 40hadis 340/ feyzül kadir c5 s411)
Yine enes
bin malikten rivayet edilen başka bir hadis-i şerifinde peygamber efendimiz
şöyle buyuruyor;
·
“ey
Allah’ın rasulü, size insanların en hayırlısı kimdir? Denildi. Efendimiz:
-
Aişe’dir.
Buyurdu.
-
Ya
erkeklerden kimdir? Denildi. Rasulü ekrem;
-
Onun
babasıdır. Cevabını verdi.” (40 mevzuda 40 hadis 330 / ibni mace c1 s 38)
İşte hz Ebu
Bekir efendimiz peygamber efendimizi hem malı hem canı ile korumakla çok yüksek
dereceler elde etmiştir. Hatta cömertlikte öyle bir noktaya gelmiştir ki hz
ömer efendimiz dahi onun mertebesine çıkamazdım diyerek haber vermişlerdir.
Şöyleki;
Hz ömer
efendimiz şöyle rivayet ediyor: “ bir gün peygamber efendimiz bize sadaka
vermemizi emretti. O sırada anımda malımda vardı. Kendi kendime “Ebu Bekir’i
geçersem işte bu gün geçerim” dedim ve malımın yarısını rasulullaha getirdim.
Allah rasulü
sordu;
-
Ailen
için ne bıraktın?
-
Onlar
içinde bıraktım.
-
Ama
ne kadar bıraktın?
-
Size
getirdiklerim kadar..
Daha sonra
Ebu Bekir malının tamamını getirdi. Rasulüllah sordu:
-
Ya
Eba Bekir, ailenene bıraktın?
-
Onlara
Allah ve raslünü bıraktım.
Ebu Bekir’in
bu cevabı üzerine içimden “hiçbir zaman hiçbir hususta Ebu Bekir’i geçemem.”
Dedim. Buyuruyor.
İşte hz Ebu
Bekir efendimiz cömertlikte bu kadar yüksek mertebelere vasıl olmuştur.
الَّذِينَ يُنْفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ بِاللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ سِرًّا وَعَلَانِيَةً فَلَهُمْ أَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَلَا خَوْفٌ
عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça
infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükafatları vardır.
Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.( Bakara 274)
Bu ayeti kerime hz Ebu Bekir efendimiz
hakkında nazil olmuştur. Ebu Bekir r.a. efendimiz 10 bin dinarını gece, 10 bin
dinarını gündüz, 10 bin dinarını gizli, 10 bin dinarını aşikar olmak üzere 40
bin dinar tasadduk ettiği vakit bu ayeti kerime onun hakkında nazil olmuştur.
Cenab-ı hakk şefaatlerine nail eylesin. (ruhul beyan 3/207)
Hz Ebu Bekir efendimiz rasulullah
efendimize tam manası ile bağlı ve her sözünü hiç düşünmeden tasdik ederdi.
Hz Aişe validemiz şu şekilde anlatıyor;
“rasulullah mescid-i haram’dan mescid-i
aksa’ya götürüldüğü gecenin sabahında hadiseyi halka anlatmaya başlayınca
kendisine iman eyleyip peygamberliğini tasdik eleyenlerden bazıları şüpheye
düşerek ( hz enes’in rivayetinde kafirlerden bazısı) doğru Ebu Bekir’in yanına
geldiler ve:
-
Adamını
görüyor musun? Gece beyt-i makdise götürüldüğünü söylüyor. Dediler.
-
Bunu
sahi söyledi mi?
-
Evet!
-
Vallahi
eğer o söylediyse doğru söylemiştir.
-
Onun
gece beyt-i Makdis’e gittiğine sabah olmadan geri döndüğüne inanıyor musun?
-
Evet.
Ben onu daha uzaklardan günün herhangi bir anında ta göklerden getirdiği
haberlerini de tasdik ediyorum. Diye karşılık verdi.
İşte bu
tasdikinden ötürü babama es- Sıddık (çok doğrulayıcı) ünvanı verildi.”
Buyuruyor. (hayatüssahabe 3/333)
İşte bu yüce
makamlara sahip olan Sıddikı azam efendimiz, kendisi hakkında ayet-i kerime
nazil olduğu halde hiç kibirlenmemiş ve hep tevazu ile hareket etmiştir.
Üneys
r.a. şöyle anlatıyor: mahallenin kızları
koyunlarını halifeliği sırasında hz Ebu Bekir’e getirirlerdi.. o da onlara:
-
Afra’nın
(ensardan bir zat) oğlunun sağdığı gibi sizler için sağmamı ister misiniz?
Derdi.
Yine aişe
validemiz, ibn-i ömer ve başkaları onun yaşantısı ile ilgili şöyle haber
veriyorlar:
Hz Ebu Bekir
ticaretle uğraşırdı. Her gün erkenden pazara çıkar, ticaret yapardı. Bir miktar
koyunu vardı.koyunları öğle sonu sağım için geldiğinde kah kendisi uğraşır kah
başkası uğraşırdı. Koyunlarını kendisi de güderdi. Mahallenin koyunlarını da
sağardı. Hatta hilafet makamına seçilip kendisine biat sunulunca mahallesinden
bir kız çocuğu:
-
Bundan
böyle davarlarımız sağılmaz, diye vahlandı.
Hz Ebu Bekir
onun sözlerini duyunca;
-
Yoo
vallahi! Davarlarınızı sağacağım. Deruhte ettiğim bu işin önceki huylarımı
değiştireceğini sanmam. Dedi ve eski mahallesinde oturduğu sürece mahallenin
koyunlarını sağdı. Hatta kız çocuklarına bazen;
-
Kızım
nasıl istersin? Köpüklü mü sağayım köpüksüz mü?
der onun isteğine göre köpüklü yada köpüksüz sağardı. (hayatüssahabe
3/115)
Ebu Bekir
r.a. peygamber efendimiz ile birlikte mekke’den medine’ye hicret etmişti. O
esnada peygamber efendimizin beraberinde yalnızca o vardı. Hicret sırasında kah
peygamber efendimizin önünde kah akasında yürüyodu. Peygamber efendimiz
-
Ebu
Bekir , niye böyle bazen arkamda bazen önümde yürüyorsun?diyen cenab-ı
peygambere şu mukabelede bulunmuştu:
-
Ya
rasulallah! Peşimizden gelebileceklerini düşünerek arkanızdan,yolunuzu
bekleyenler olabileceğini düşünerek de önünüzden yürüyorum! Allah rasulü:
-
Ey
Ebu Bekir! Bana gelebilecek bir zararın sana gelmesini ister misin? Diye sordu.
-
Evet,
seni hak din ile gönderene yemin ederim ki isterim. Cevabını verdi.
Mağaranın
ağzına vardıklarında Ebu Bekir efendimiz;
-
Ya
rasulallah sen burada bekle senin için mağarayı temizliyeyim deyip içeri girdi.
Mağarayı temizledi. Sonra çıktı. Bir haşere deliğini kapatmadığını
hatırlayınca:
-
Ya
rasullallah biraz daha bekleyiniz, dedi. İçeri girdi. Orayı da tıkadıktan sonra
:
-
Buyurunuz
ya rasulallah! Dedi.
Hz ömer
efendimiz bu hadiseyi naklederken buyuruyorlar ki;
-
Ruhumu
kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki; Ebu Bekir’in işte bu gecesi ömer
hanedanının tümünden daha hayırlıdır. (hayatüssahabe 1/301)
Hz Ebu Bekir
efendimiz yermük muharebesinin yapıldığı esnada hicretin 13. Senesinde 634
yılında hastalığının son günlerinde bir gece rüyasında peygamber efendimizi
gördü.
Peygamber
efendimiz ona; ya Ebu Bekir! Seni çok özledik, kavuşma zamanı yaklaştı.
Buyurdu.
O da: bende
seni özledim ya rasulallah! Dedi.
Hz Ebu Bekir
efendimiz peygamber efendimiz ile aynı sene yada birkaç sene fark ile doğmuştu.
Vefat ettiği zaman
61 yada 64
yaşındaydı. (siyer-i nebi)
Cenab-ı
hakkın rızasını kazanmak için ömrü boyuca ibadet etmiş, rasulullah efendimizin
sacının teline zarar gelir korkusuyla etrafında pervane olmuştur. Vefat ettiği
zaman peygamber efendimizin yanın defnedilmiştir.
Basralı
hasan r.a. şöyle riayet ediyor: duyduğuma göre Ebu Bekir efendimiz şöyle dua
edermiş;
“ Allahım!
Senden işimin neticesinde hayırlı olacak şeyi istiyorum. Allahım! Bana
vereceğin hayır hoşnutluğun ve naim cennetinde yüksek dereceler olsun.”
Muaviye bin
küre de şu şekilde bir duasını naklediyor haz
Ebu Bekir efendimizin:
“Allah’ım
ömrümün en iyi demini onun sonu eyle (son nefeste iman için) amellerimin en
hayırlısını amellerimin sonu eyle, günlerimin en hayırlısını sana kavuşacağım
gün eyle!.”
Ebu yezit el
medaini’den rivayet edilen bir duasında da hz Ebu Bekir efendimiz şöyle
buyuruyor:
“Allah’ım
bana iman, kesin inanç, sağlık ve güzel niyet bahşeyle.”( Hayatüssahabe 4)
2 yorum:
selamün aleyküm blogunuzu ilgiyle takip ediyorum Allah razı olsun emeğinizden. alakası yok ama birşey sormak istiyorum martin lings diye bir yazar var peygamber efendimizin hayatını kaleme almış.acaba bu yazar veya kitabı ne kadar güvenilir? ne kadar ehli sünnete riayet eder bir bilginiz var mı? bilgilendirirseniz sevinirim.
Açıkçası tam bir bilgim yok.. araştırır eğer bir bilgi bulabilirsem buradan tekrar bilgilendiririm ...
Yorum Gönder